Zamane Don Kişot'unu kaybettik
CEMAL AYDIN
Medeniyet tarihi alanındaki çalışmalarla tanınan Roger Garaudy 99 yaşında vefat etti. Çok sayıda kitabını dilimize çeviren Cemal Aydın, Garaudy’yi Derin Tarih için Paris’ten yazdı.
Bu satırları Paris'ten yazıyorum. Yarın, 18 Haziran Pazartesi günü Roger Garaudy'ye gidecek ve kısıtlı bir cemaat halinde cenaze namazını kılacağız. Allah'tan kendisine rahmet ve mağfiret dileyeceğiz.
Fransız basını, daha doğrusu Siyonistlerin elinde ve güdümündeki Fransız medyası Garaudy'nin önce vefat haberini vermedi; şimdi de gizlenemeyen bu durum ortaya çıkınca, hep bir ağızdan ve hiç utanmadan “Soykırım inkârcısı Garaudy öldü" başlıklarıyla hayâsızca saldırmaya başladı.Onca eser yazmış, tüm dünyada konferanslar vermiş, tebliğler sunmuş, hakkında üniversitelerde bir zamanlar tezler yazılmış dev bir düşünür, şimdi sadece 'Yahudi soykırımının inkârcısı' olarak takdim ediliyor. Fransız medyası koro halinde o büyük insanı bu saldırıyla küçültmeye çalışıyor.
Okuduğunuz ve okuyacağınız satırlar benim böyle bir duruma olan öfke ve hiddet duygularım içerisinde yazılıyor. O yüzden ifadelerimde kastı aşan hususlar olursa beni bağışlayın.
Türkiye ve İslam dünyasında da bazıları Garaudy'nin fikirleriyle beslenecek yerde, yakılma vasiyetini dillerine dolayıp Müslümanlığını sorgulamaya kalkıyorlar. Ve elin adamlarının yüreğimi dağladıkları yetmiyormuş gibi bizimkilerin bu tavrı da içimi yakıyor. Garaudy yarın bir yanacak, ben bugün bin yanıyorum.
Doğrusunu söyleyeyim mi? Yakılma haberini öğrenince pek şaşırmadım. Şok ise, hiç olmadım. Çünkü Garaudy kendi ifadesiyle Don Kişot olmayı 20 yaşından itibaren bilerek, isteyerek ve neticesine katlanmayı göğüslemeye azmederek yola koyulmuştu. Gencecik bir üniversite talebesiyken Komünist Partisi Gençlik Kollarına gitmiş ve “Ben Allah inancı ve dini olan biriyim, kayıt olmak için geldim!" demişti yetkiliye. Kaydettiler.
Ailesinin geçimini çamaşırcılıkla sağlamaya çalışan ve düzgün bir kıyafeti olmadığı için kilisedeki Pazar ayinine katılamayan, ibadetini yakındaki bir kızlar manastırında yapabilen bir büyükannenin torunuydu o. Aile içinde sadece kendisi tahsil görebilmiş, ebeveyninin ancak ve sadece onu okutmaya gücü yetmişti.
İşte Garaudy'yi isyan ettiren buydu. Niçin zenginlerin her çocuğu okuyabilirken, fakirler sadece 1 veya 2 evladını okutabiliyordu? Daha sonra niçin Komünist olduğunu açıklarken şöyle haykıracaktı:
Garaudy'nin kendisini ilk yakışı böyle oldu. Halbuki o sırada Fransa'nın en büyük düşünürü olarak takdim ediliyordu. Değil dünyanın ünlü kişileri, en güçlü devlet adamları bile Garaudy ile görüşebilmek için can atıyordu. Çünkü bir fikir ve eylem deviydi o! Jean-Paul Sartre gibi bir filozofu alt etmiş, Jacques Monod gibi Nobel Bilim Ödülü'nü almış birini mat etmiş, herkesin gözü önündeki tartışmada onları susturmuş, ünlü şair Aragon'u kovan üniversite gençlerinin karşısına çıkıp onları kendine hayran bırakmıştı. Picasso dahil 20. yüzyılın en büyük sanatçı, yazar ve oyuncuları onunla dost olmuştu. Sonradan kendisi de Müslümanlığı seçen, dünyanın en güçlü koreografı Maurice Béjart da dostuydu ve Garaudy Hayatını Raksetmek adlı eserini ona adamıştı. Önsözünü de merhum Béjart yazmıştı.
Vicdanın haykırışı
Dışlanacağını ve partiden atılacağını bile bile Garaudy doğru bildiğini söylemekten ve Don Kişot'un yolunu izlemekten çekinmedi. Kendini yaktı, bile bile ve diri diri yaktı. Bir gün İslam gerçeğiyle karşılaştı. İslam düşüncesini ve tasavvufunu okudu, şaşırdı ve bağırdı:
Yetmedi, Müslüman oldu. Zaten onca Müslüman düşünür ve mutasavvıfın eserini, hele de Kur'an'ı diri gözlerle okuduktan sonra Müslüman olmaması düşünülemezdi. Müslümanlığını ilan eden ve “Niçin Müslüman oldum?" başlıklı makalesini dünyamızın en güçlü entelektüel örneklerinden biri olan -şimdi o da Yahudi sermayesinin eline geçti- Le Monde gazetesinde yayınladı.
Derken Endülüs İslam medeniyetini Batılılara örnek gösterdi. Şöyle seslendi: “Bakın Endülüs'e! Müslümanlar 3 semavî dini barış içinde yaşatan, 3 dinin en büyük kafalarının yetişmesine zemin hazırlayan bir medeniyet kurdular. Bunu medeniyetler arası diyalog sayesinde gerçekleştirdiler. Gelin, başka medeniyetleri dışlamayı bırakın. Tam aksine, onlardan yararlanmaya ve onlara yararlı olmaya gayret edin. Batı-merkezci hoyratlıktan vazgeçin. İnsanlık, huzuru ancak böyle bulabilir". Bunu haykırmakla kalmadı, İslam Avrupa'da: Fikrin Başşehri Kurtuba adında bir eser kaleme alıp söylediklerini perçinledi.
Susuyorlardı Batılılar, kendisine kuşkulu tavırlarla yaklaşıyorlardı. Nihayet Garaudy son fakat Batı'nın suratına bir şamar gibi inen şu tarihî tespiti yaptı:
Garaudy bu son çıkışıyla 'sükût suikastı'na tâbi tutulacağını, medyanın kendisinden artık hiç bahsetmeyeceğini bilmiyor muydu? Siyonistlerin, Garaudy'nin kitaplarını yayınlayan en büyük yayınevlerine gidip “Bundan böyle eserini yayınlarsanız size hiçbir Amerikan kitabının yayın hakkını verdirtmeyiz, kitaplarınızı dağıtım şirketlerine dağıttırmayız" tehdidinde bulunacaklarını bilmiyor muydu? Adı gibi biliyordu.
Ama o Garaudy'ydi. O çağımızın Don Kişot'uydu. Onun üstadı Don Kişot'tu. Ancak Don Kişot gibi davranırdı. Ve öyle davrandı.
Siyonist yalanlara savaş açtı
Çok geçmedi, onu yaşayan bir ölü haline getirdiler. Üzerine sükût külü döktüler. Yetmedi, mahkûm bile ettirdiler. Hâlbuki mahkûm edilmesine sebep olan İsrail, Mitler ve Terör adlı kitabında, başka hiçbir kitabında uygulamadığı bir usule başvurmuş ve her paragrafın altına kaynaklarını koymuştur. Alıntıların büyük çoğunluğu Siyonist olmayan ve insancıl yanı ağır basan Yahudi yazarların yazdıkları olmasına rağmen Garaudy 30 bin Avro'ya mahkûm edilmiştir. Siyonistlerin baskısı yüzünden Geleceği Haber Veren 60 Eser: Avrupa Resminin Yedi Yüzyılı adlı kitabını kaleme almış bir kimsedir. Estetik dalındaki bu eserin benzerini bir Batılı yazamaz. Garaudy'nin düşmanları bile o kitabın bir şaheser olduğunu itiraf ederler.
Geride estetik, felsefe ve din konularında 60 kadar eser, binlerce makale ve birçok kıymetli ürün bırakmış olan Garaudy'yi tam olarak anlayabilmek için bütün eserlerinin dikkatlice okunması gerekir. Bir sözünden, bir cümlesinden onu değerlendirmeye kalkmak insafsızlık olur.
Garaudy'yi iman açısından değerlendirmek isteyenlerin, Hatıralar: Yüzyılımızda Yalnız Yolculuğum kitabında Kâbe karşısında sanki bütün yaratıklar kendisiyle birlikte namaz kılıyorlarmış gibi duygulanarak kıldığı o namazın bir benzerini aynı duygularla kendilerinin de bir kere olsun kılıp kılmadıklarına bakmalarında fayda var!
O sadece bir fikir adamı değildi. Fikirle eylemi birleştiren ve ikisini kol kola yürüten korkusuz ve pervasız bir yiğitti. Komünistken Nazım Hikmet'le tanışmış, onun “Sen Yanmazsan" şiirini Fransızcaya çevirmiş ve birkaç kitabında da kullanmıştı. Müslüman olduktan sonra İslam ve İnsanlığın Geleceği kitabını yazmış ve Müslümanlara şöyle seslenmiş, daha doğrusu avazı çıktığı kadar bağırmıştı:
Bence Garaudy, “Ben yanmazsam…" diyerek önce kendisini hayattayken defalarca yaktı. Yakmasaydı, Batılıların istediği gibi yaşasaydı, şimdi ondan daha ünlüsü, ondan daha şanlısı olamazdı.
Don Kişot'un talebesi Roger Garaudy, bu son vasiyetiyle ölüsünü de yaktırarak bize en son mesajını vermiş oldu. Müslümanların tepkisini bilerek ve görerek kendisini diri diri defalarca yaktıran birinin ölüsünü de yaktırması yadırganmamalı!
Fransız basını, daha doğrusu Siyonistlerin elinde ve güdümündeki Fransız medyası Garaudy'nin önce vefat haberini vermedi; şimdi de gizlenemeyen bu durum ortaya çıkınca, hep bir ağızdan ve hiç utanmadan “Soykırım inkârcısı Garaudy öldü" başlıklarıyla hayâsızca saldırmaya başladı.Onca eser yazmış, tüm dünyada konferanslar vermiş, tebliğler sunmuş, hakkında üniversitelerde bir zamanlar tezler yazılmış dev bir düşünür, şimdi sadece 'Yahudi soykırımının inkârcısı' olarak takdim ediliyor. Fransız medyası koro halinde o büyük insanı bu saldırıyla küçültmeye çalışıyor.
Okuduğunuz ve okuyacağınız satırlar benim böyle bir duruma olan öfke ve hiddet duygularım içerisinde yazılıyor. O yüzden ifadelerimde kastı aşan hususlar olursa beni bağışlayın.
Türkiye ve İslam dünyasında da bazıları Garaudy'nin fikirleriyle beslenecek yerde, yakılma vasiyetini dillerine dolayıp Müslümanlığını sorgulamaya kalkıyorlar. Ve elin adamlarının yüreğimi dağladıkları yetmiyormuş gibi bizimkilerin bu tavrı da içimi yakıyor. Garaudy yarın bir yanacak, ben bugün bin yanıyorum.
Doğrusunu söyleyeyim mi? Yakılma haberini öğrenince pek şaşırmadım. Şok ise, hiç olmadım. Çünkü Garaudy kendi ifadesiyle Don Kişot olmayı 20 yaşından itibaren bilerek, isteyerek ve neticesine katlanmayı göğüslemeye azmederek yola koyulmuştu. Gencecik bir üniversite talebesiyken Komünist Partisi Gençlik Kollarına gitmiş ve “Ben Allah inancı ve dini olan biriyim, kayıt olmak için geldim!" demişti yetkiliye. Kaydettiler.
Ailesinin geçimini çamaşırcılıkla sağlamaya çalışan ve düzgün bir kıyafeti olmadığı için kilisedeki Pazar ayinine katılamayan, ibadetini yakındaki bir kızlar manastırında yapabilen bir büyükannenin torunuydu o. Aile içinde sadece kendisi tahsil görebilmiş, ebeveyninin ancak ve sadece onu okutmaya gücü yetmişti.
İşte Garaudy'yi isyan ettiren buydu. Niçin zenginlerin her çocuğu okuyabilirken, fakirler sadece 1 veya 2 evladını okutabiliyordu? Daha sonra niçin Komünist olduğunu açıklarken şöyle haykıracaktı:
Gün geldi, Fransa'da iktidara ortak olmuş Komünist Parti'nin milletvekili, daha sonra da senatörü seçildi. Partinin en üst kademesinde görev yaptı. Ve bir gün adı cadde ve okullara verilmiş Fransa'nın o güçlü Komünist Parti lideri Maurice Thorez'e (ki torunları şimdi Müslümandır) şu uyarıyı yaptı: “Bakın, siz eğer Komünizme ilahi bir boyut, bir ahiret inancı vermez ve dinden uzak durursanız Komünizm ayakta duramaz!" Aynı uyarıyı İtalya'nın ünlü komünist lideri Palmiro Togliatti'ye de yaptı. Sonuç: Komünist Parti'den ihraç! Ama dediği çıktı: Komünizm çöktü.“Niçin kendisinde Mozart olabilecek yeteneğe sahip bir çocuk sırf yoksulluk yüzünden Mozart olamasındı? Niçin fakirlik onca kabiliyetin hak ettiği yeri bulmasına engeldi?"
Garaudy'nin kendisini ilk yakışı böyle oldu. Halbuki o sırada Fransa'nın en büyük düşünürü olarak takdim ediliyordu. Değil dünyanın ünlü kişileri, en güçlü devlet adamları bile Garaudy ile görüşebilmek için can atıyordu. Çünkü bir fikir ve eylem deviydi o! Jean-Paul Sartre gibi bir filozofu alt etmiş, Jacques Monod gibi Nobel Bilim Ödülü'nü almış birini mat etmiş, herkesin gözü önündeki tartışmada onları susturmuş, ünlü şair Aragon'u kovan üniversite gençlerinin karşısına çıkıp onları kendine hayran bırakmıştı. Picasso dahil 20. yüzyılın en büyük sanatçı, yazar ve oyuncuları onunla dost olmuştu. Sonradan kendisi de Müslümanlığı seçen, dünyanın en güçlü koreografı Maurice Béjart da dostuydu ve Garaudy Hayatını Raksetmek adlı eserini ona adamıştı. Önsözünü de merhum Béjart yazmıştı.
Vicdanın haykırışı
Dışlanacağını ve partiden atılacağını bile bile Garaudy doğru bildiğini söylemekten ve Don Kişot'un yolunu izlemekten çekinmedi. Kendini yaktı, bile bile ve diri diri yaktı. Bir gün İslam gerçeğiyle karşılaştı. İslam düşüncesini ve tasavvufunu okudu, şaşırdı ve bağırdı:
“Ben ki felsefe doçentiyim! Ben ki bütün Batı felsefesini eski Yunan'dan günümüze hatmettim! Nasıl oldu da bana İslam felsefesinden hiç bahsedilmedi? Bu ne menem bir Batı küstahlığıdır ki, Batı dışındaki felsefelere hiç yer vermiyor? Ve onları küçük görüyor? Ta eski Yunan'dan Rönesans dönemine kadar felsefe yapılmadı mı? O arayı Müslüman felsefecilerin doldurduğu niçin söylenmez, itiraf edilmez?"Onun bu haykırışına kulak tıkamakla kalmadılar, entelektüeller sınıfından da attılar. Haçlı kinini genlerinde taşıyanlar, ona “Nasıl olur da İslam düşüncesinin gücünden, İbn Arabi'den, İbn Haldun'dan, İbn Rüşd'den, Mevlana'dan vb. bahsedebilirsin?" dediler. Ama bahsetti işte! Dolayısıyla bir kere daha yaktı kendisini Garaudy. Hem de diri diri!
Yetmedi, Müslüman oldu. Zaten onca Müslüman düşünür ve mutasavvıfın eserini, hele de Kur'an'ı diri gözlerle okuduktan sonra Müslüman olmaması düşünülemezdi. Müslümanlığını ilan eden ve “Niçin Müslüman oldum?" başlıklı makalesini dünyamızın en güçlü entelektüel örneklerinden biri olan -şimdi o da Yahudi sermayesinin eline geçti- Le Monde gazetesinde yayınladı.
Derken Endülüs İslam medeniyetini Batılılara örnek gösterdi. Şöyle seslendi: “Bakın Endülüs'e! Müslümanlar 3 semavî dini barış içinde yaşatan, 3 dinin en büyük kafalarının yetişmesine zemin hazırlayan bir medeniyet kurdular. Bunu medeniyetler arası diyalog sayesinde gerçekleştirdiler. Gelin, başka medeniyetleri dışlamayı bırakın. Tam aksine, onlardan yararlanmaya ve onlara yararlı olmaya gayret edin. Batı-merkezci hoyratlıktan vazgeçin. İnsanlık, huzuru ancak böyle bulabilir". Bunu haykırmakla kalmadı, İslam Avrupa'da: Fikrin Başşehri Kurtuba adında bir eser kaleme alıp söylediklerini perçinledi.
Susuyorlardı Batılılar, kendisine kuşkulu tavırlarla yaklaşıyorlardı. Nihayet Garaudy son fakat Batı'nın suratına bir şamar gibi inen şu tarihî tespiti yaptı:
“Sizler Yahudileri hiç sevmediğiniz ve nefret ettiğiniz için Arapların kesesinden onlara toprak verdiniz. Batı ile Doğu medeniyetlerinin buluşmasını engellediniz! Bunun çok ağır bedelini hem Doğu, hem de Batı insanlarına ödeyeceksiniz! İsrail'i körü körüne desteklemekten vazgeçin ki, Filistinlilerle insanî barış yapılsın".Bunun ardından da hiçbir Batılı entelektüelin asla ve kat'a cesaret edemeyeceği bir yola girdi. Ve Siyonistlere şöyle seslendi: “Sizler, 'Hitler bize soykırım yaptı' diye dünya kamuoyunu sürekli kendinize çeviriyorsunuz. O sıra en az sizin kadar çingenenin öldürüldüğünü, 25 milyon Slavın yok edildiğini görmezden geliyorsunuz. En fazla 3 milyon Yahudi öldürülmüşken sayıyı 2 katına çıkarıyorsunuz! Filmler, romanlar, diziler, hikâyeler ve daha başka yollarla hep acınızı dillendirip dünya vicdanını istismar ediyorsunuz. Bir doğrunun yanına bin yalan katıp kendinize acındırıyorsunuz. Fakat 50 yılı aşkın süredir Hitler'in yaptığının daha beterini Filistinlilere kendiniz yapıyorsunuz. Yetsin artık bu zulmünüz". Ve Garaudy'nin çok da korkunç bir şekilde dipdiri yakılışı böylece gerçekleşti.
Garaudy bu son çıkışıyla 'sükût suikastı'na tâbi tutulacağını, medyanın kendisinden artık hiç bahsetmeyeceğini bilmiyor muydu? Siyonistlerin, Garaudy'nin kitaplarını yayınlayan en büyük yayınevlerine gidip “Bundan böyle eserini yayınlarsanız size hiçbir Amerikan kitabının yayın hakkını verdirtmeyiz, kitaplarınızı dağıtım şirketlerine dağıttırmayız" tehdidinde bulunacaklarını bilmiyor muydu? Adı gibi biliyordu.
Ama o Garaudy'ydi. O çağımızın Don Kişot'uydu. Onun üstadı Don Kişot'tu. Ancak Don Kişot gibi davranırdı. Ve öyle davrandı.
Siyonist yalanlara savaş açtı
Çok geçmedi, onu yaşayan bir ölü haline getirdiler. Üzerine sükût külü döktüler. Yetmedi, mahkûm bile ettirdiler. Hâlbuki mahkûm edilmesine sebep olan İsrail, Mitler ve Terör adlı kitabında, başka hiçbir kitabında uygulamadığı bir usule başvurmuş ve her paragrafın altına kaynaklarını koymuştur. Alıntıların büyük çoğunluğu Siyonist olmayan ve insancıl yanı ağır basan Yahudi yazarların yazdıkları olmasına rağmen Garaudy 30 bin Avro'ya mahkûm edilmiştir. Siyonistlerin baskısı yüzünden Geleceği Haber Veren 60 Eser: Avrupa Resminin Yedi Yüzyılı adlı kitabını kaleme almış bir kimsedir. Estetik dalındaki bu eserin benzerini bir Batılı yazamaz. Garaudy'nin düşmanları bile o kitabın bir şaheser olduğunu itiraf ederler.
Geride estetik, felsefe ve din konularında 60 kadar eser, binlerce makale ve birçok kıymetli ürün bırakmış olan Garaudy'yi tam olarak anlayabilmek için bütün eserlerinin dikkatlice okunması gerekir. Bir sözünden, bir cümlesinden onu değerlendirmeye kalkmak insafsızlık olur.
Garaudy'yi iman açısından değerlendirmek isteyenlerin, Hatıralar: Yüzyılımızda Yalnız Yolculuğum kitabında Kâbe karşısında sanki bütün yaratıklar kendisiyle birlikte namaz kılıyorlarmış gibi duygulanarak kıldığı o namazın bir benzerini aynı duygularla kendilerinin de bir kere olsun kılıp kılmadıklarına bakmalarında fayda var!
O sadece bir fikir adamı değildi. Fikirle eylemi birleştiren ve ikisini kol kola yürüten korkusuz ve pervasız bir yiğitti. Komünistken Nazım Hikmet'le tanışmış, onun “Sen Yanmazsan" şiirini Fransızcaya çevirmiş ve birkaç kitabında da kullanmıştı. Müslüman olduktan sonra İslam ve İnsanlığın Geleceği kitabını yazmış ve Müslümanlara şöyle seslenmiş, daha doğrusu avazı çıktığı kadar bağırmıştı:
“Bir zamanlar bütün insanlık İslam'ı pırıl pırıl parıldayan bir güneş gibi görür ve kelebeklerin mum ışığına üşüşmesi gibi İslam'a kucak açarken, şimdi İslam dünyasına niçin hor bakılıyor? Ataların ocağına sahip çıkmayı, sizler o ocağın küllerini saklamak sanıyorsunuz. Halbuki o ocağın alevini ileriye taşımak gerekir. Gelecek yüzyıllara yüzünüzü geçmişe çevirerek ve geri geri giderek girerseniz İslam'a da, insanlığa da haksızlık, hem de büyük haksızlık edersiniz!"Benzer ifadelerle Müslümanları sürekli uyarmaya çalıştı. Sesine ses gelmedi. Sesinin yankılandığını göremedi. Batı'ya körü körüne kapılanmalarını engelleyemedi. Bir türlü uyandırıp harekete geçiremedi onları…
Bence Garaudy, “Ben yanmazsam…" diyerek önce kendisini hayattayken defalarca yaktı. Yakmasaydı, Batılıların istediği gibi yaşasaydı, şimdi ondan daha ünlüsü, ondan daha şanlısı olamazdı.
Don Kişot'un talebesi Roger Garaudy, bu son vasiyetiyle ölüsünü de yaktırarak bize en son mesajını vermiş oldu. Müslümanların tepkisini bilerek ve görerek kendisini diri diri defalarca yaktıran birinin ölüsünü de yaktırması yadırganmamalı!