Tapınak şövalyelerinden Jules Verne’e: Batı'nın gizemli temelleri
Hıristiyanlıkta batınî gelenek oldukça güçlüdür. Aslında Hıristiyan öğretisi başından beri batınî bir geleneğe sahiptir fakat modern Batı dünyasını siyaseti, ekonomi anlayışı ve diniyle şekillendiren esas batınîlik, farklı unsurların bileşimiyle ortaya çıkmıştır.
Prof. Dr. Kürşad Demirci
Jules Verne 19. yüzyıl sonunun en şaşırtıcı yazarlarından... Yahudi asıllı olduğu öne sürülen bu Fransızın 20. yüzyıl literatürüne armağan ettiği pek çok eser var. Bilim kurgu edebiyatının öncüsü, tuhaf sezgisiyle modern bilim anlayışına enteresan katkılarda bulunan bir edebiyatçı. Aya Seyahat, Arzın Merkezine Seyahat, Balonla Beş Hafta, 80 Günde Devrialem en ünlü eserlerinden birkaçı. Osmanlı’nın günlük hayatını konu edinen İnatçı Kahraman Ağa adlı bir romanı bile vardır.
Verne’in, adeta modern teknolojiye yönelik kehanetlerde bulunan eserleri üzerine edebî açıdan pek çok inceleme yapıldı. Özellikle 20. Yüzyılda Paris adlı eseri inanılması güç bilimsel öğeler içerir. Yaşadığı dönemden 100 yıl sonrasını, 1960’ları anlatan bu roman otomobillerden, televizyondan, hidrojenden, hızlı trenlerden, baskıcı, tek biçimli oligarşik bir iktidar düzeninden bahseder.
Peki kimdir bu Jules Gabriel Verne? Bu bilgileri hangi kaynaktan almıştır? Bildik hayat hikâyesinin dışındaki öyküsü nedir?
Onun az bilenen gizemli yanı, modern Batı’yı kuran pek çok kahramanın yaşadığı ortak bir tecrübeden beslenir. Batınî bir tarikatın mensubudur ve eserlerinin çoğu, aslında gizemli bir geleneğin sembolik anlatımıdır. En azından Michel Lamy gibi ezoterik tarih uzmanları onun görünmeyen biyografisini böyle bir geleneğe bağlarlar.
Jules Verne, güney Fransa’da bulunan bir köye nispetle Rennes Le Chateau adını alan Tapınak Şövalyelerinden kalma ezoterik bir tarikatın üyesidir. Dan Brown’un Da Vinci Şifresi adlı eserine de konu olan bu gizemli köy, Kathar ve Tapınak Şövalyeleri gibi heterodoks Orta Çağ Hıristiyan mezheplerince İsa’nın eşi kabul edilen Maria Magdelena’ya (Mecdelli Meryem’e) ait bir geçmişe sahiptir ve onun adıyla anılan bir kilisesi bulunmaktadır. Fakat Verne sadece bu tarikatın mensubu değildir, İlluminati adı verilen gizemli teşkilatın da üyesidir. Romanları, eğer doğruysa, bu iki teşkilatın inançlarının sembolik anlatımıdır.
Onun veya modern dünyayı kuran babaların dahil olduğu başka gizemli örgütler var mı? Varsa ne kadar etkin olmuşlar? Bu gruplar güçlü ve mağlup edilmez iktidar sahipleri midirler?
Bu soruların cevaplarını kesin olarak bilme şansımız olmasa bile tarikat benzeri yapılanmaların ciddi güçlere sahip olduğunu inkâr etme şansımız fazla değil.
Güç sorgulama ve köken araştırma meselesini bir yana bırakarak Batı’daki batınî gelenek üzerine genel birkaç yorumda bulunmak modern dünyayı anlamamıza katkı sağlayacaktır. Nihayetinde içinde yaşadığımız dünyada bu kurumların etkisi göz ardı edilemez.
Çağdaş dünyanın eski şifreleri
Batı tarihinde ezoterik ve gizli teşkilatların iki ana kaynağı var. (Bu iki kaynak 18. yüzyılda Masonluk tarafından kısmen özümlenmiştir.)
İlki, eski Mısır’ın hermetik geleneği ile antik Yunan ve Roma’nın Demeter, Elevsis, Serapis gibi inançlarından gelen antik çağ dinlerinin inanışlarıdır. Yahudiliğin Zohar adlı Tevrat’a yazılan tefsir geleneği etrafında kümelenen mistik Kabalacı ekolün Hıristiyanlıkla karışması sonucu oluşan Hıristiyan Kabalacılığı bu kültürün içinde yer alır. Bu havuza, İspanya’da zorla Hıristiyan yapılan Yahudi Konverso (13. yüzyıldan itibaren İspanya’da ortaya çıkan bir akım) hareketi veya Marona inançları dahil edilebilir. Yine İspanyol Konverso Yahudisi olan filozof Baruch Spinoza ve benzerlerinin mistik deizmi (tüm dinleri reddedip Tanrı’nın varlığına inanmak) aynı geleneğin temel taşlarındandır.
Modern Batı’nın mistik, deist, teosofist, aydınlanmacı ve liberal ezoterik geleneği bu komplike kültür üzerine oturur. Masonluk, İllüminati gibi sır cemaatleri, Rönesans felsefesini oluşturan zihinsel ve entelektüel bakış da bu mirasın ürünüdür. Dinî anlamda modern Batı’nın naturalist (doğacı) ve deistik ezoterizmi buradan kaynaklanır. Aynı gelenek çağdaş Batıdaki liberal ve kapitalist ekonomi anlayışıyla siyasal ideolojilerin dinî dayanaklarını da şekillendirmiştir.
Modern dünya siyasetindeki millenarist (binyılcı) anlayış, klasik Hıristiyan ezoterizminin mirasıdır. Yeni Dünya Düzenlerinde mistik millenerazmin getirdiği Mesihçilik psikolojisi oldukça etkilidir. Yeryüzünü yönetmeye talip oligarşik sistemler anlayışlarını bu psikolojiyle meşrulaştırırlar. Tarihi yönlendirmenin gerekçesi bu felsefeden devşirilir.
Modern Batı’daki batınî geleneğin ikinci ayağını ise Avrupa’ya Ortadoğu’dan gelen İslam ve Yahudilik rengi bulaşmış, heterodoks addedilen Tapınak Şövalyeleri ve Katharlar veya Bogomiller gibi daha tanıdık gruplar oluşturur. Bu gelenek büyük oranda Haçlı Seferleri sonrasında Tapınak Şövalyeleri adıyla bilinen savaşçı tarikatın Müslümanlara yenilmesi üzerine Kudüs ve civarından Avrupa’ya ricatıyla başlayan bir yapılanmaya dayanır.
Doğu’dan Batı’ya Tapınak Şövalyeleri
12. yüzyılda Fransız keşiş Clairvaux’lu Bernard tarafından kurulan ve Katolik kilisesince kabul gören bu tarikat kısa zamanda gelişmiş, Kudüs’ü Müslümanların elinden almak iddiasıyla Haçlı Seferlerine katılmış askerî-dinî bir oluşumdur. Fakat Haçlı Seferlerinin kaybedilişi üzerine yeniden Avrupa’ya dönmek durumunda kalan tarikat mensupları, gerek askerî güçleri, gerekse İslam ve Yahudilikten gelme bazı farklı inançları kabul etmeleri yüzünden aldıkları tehditler dolayısıyla Katolik Roma tarafından baskı altına alınmış, hatta mensuplarından bir çoğu öldürülmüştür.
İşte Dan Brown’ın Da Vinci Şifresi adlı eseriyle popüler düzeyde farkına varılmaya başlanan farklı Hıristiyan inançlarının kaynağında kısmen bu gelenek bulunur. İsa’nın Mecdelli Meryem adında bir eşi ve çocuklarının olduğu, onların Avrupa’ya geldiği gibi pek çok doktrin, Tapınakçıların gizli öğretisi olarak kabul edilmektedir.
Şüphesiz Tapınakçılardan çok daha önce bu inançları içeren İncil metinlerinin (Mecdelli Meryem İncili, Thomas’ın İncili, Yakub’un İncili, Ebiyo İncili…) varlığını biliyoruz.
Özellikle Ortadoğu’daki Sünni otoritelere karşı Şii-İsmailî gruplarla ittifak halinde olan Tapınakçıların onlara ait bazı inançları benimsediği ve bunları Avrupa’ya taşıdığı meçhulümüz değil. Katliamlardan kurtulabilen bazı Tapınak Şövalyeleri benimsedikleri inançlarla birlikte ya yeni oluşumlar içinde varlıklarını korumuş ya da değişik grupların içine karışmışlardır.
18. yüzyıldan itibaren bazı Tapınak Şövalyeleri mensuplarının hür Mason localarında toplandığı anlaşılmaktadır. Almanya’da ortaya çıkan Gül-Haç Kardeşliği tarikatı, Tapınakçıların ardılı gibidir. Avrupa simyası, okültizmi (gizlicilik), bazı Hıristiyan hareketleri ve kısmen teosofinin ortaya çıkışında bu geleneğin rolü mutlaka aranmalıdır.
Bazı Protestan anlayışlar da bu kültürün izlerini taşır. Muhtemelen Fatımî, Büveyhî Şiilerindeki taziye törenlerine benzer mortifikasyonları (kendini kırbaçlama gibi) ile Katolik kilisesi içindeki yapılanmalardan Opus Dei gelenekleri buradan kaynaklanır.
Pek çok dinde olduğu gibi Hıristiyanlıkta da batınî gelenek oldukça güçlüdür. Aslında Hıristiyan öğretisi başından beri batınî bir geleneğe sahiptir. Fakat modern Batı dünyasını siyaseti, ekonomi anlayışı ve diniyle şekillendiren esas batınîlik, farklı unsurların kombinezonuyla ortaya çıkmıştır. Bu bileşim Orta Çağ’da zirveye ulaşmış, son birkaç yüzyılda da siyasetten ekonomiye kadar uzanan anlayışlarda belirleyici olmuştur.
Her uygarlığın batınî sistemleri bulunsa bile bunların Batı geleneğinde olduğu gibi tüm hayat alanlarına sızdığını söylememiz zor. Batı tarihi, uygarlığı ve geleceğine dair yapılacak her çalışmada bu batınî anlayışı göz önüne bulundurmamız şarttır.