Selçuklular İslamiyeti neden seçtiler?

MUSTAFA ALİCAN
Abone Ol

Türkleri İslam tarihinin ana unsurlarından biri yapan Selçuklular neden Müslüman oldular? İhtidalarının siyasî sebepleri var mıydı? Eğer öyleyse niçin birçok kez Müslüman toplulukların hedefi olmuşlardı? Mustafa Alican İslam ve Türk tarihinin en merak edilen konularından birinin kapısını aralıyor.

Türk tarihinin en kritik soru­larından biri: Türkler nasıl Müslüman oldu? Bu da ikin­cisi: İslamı siyasî nedenlerle mi seçmek zorunda kaldılar? Tarihe ilgi duyan duymayan hemen herkesin merakını kamçılayan bu sorular özel­de Selçuklu, genelde İslam tarihinin bütünüyle kavranabilmesi ve çağdaş İslam dünyasının hal-i pür melâlinin tarihî perspektifle değerlendirilebil­mesi için cevap bekliyor.

Dahası var: Selçukluların Sünni İslam anlayışının siyasî icrasını üzer­lerine aldıkları ve İslam tarihindeki rolleriyle siyasî iktidarın “saltanat ve hilafet” şeklinde ikili bir yapıya bü­rünmesinin mimarları oldukları dü­şünülünce Müslüman olmalarının ne denli kritik bir hadise olduğu açıklığa kavuşur.

Dindaşlarına karşı kılıç sallamak zorunda kaldılar Selçukluların yerleşik hayata geçerek devletin temellerini attıkları Cend şehrinde siyasî bir çıkar güderek ihtida ettikleri düşünülür. Ancak burada varlıklarını devam ettirebilmek için dindaşlarına, yani Müslümanlara karşı savaşmak zorunda kalmaları bu tezi çürütmektedir. Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucusu Tuğrul Bey’in İran’ın Rey şehrindeki anıt mezarı (Turks, ed.: David J. Roxburgh, Royal Academy of Arts, 2005.).

900’lü yılların ikinci yarısında Aral Gölü’nün kuzeyindeki Oğuz coğrafya­sından göç ederek bugün Kazakistan sınırları içinde yer alan Cend’e gelen Selçukluların İslam dinini ne zaman, neden ve nasıl kabul ettikleri tartış­malı bir mesele. Tarihçiler arasında kabul gören görüş, İslam ülkeleri ile Türk ülkeleri arasında sınır olan Cend şehrine geldikten sonra Müslüman oldukları yönünde. Selçuklu kaynak­larının önemli bir bölümü tarafından kaydedilen anlatılardan ilk bakışta anlaşılan, modern Selçuklu tarihçileri tarafından da kabul edilen bu görüşe göre Selçuk Bey Oğuz Yabgusuna isyan edip maiyetiyle birlikte Cend’e göç et­miş ve bölgede tutunabilmek için oba­sıyla birlikte İslamı kabul etmiştir.

İslama geçişleri göç ettikleri bölge­de yaşayanların Müslüman olmalarıy­la ilişkilendirilen Selçukluların toplu olarak ihtidaları Cend’de gerçekleşmiş olup siyasî nedenlere dayanır. Nitekim Müslümanlara elçiler yollayarak ken­dilerine İslamın inceliklerini öğrete­cek kimselerin gönderilmesini talep eden Selçukluların Cend bölgesinde ilk olarak siyasî rakip ve düşmanla­rıyla mücadeleye girişmeleri ve yeni kabul ettikleri dinin kendilerine sağla­dığı konumu bu mücadele için kullan­maları da sözkonusu değerlendirme­nin kanıtı olarak görülüyor.

Bununla birlikte Selçukluların İsla­mı kabul etmelerinin temelinde siyasî sebeplerin olduğunu söylemek, ace­leyle verilmiş eksik bir hükümdür.

Bir insan topluluğunun siyasî çıkar­lar elde etmek maksadıyla toplu ola­rak yeni bir dini kabul etmiş olmaları, her şeyden önce akla uygun değildir. Belirli bir siyasî amaçla gerçekleşti­rilen ihtida, sözkonusu amacın elde edilmesinden sonra (özellikle de bu amaç Selçuklularda olduğu gibi hiç de umulmadık bir biçim ve hızla elde edilirse) anlam zeminini yitirir. Fakat Selçukluların ihtidası giderek daha köklü, kalıcı ve kitabî bir Müslüman­lığın aralarında yayılmasını beraberin­de getirmiştir.

Sadece günlük namazların dışında Pazartesi ve Perşembe oruçları başta olmak üzere Hz. Muhammed’in (sav) sünnetlerini uygulama hususunda son derece titiz olduğu üzerinde itti­fak edilen ilk Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in dinî hayatı ile ilgili kayıtlara bakıldığında dahi Selçukluların İslamı kabul etmelerinin daha derinlikli bir nedenler zinciriyle alakalı olduğu gö­rülür. Dolayısıyla İslamlaşmanın siyasî bir temele dayandığı yönündeki görü­şün sorgulanması gerekir.

Ortaçağ kaynaklarında “Dâru’l-Har­b”den “Dâru’l-İslam”a geçtikten son­ra “kâfir Türkler”le cihad etmeye

başladıkları belirtilen Selçuk Bey li­derliğindeki Selçuklular, liderlerinin kullanmaya başladığı Melikü’l-Gazi unvanından da anlaşılabileceği gibi Cend’de gaza faaliyetleriyle meşguldü­ler. Hatta Melikü’l-Gazi’nin oğulların­dan, Tuğrul ve Çağrı beylerin babası Mikail de bu gazalardan biri sırasında okla vurularak şehit olmuştu. Ayrıca Selçuk Bey, kendilerinden vergi ta­lebinde bulunan Oğuz Yabgusunun elçilerini “Müslümanların kâfirlere vergi veremeyeceği” gerekçesiyle red­detmişti.

Cend’e neden gittiler?

Selçukluların gaza faaliyetleri ve Cend’deki siyasî tutumlarına dair bu veriler, tartışılması gerekli olmakla birlikte siyasî refleksler olarak görü­lebilir. Fakat bu durum Selçukluların İslamı kabul edişlerini mutlak anlam­da siyasallaştırmaz. Tarihî bir olgunun nedeni ile sonucunun aynı olması (en azından içerik olarak) mümkün değil­dir. Bir başka ifadeyle, İslamlaşmanın Selçukluların siyasî tavırlarına yeni bir boyut kazandırmış olması, İslam­laşmayı siyasî kılmaz.

Öte yandan Süryani müellif Ebû’l-Ferec’in vurguladığı “Selçuklula­rın, tek başlarına yaşamaya mahkûm bir azınlık olarak yaşamamak için” Müslüman oldukları görüşü de sor­gulanmalıdır. Özellikle Selçuk Bey’in vefatından sonra kendilerine yeni yurt bulma girişimleri ve süreç içinde Samanoğulları, Karahanlılar ve Gazne­liler arasında savruladuran varlıkları­nın salt Müslüman olmaları yüzünden hoşgörüyle karşılanmadığını da hatır­latalım. Birçok kez Müslüman toplu­lukların hedefi olmuş ve varlıklarını devam ettirebilmek için Müslüman hükümdarlara karşı savaşmışlardır. Bağımsızlıklarını elde ettikleri Dan­danakan Savaşı’nı (1040) Gaznelilere karşı kazanmış olmaları manidardır.

Her şeyden öte sosyolojik bir va­kıa olarak din değiştirme, çok daha karmaşık ve derinlikli bir süreç olma­sının yanında, aynı zamanda detaylı verilerle elden geçirilmesi gereken psikolojik yönlere de sahiptir. Talimat ya da emirle din değiştirme eylemi din değiştirme sayılamayacağı gibi öncesi ve sonrası ile tarihsellik zemininden koparılarak ele alınan bu türden bir eylemin sağlıklı bir biçimde değer­lendirilmesi de mümkün değildir. Bu bakımdan herhangi bir toplu ihtida hareketinin kısa vadeli bir siyasî bek­lentiyle açıklanması toptancı bir bakış açısını yansıtacağı için sağlıklı olmaz.

Nitekim Selçukluların İslamla iliş­kilerinin kısa vadeli siyasî beklentiden çok daha fazlasını ifade ettiğine kuşku yoktur. Bu bakımdan Cend’de gerçek­leşip gerçekleşmediğinden bağımsız olarak orada gün yüzüne çıkan Müslü­manlıklarının başlangıcını daha erken bir dönemde aramak gerekir.

Geleneksel Selçuklu anlatısı, henüz 17 yaşındayken Oğuz Yabgusu tarafın­dan babasının yerine subaşılık (ordu komutanlığı) makamına getirilen Sel­çuk Bey’in Cend’e göç etme nedenini, daha önce babası Dukak ile Yabgu ara­sında yaşanan bir anlaşmazlığa bağlar. Buna göre, babası ile Yabgu arasında, daha sonra çözülmüş olsa da bir anlaş­mazlık bulunan ve giderek Oğuzlar arasında daha fazla itibar sahibi olma­ya başlayan Selçuk Bey, kaynaklara bakılırsa eşinin (Hatun) kışkırtmaları ile Yabgu tarafından öldürülmek is­tenmiş, bunu haber alınca da obasıyla birlikte Cend’e göç etmişti.

İslamı yaşamak için geldiler

Burada meselenin kilit noktası, iki taraf arasındaki anlaşmazlıktır. Sorul­ması gereken şudur: Oğuz Yabgusu ile Dukak arasında var olan ve daha sonra Selçuk Bey’in tehdit olarak gö­rülmesine neden olan anlaşmazlığın sebebi neydi?

Ortaçağ İslam kaynaklarına bakı­lırsa anlaşmazlık Dukak Bey’in Oğuz Yabgusunun İslam ülkelerine yapma­yı planladığı sefere karşı çıkmasıyla ilgiliydi. Dukak, Müslümanlar üzerine sefer düzenlenmesine şiddetle karşı çıkmış, hatta Yabgu ile vuruşarak bir rivayete göre ona tokat atmış, bir baş­ka rivayete göre ise topuzla başını yar­mıştı. Bunun üzerine Yabgu onun tu­tuklanarak hapsedilmesini emretmiş, fakat araya giren Oğuz büyüklerinin yönlendirmesiyle serbest bırakılmıştı.

Sonraki dönemlerde Yabgu ile Du­kak Bey’in arası düzelmiş ve Yabgu onu en yakın adamları arasına almış­tı. Rivayete bakılırsa Yabgu onun sözü­nün dışına çıkmıyor, ona danışmadan hareket etmiyordu. Nitekim ölümün­den sonra oğlu Selçuk’u subaşılık makamına tayin etmesi de kendisine beslediği iyi hislerle ilgiliydi.

Selçukluların İslamı kabul etmesi ile Dukak’ın İslam ülkelerine düzen­lenmesi planlanan sefere itirazı ara­sında doğrudan bağ kurulması müm­kündür.

Dukak Bey bu sefere neden karşı çıkmış, Oğuzların hükümdarıyla ters düşmeyi nasıl göze almıştır? Dukak’ın İslamı daha önce kabul etmiş olması mümkün müdür?

Bütün tarihî ka­yıtlar bir kenara bı­rakılacak olsa bile bu sorulara verilecek ce­vaplarda herhangi bir kuşku yok­tur: Evet, Dukak’ın Selçuk Bey ve maiyetinin Cend’e göç etmesinden önceki dönemde İslamı kabul etmiş olması mümkündür. Nitekim Buğyâ ve Zübde isimli eserleri en muteber Selçuklu kaynakları arasında yer alan İbnü’l-Adîm (1192-1262), Dukak Bey’in “Selçuklulardan İslam dinini ilk kabul eden kişi” olduğunu kayde­der. Osmanlılar dönemine ait bir geç devir kaynağı olmakla birlikte Ahmed b. Mahmud’un Selçuknâme’sinde de aynı bilgi yer alır: “Meğer tevfîk-i ilahî erişip, Dukak’ın kalbi iman nuru ile dolmuş, İslam’a gelip doğru yolu bul­muştu.”

Dukak’ın Müslümanlığıyla ilgili veriler kaynaklarımızın çoğunluğu ta­rafından teyit edilmemesi dolayısıyla kesinlik arz etmiyor olsa bile Oğuzla­rın İslamla ilgili belli bir fikir sahibi oldukları şüpheye mahal kalmayacak şekilde netleşmektedir. Hatta 10. yüz­yılda Oğuz coğrafyasına seyahat eden ve “Oğuz büyüklerinden birinin İslam dinini kabul etmesi üzerine obası tara­fından dışlanmış olduğunu” söyleyen İbn Fadlan’ın kaydı, Oğuzların Selçuk­luların ortaya çıkışından bir süre önce İslamdan haberdar olduklarını, bunun da ötesinde, aralarından bazı önemli kişilerin de Müslüman olduğunu gös­terir.

Sonuç olarak Selçukluların Cend’e göç etmeden evvel Müslüman olup olmadıkları hususu tartışmalı olsa da bir noktada kesindir: Selçuklular, Dâru’l-İslam’a Müslüman olmak ya da daha önce kabul etmiş olmaları muhtemel olan İslamı yaşamak için gelmişlerdir.