Borsa

HABER MASASI
Abone Ol

Hisse senetleri, dövizler, tahviller, emtialar, bonolar, piyasalar, aşağı yukarı ivmelenme çizen grafikler, bir artıp bir azalan rakamlar… İşte karşınızda bu ayın “genç ekonomi” konusu: Borsa

Siz bugün gidip bir şirketten hisse aldığınızda o şirketin bir ortağı olduğunuzu söyleyebilirsiniz.

Her geçen gün adını daha sık duyduğumuz borsa kavramı en basit tanımıyla “pazar”dır. Pazar derken sadece ekonomideki kavram adından değil, aynı zamanda mahallelerimizdeki halk pazarlarından da bahsediyorum. “İyi ama bu kadar kompleks terimlerin dolaştığı, ilk bakışta anlaşılması güç komplike grafik ve rakamlardan oluşan borsa ile her hafta alışveriş yaptığımız halk pazarları nasıl aynı şey olabilir? O zaman hayatında hiç modern borsayla ilgilenmemiş birisi bile borsayı kullanmış mı oluyor?” dediğinizi duyar gibiyim. Cevap: “Kısmen evet.”

Daha önce farklı komplike kavramların aslında temelinin çok daha basit başka bir şeye dayandığını öğrendiğiniz olmuştur. Burada da durum biraz aynı. “Pazar” ve “borsa” kavramları tam olarak aynı şeyler olmasa da borsanın temeli pazardır. Bu durum şöyle izah edilebilir. Bir şey almak için halk pazarına gittiğinizi düşünün, o şeyin fiyatı rekabetin etkisiyle normal koşullarda sabit değildir. Birisi kilosuna 15 TL, biri 13,5 diğeri 16 der. Kilosunu 16’dan verene “Bak seninki iyi görünüyor ama 13 olmaz mı?” diye sorarsınız. İşte bunun gerçekleştiği yer pazar, bu pazarın organize hali de borsadır. Fark şudur ki borsa; pazarın daha organize, daha kuralları kesin ve fiyatın da sabit olduğu hâlidir. Yani borsada, az önce bahsedilen fiyat farklılığı oluşmaz. Pazarı borsadan ayıran temel fark da budur. Bir şeyin değeri pazarda olduğu gibi bir yerde 14, diğer yerde 15 olamaz. Borsada merkezilik esastır. İşin içinde hisse senedi de olsa mal da olsa fiyat merkezi ve sabittir ki belirli bir değerleme yapılabilsin. Örneğin bir şirketin hissesini düşünürsek 23 Ocak 2023 Pazartesi günü saat 14.52’de her yerde aynı değerden işlem görmektedir. Bu da alım-satım yaparken kargaşa çıkmasını önler.

Borsanın tanımından sonra şimdi biraz da tarihine bakalım. Borsanın en eski hâlinin nereye dayandığı konusunda tam bir kabul olmamakla birlikte en kabul gören görüşlerden biri, ilk hâlinin “Brugge Piyasası” olduğudur. Belçika’da 12-13. yy’larda bir meydanda bir sürü malın alınıp satılmasıyla ortaya çıkan bu piyasa ilk borsa kabul edilse de bizim bugün modern anlamda borsa dediğimizde akıllara gelen hisse senedi piyasasının ilki Amsterdam’da ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bugün aslında sizlerin de başlığı okuduğunuz zaman aklında canlanan bir şirketten hisse alma-satma olayının temeli, Hollanda’ya dayanır. Ortaya çıkış hikayesi ise şöyledir: Hollandalılar, denizlere hâkim olmaya başladığı, açılım gösterdiği 1600’lerin başında, Hindistan’da müthiş bir şey keşfederler: Baharat.

Hollanda-Doğu Hint Şirketi en başta keşfettikleri bu müthiş şeyi -baharatı- almak için 3 gemi gönderir. Gemilerden 1’i batar, 2’si sağ salim döner. Sonrasında iyi sattığını görünce daha çok gitmeye ve daha fazla almaya karar verirler. Fakat gemilerin Hollanda’dan Hindistan’a gidip dönmesi, rotanın zor ve uzun olması, korsan tehlikeleri gibi bir sürü etmenden ötürü çok meşakkatli bir iştir. Bu sebeple bir süre sonra bunu nasıl sistemli hâle getirelim diye düşünüp filo hâlinde gitmeye karar verirler. Yani “3 gemi ayrı, 5 gemi ayrı gitmek yerine buradan baharat almaya gidecek tüm gemiler birleşelim; filo olarak gideriz, yol boyunca da tehlikelerden birbirimizi koruruz.” diye düşünürler. Hatta iş öyle bir noktaya varır ki bir süre sonra sadece gemisi olanlar değil, gemisi olmayanlar da birbirleriyle birleşip ortak gemi alarak filoya katılır. Sonraları kârlarını güvence altına almak için gemi almak yerine şirketten pay almaya başlarlar. Bu sayede kimin gemisinin battığının, kimin gemisinin sağsalim döndüğünün bir önemi kalmaz. Çünkü herkesin tüm gemilerde az çok payı olmuştur. Bu sistem bir süre işledikten sonra da şirkette hissesi olanlar şirket değerlendikçe başkalarına satmaya başlar. Böylece aslında bugünkü hisse satın alma-satma olayını başlatmış olurlar. Hisse satın alma olayı ile birlikte filolara katılım ciddi bir şekilde artarken, güvenlik konusu hâlâ bir problemdir çünkü filolar büyüdükçe korsanların da dikkatini çekmeye başlar. Onlar da kraldan yardım ister ve kral parası karşılığında devlet donanması ile bu filoya yolculuk boyu eşlik edip filoyu korur. Devlet güvencesi ile birlikte halkın filolara olan güveni daha da artar ve ekonomik olarak en alt tabakadan en üst tabakaya kadar herkes şirketten hisse almaya başlar. Hatta kaynaklarda şöyle tarif edilir. “Evlerde hizmetçilik yapanlar, kapıları süpürenler dâhil.” Yani olay herkesin cebindeki 3-5 guldeni* koyması ile ortak olduğu dev bir şirketin oluşması ve bu şirketin kârının daha sonra hisselere göre paylaşılmasıdır. Böylelikle anonim şirket ve hisse senedi borsası kavramları ortaya çıkar.

Borsaların bizdeki tarihine baktığımızda ise bankalar kadar eski olduğunu hatta bazılarının daha da eski olduğunu görürüz. Bu topraklarda borsanın ortaya çıkışı aslında Osmanlı devrine “Dersaadet Tahvil Borsası’na” dayanır. Türkiye’de Cumhuriyetle birlikte Modern Borsa’nın ortaya çıkışı ise Özal dönemindedir. Önce 1985 tarihli Sermaye Piyasası Kanunu çıkarılmış, hemen ardından 1986’da da borsa açılmıştır.

Borsada merkezilik esastır.

Borsa ve pazar kavramlarının farklarını ve tarihini ele aldıktan sonra son olarak borsanın güvenilirliği, hisse sahibi kişilerin hakları ve yetkileri, bu hakların korunumunun nasıl sağlandığı ve en önemlisi de borsanın niçin var olduğu mevzularına değinelim. Öncelikle bir şirketin hisse senedine sahip kişi, o şirketin bir ortağıdır.

Dolayısıyla hissesinin payına oranla bazı haklara da sahip olduğunu bilmelidir. Yani siz bugün gidip bir şirketten hisse aldığınızda o şirketin bir ortağı olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Bu noktada “İyi ama bir şirket neden beni kendine ortak etsin, neden böyle bir şeye ihtiyaç var, hisse senedi piyasası şirketler için niçin gerekli?” gibi birtakım sorular akıllara gelebilir. Bu durumu da şöyle açıklayabiliriz. Örneğin sizin belirli bir sermayeniz var ve bu sermaye ile bir girişim kurdunuz. Epey de iyi gidiyorsunuz ve bir yerden sonra işlerinizi daha da büyütmek istiyorsunuz. Fakat bunun için çok daha fazla paraya ihtiyacınız var ama o da sizde yok. Tam da bu durumdayken şirketinize büyük bir yatırımcı ortak almayı düşünebilirsiniz fakat daha da iyisi crowdfunding** yapabilirsiniz. Yani bir sürü küçük ortak alabilirsiniz. Peki, neden bir sürü küçük ortak bir büyük ortaktan iyidir ve şirketler de bunu tercih eder? Çünkü tek bir kişiye şirketin büyükçe bir hissesini vermek aslında ona büyük de bir söz hakkı vermek demektir. Kuvvetle muhtemel, pek çok kararı onun onayından geçmeden alamayacaksınız ve yaptığı yatırımı koruma güdüsüyle çoğu da işinize karışacaktır. Böyle söz hakkı yüksek 1 büyük ortak yerine 1000 tane küçük ortaktan yatırım almak, şirkette en çok söz hakkına sahip kişi olmanızı sağlar. Yani 1 milyon doları bir kişiden almak yerine 10 bin kişiden 100 dolar alırsanız elinize yine aynı para geçer ama en büyük hissedar kişi olarak kalmaya devam edebilirsiniz. Her iki türlü de sizin şirketteki hisse oranınız düşse de sattığınız hisselerin tek kişide ve 10 bin kişide olması arasında çok fark vardır. Örneğin şirketinizin %51’ini başka birine sattığınızda o şirketin artık en yetkili kişisi siz değilsinizdir ama %1 olarak dağıtıp 50 kişiye sattığınızda siz %49, diğer ortaklar %1 hakka sahip olduğundan hâlâ açık ara en yetkili kişi siz olursunuz. Bugün hisse senedi borsası, şirketlerin halka arzı olarak duyduğumuz kavramlar da tam olarak bunun içindir.

  • Yani aslında günümüz dev şirketlerinin yerli-yabancı dışarıdan veya kendi çalışanı yüz binlerce ortağı olabilmektedir. Büyük ortaklar, az önce bahsettiğimiz gibi kararlara doğrudan müdahil olarak haklarını koruyabilir.

Doğrudan yönetime dâhil olup kendi hakkını koruyamayan küçük ortakların hakları ise Türkiye’de “Sermaye Piyasası Kurulu” Amerika’da “Securities and Exchange Commission (SEC)” ve dünyanın farklı ülkelerinde devlete bağlı kurumlar tarafından korunmaktadır. Yani siz “Tamam, ben bir şirkete ortak oldum ama bilançoyu bana, olduğundan farklı göstermeyeceklerini, yönetimde neler olduğunu buradan nasıl bileceğim?” şeklinde düşünebilirsiniz. İşte bu soruların cevabı ve güvencesi de bu kurumlar oluyor. Yani şirketleri denetleyerek küçük yatırımcının haklarını korumuş oluyorlar.

Bu yazımızda merak edenler için borsa kavramını ele almaya çalıştım. Umarım faydalı olmuşumdur. İyi okumalar.

* Hollanda Guldeni, Hollanda'nın 17. yüzyıldan 2002'de Euro'ya geçinceye kadar kullandığı para birimi.

** Crowdfunding, çok sayıda küçük yatırımcının bir araya gelerek genelde birbirlerinden habersiz bir biçimde, ellerindeki finansal kaynaklarla bir projeyi veya şirketi finanse etmesi.

Abdülvahit Aygün / Üniversite Öğrencisi