Piri Reis bizim neyimiz olur
DOÇ. DR. BÜLENT ARI
Günümüzün açmazlarından biri, eski devirlerdeki teknik bilgiyi küçümsememizdir. Bilim ve teknolojiye dair ne varsa 20. asrın hikmetlerinden olduğuna kalpten inandığımız içindir ki, Piri Reis'in sırrına asla vakıf olamayacağız? Bir diğer açmazımız ise bize teknolojik ilerlemeye dair her şeyin Avrupa'dan neş'et ettiğinin öğretilmesi. Doç. Dr. Bülent Arı Derin Tarih dergisindeki yazısıyla Piri reisi 500. sene-i devriyesinde gündeme getirdi.
Erich von Daniken, bir zamanlar çok ses getiren Tanrıların Arabaları adlı kitabında Mısır piramitleri gibi Piri Reis'in haritasını da uzaylıların çizdiğini iddia etmekte olup gerekçesi hala çürütülebilmiş değildir. Bunun en büyük delili de ancak 1952 yılında sonarla tespit edilebilen Antarktika dağlarının, Piri Reis haritasında şaşırtıcı derecede doğru biçimde çizilmesidir. Ayrıca Kahire merkez alınmak üzere uydudan çekilen fotoğraflar da Piri Reis haritasındaki çizime benzer bir yerküre görüntüsü vermektedir.
19. asırda neredeyse tüm dünyayı hakimiyeti altına alan Batı'yı, 16. asırda İslam dünyasında böyle bir haritanın çizilebileceğine kimse inandıramazdı. Portekizli Kristof Kolomb'dan önce Yeni Dünya'nın bilinmediği, nesiller boyunca günümüze kadar zihinlere kazınmıştır. Bu 'öğretilmiş yanılgı'yı aşmadıktan sonra hakikatı öğrenmemize imkân yoktur. İslam Bilimler Tarihi uzmanı Prof. Dr. Fuat Sezgin, Arap denizcilerden İtalya'ya geçen dünya haritası çizimlerinin Piri Reis tarafından kullanıldığını ifade etmektedir. Ne yazık ki, haritanın diğer parçaları elimizde mevcut değil. Amerika'ya Vikinglerin çok daha önceleri gidip gelmekte oldukları da söylenmektedir. Bu husustaki spekülasyonlar ve o devre ait harita çizim teknikleri hakkında çok daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu açıktır.
İlk mektepten itibaren tarihle ilgili öğretilen sloganlarından biri, 1538 tarihinde yapılan Preveze Deniz Savaşı'yla Akdeniz'in bir 'Türk gölü' haline geldiğidir. Bu, tamamen doğru olmasa da, o tarihlerde Osmanlı gemilerinin tüm Akdeniz'de yelken açtığı doğrudur.
1517'de Mısır'ın fethi ve ardından Cezayir hakimi Barbaros Hayreddin Paşa'nın Osmanlı tâbiiyetini kabul etmesi, Cebelitarık'a kadar uzanan yerlerde Osmanlı kontrolünü sağlamıştı. Peki o günlere kadar deniz kuvvetlerini sadece bir ikmal ve kara ordusunun yardımcı unsuru olarak kullanabilen Osmanlı Devleti bir anda nasıl kudretli ve kendisinden çekinilen bir deniz gücü haline gelebilmişti?
Akdeniz hakimiyeti için sadece donanma hazırlamanın kâfi gelmediği, her kıyı ve bucağın sığınma, ikmal ve demirleme imkânlarının bilinmesi gerektiği aşikârdır. Bu hususta Osmanlı Devleti, korsan menşe'li denizcilerin bilgilerinden azamî ölçüde istifade etmiştir.
Reisin iyisi korsandan olur
Kâtib Çelebi, 17. asrın ortalarında bile korsan aslından gelenlerin tecrübesini diğer denizcilerinkinden üstün tutar. Tuhfetü'l-Kibar fî Esfâri'l- Bihâr'da denizde sadece korsanların sözlerine itibar edilmesi hususunda şu ilginç tavsiyelerde bulunur:
“Birinci öğüt budur ki, kapudan kendi korsan değil ise deniz muharebesinde korsanlarla danışık edib dinleye. Yalnız kendi bildiğine gidenler ekser pişman olagelmişlerdir… Sekizinci öğüt budur ki, baştarda reisleri Cezayir'e ve denizde nice yıllar gezmiş korsanlık etmiş ola. Zira donanmanın yürümesi ve durması ona bağlıdır."
Bütün bu tariflere en iyi uyan karakter ise Piri Reis'tir.
Piri Reis gençliğini nice tehlike içinde, amcası Kemal Reis'le denizlerde geçirmiş, devlet hizmetinde de entelektüel birikimini günümüze ulaştıran âbidevî eserlere imza atmıştır. Akdeniz'de rahatça yelken açılması onun büyük eseri Kitâb-ı Bahriye sayesindedir. Yapmamız gereken, eserin her satırını dikkatle inceleyip denizlerle ve deniz tarihimizle tekrar buluşmaktır.
Pirimiz Halil İnalcık Hoca'nın ifadesiyle Kitâb-ı Bahriye'de Sultan Süleyman zamanında Habsburglarla karşı karşıya gelinmesiyle Akdeniz'de yapılacak fetihlerin müjdesini veren Piri Reis, eserinde harekete geçecek büyük bir Osmanlı donanmasının nerede ikmal yapabileceğini, nereden su alıp hangi mevkilerde fırtınalardan saklanabileceğini kıyı kıyı, bucak bucak anlatmakta, kıyılardaki meskûn mahaller, kale ve palangalar hakkında malûmata ve bu yerlerin mamur veya harap olduğuna dair stratejik bilgilere de yer vermektedir.
Artık Osmanlı donanması mahallî faaliyetler yerine tüm Akdeniz'de volta atmaya hazırdır. Filhakika Piri Reis tüm kıyıları görmemiştir; yabancı akademisyenler kendi kıyılarına ait fasılları takip ederek doğru-yanlış cetvelleri çıkartmaktadır.
Piri Reis'in görmediği yerleri kısa geçtiği olmuştur. Ancak korsanlık vaktinden kalma tecrübeleriyle muharip toprakların detaylarını bu kadar teferruatlı vermesi de şaşırtıcı; bugün dahi duymadığımız yerlerin adlarını Türkçe olarak zikretmesi ise manidardır. İsim verecek kadar benimsenmiş olan ıssız adalar, geçitler, boğazlar ve kıyı köyleri de Piri Reis'in avucunun içi gibidir adeta.
İçindeki yüzlerce harita, modern haritacılık tekniğiyle mukayese edilerek 16. asır bilim tarihine de ışık tutulmalıdır. Öte yandan haritaları ve limanlarla koylara giriş talimatlarını hazırlarken verdiği bilgiler amatör denizcilik açısından muazzam detaylarla doludur.
19. asırda neredeyse tüm dünyayı hakimiyeti altına alan Batı'yı, 16. asırda İslam dünyasında böyle bir haritanın çizilebileceğine kimse inandıramazdı. Portekizli Kristof Kolomb'dan önce Yeni Dünya'nın bilinmediği, nesiller boyunca günümüze kadar zihinlere kazınmıştır. Bu 'öğretilmiş yanılgı'yı aşmadıktan sonra hakikatı öğrenmemize imkân yoktur. İslam Bilimler Tarihi uzmanı Prof. Dr. Fuat Sezgin, Arap denizcilerden İtalya'ya geçen dünya haritası çizimlerinin Piri Reis tarafından kullanıldığını ifade etmektedir. Ne yazık ki, haritanın diğer parçaları elimizde mevcut değil. Amerika'ya Vikinglerin çok daha önceleri gidip gelmekte oldukları da söylenmektedir. Bu husustaki spekülasyonlar ve o devre ait harita çizim teknikleri hakkında çok daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu açıktır.
İlk mektepten itibaren tarihle ilgili öğretilen sloganlarından biri, 1538 tarihinde yapılan Preveze Deniz Savaşı'yla Akdeniz'in bir 'Türk gölü' haline geldiğidir. Bu, tamamen doğru olmasa da, o tarihlerde Osmanlı gemilerinin tüm Akdeniz'de yelken açtığı doğrudur.
1517'de Mısır'ın fethi ve ardından Cezayir hakimi Barbaros Hayreddin Paşa'nın Osmanlı tâbiiyetini kabul etmesi, Cebelitarık'a kadar uzanan yerlerde Osmanlı kontrolünü sağlamıştı. Peki o günlere kadar deniz kuvvetlerini sadece bir ikmal ve kara ordusunun yardımcı unsuru olarak kullanabilen Osmanlı Devleti bir anda nasıl kudretli ve kendisinden çekinilen bir deniz gücü haline gelebilmişti?
Akdeniz hakimiyeti için sadece donanma hazırlamanın kâfi gelmediği, her kıyı ve bucağın sığınma, ikmal ve demirleme imkânlarının bilinmesi gerektiği aşikârdır. Bu hususta Osmanlı Devleti, korsan menşe'li denizcilerin bilgilerinden azamî ölçüde istifade etmiştir.
Reisin iyisi korsandan olur
Kâtib Çelebi, 17. asrın ortalarında bile korsan aslından gelenlerin tecrübesini diğer denizcilerinkinden üstün tutar. Tuhfetü'l-Kibar fî Esfâri'l- Bihâr'da denizde sadece korsanların sözlerine itibar edilmesi hususunda şu ilginç tavsiyelerde bulunur:
“Birinci öğüt budur ki, kapudan kendi korsan değil ise deniz muharebesinde korsanlarla danışık edib dinleye. Yalnız kendi bildiğine gidenler ekser pişman olagelmişlerdir… Sekizinci öğüt budur ki, baştarda reisleri Cezayir'e ve denizde nice yıllar gezmiş korsanlık etmiş ola. Zira donanmanın yürümesi ve durması ona bağlıdır."
Bütün bu tariflere en iyi uyan karakter ise Piri Reis'tir.
Piri Reis gençliğini nice tehlike içinde, amcası Kemal Reis'le denizlerde geçirmiş, devlet hizmetinde de entelektüel birikimini günümüze ulaştıran âbidevî eserlere imza atmıştır. Akdeniz'de rahatça yelken açılması onun büyük eseri Kitâb-ı Bahriye sayesindedir. Yapmamız gereken, eserin her satırını dikkatle inceleyip denizlerle ve deniz tarihimizle tekrar buluşmaktır.
Pirimiz Halil İnalcık Hoca'nın ifadesiyle Kitâb-ı Bahriye'de Sultan Süleyman zamanında Habsburglarla karşı karşıya gelinmesiyle Akdeniz'de yapılacak fetihlerin müjdesini veren Piri Reis, eserinde harekete geçecek büyük bir Osmanlı donanmasının nerede ikmal yapabileceğini, nereden su alıp hangi mevkilerde fırtınalardan saklanabileceğini kıyı kıyı, bucak bucak anlatmakta, kıyılardaki meskûn mahaller, kale ve palangalar hakkında malûmata ve bu yerlerin mamur veya harap olduğuna dair stratejik bilgilere de yer vermektedir.
Artık Osmanlı donanması mahallî faaliyetler yerine tüm Akdeniz'de volta atmaya hazırdır. Filhakika Piri Reis tüm kıyıları görmemiştir; yabancı akademisyenler kendi kıyılarına ait fasılları takip ederek doğru-yanlış cetvelleri çıkartmaktadır.
Piri Reis'in görmediği yerleri kısa geçtiği olmuştur. Ancak korsanlık vaktinden kalma tecrübeleriyle muharip toprakların detaylarını bu kadar teferruatlı vermesi de şaşırtıcı; bugün dahi duymadığımız yerlerin adlarını Türkçe olarak zikretmesi ise manidardır. İsim verecek kadar benimsenmiş olan ıssız adalar, geçitler, boğazlar ve kıyı köyleri de Piri Reis'in avucunun içi gibidir adeta.
İçindeki yüzlerce harita, modern haritacılık tekniğiyle mukayese edilerek 16. asır bilim tarihine de ışık tutulmalıdır. Öte yandan haritaları ve limanlarla koylara giriş talimatlarını hazırlarken verdiği bilgiler amatör denizcilik açısından muazzam detaylarla doludur.