Osmanlı’ya ikinci baharını yaşatan sadrazam
PROF. DR. ABDÜLKADİR ÖZCAN
Aralıksız 15 yıldan fazla sadrazamlık yapan Fazıl Ahmed Paşa, bu sürenin yaklaşık 9 yılını cephelerde geçirir. Tarihçiler tarafından toleranslı, sabırlı, ileri görüşlü; ilmin ve âlimlerin, sanatın ve sanatçıların hâmisi; âdil, yumuşak kalpli, zeki ve cömert biri olarak tanıtılır.
Osmanlı'ya ikinci baharını yaşatan, gencecik bir sadrazamdı desek inanır mısınız? 21 yaşında bir İstanbul fatihinin yetiştiği topraklardaysanız, buna çok da şaşmamak gerek aslında. 15 yıllık sadrazamlığı döneminde muzaffer bir lider olarak uyguladığı fetih politikası ve üstün idarecilik becerisiyle beklenenin çok ötesinde bir performans sergileyen bu kişi Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa'dır. Uyvar'ın, Girit'in, Podolya'nın, Kamaniçe'nin fethinin ve pek çok kültür hizmetinin ardından 41 yaşında vefat ettiğinde genç yaşında sırtlandığı ağır yükün izlerini taşırcasına bitkin ve yorgundu.
Köprülü Mehmed Paşa'nın büyük oğlu olarak 1635'de Amasya'nın Vezirköprü kasabasında doğan Fazıl Ahmed Paşa'nın annesi, Voyvoda Yusuf Ağa'nın kızı Ayşe Hanım'dır. 7 yaşındayken babasıyla birlikte İstanbul'a gelir; dönemin ünlü ilim adamlarından dersler alır, Şeyhülislâm Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi'den mülâzım olur. 16 yaşında öğretim hayatına atılarak İstanbul medreselerinde Paşazâde unvanıyla müderrislik yapar. Ancak ilim adamları arasındaki ihtilaf ve dedikodular yüzünden 10 yıla yakın devam ettiği bu meslekten babasının isteğiyle ayrılarak mülkiyeye geçer.
1659'dan itibaren çeşitli eyaletlerde valilik yapar. Bu arada Sayda, Beyrut, Safed dolayları ile eşkıya liderlerinin yaşadığı bölgeyi beylerbeylik haline getirerek merkeze bağlar. Daha sonra çağrılarak İstanbul kaymakamlığına getirilir. 2 ay sonra babasının rahatsızlanması üzerine Edirne'ye gider ve önce sadaret kaymakamı (başbakan vekili) olur, babasının ölümünden sonra da onun tavsiyesi üzerine sadrazamlığa tayin edilir (31 Ekim 1661). Bu sırada 26 yaşındadır.
Babasından iç meseleleri önemli ölçüde halledilmiş bir imparatorluk devralan Fazıl Ahmed Paşa, daha ziyade dış meselelerle meşgul olur ve bu hususta babasının siyasetini izler.
Avusturya seferi ve Uyvar'ın fethi
Avusturyalıların Erdel Prensi yapmak istedikleri Kemeny Janos (Kemyanoş), aldığı yardım kuvvetiyle Osmanlıların beyliğe getirdiği Apafy Mihal üzerine yürür. Bunun üzerine Fazıl Ahmed Paşa, Yanova Beylerbeyi Küçük Mehmed Paşa'yı Erdel ve Apafy'yi korumakla görevlendirir. Yapılan savaşta Kemeny'nin öldürülmesiyle Erdel'de nisbî bir sükûnet sağlanmışsa da, Avusturya'nın bazı Osmanlı sınır kalelerine tecavüzü ve buna dair şikâyetnameler üzerine Zitvatorok Antlaşması'nı (1606) ihlal ettiği gerekçesiyle sefer kararı alınır.
Kısa sürede hazırlanan ve Kırım kuvvetleriyle birlikte mevcudu 120 bine çıkan Osmanlı ordusu, 200 kadar topla 14 Nisan 1663'de, sefere Serdar-ı Ekrem olarak katılan Fazıl Ahmed Paşa kumandasında hareket eder. Belgrad'a varılınca Avusturya'dan barış talebi gelir. İmparatorlarının Erdel'e saldırarak burada Szekelyhid ve Kolojvar kalelerini zapt ettiğini, Kanije civarında Zrinyvar (Yenikale) Kalesi'ni yaptırdığını söyleyerek bunlardan birincisinin iadesini, ikincisinin yıktırılmasını, esir alınan Müslümanların derhal serbest bırakılmasını, ayrıca Kanuni dönemindeki gibi Avusturya'nın Osmanlı Devleti'ne her yıl 30 bin altın vergi ödemesini talep eder. Elçiler özellikle vergi talebinin yerine getirilemeyeceğini söylerler.
Budin'e varıldığında Fazıl Ahmed Paşa elçilerden, yıllık vergiden başka Zitvatorok Antlaşması'nda kararlaştırılan bir defaya mahsus 200 bin kuruş ödenmesini de ister. Yine ret cevabı gelince karar alınır; Uyvar üzerine gidilecektir. Ağustos ortalarında kuşatmasına başlanan kale, aldığı yardımlar yüzünden hemen zapt edilemez. Osmanlı ordusu, bir yandan muhasarayı sürdürürken, diğer yandan yardıma gelen düşman birlikleriyle savaşır. Sonunda Avusturya'nın ünlü kumandanlarından İtalyan asıllı Montecuccoli kumandasındaki Avusturya ordusu mağlup edilir.
Bu arada Kırım kuvvetleri Viyana önlerine kadar uzanan bir akın yaparlar. Sonunda kale kumandanı Forgacs, 24 Eylül 1663 günü, savunmacıların can ve mallarına zarar gelmemesi, ağırlıkların nakli için 1000 kadar araba tahsisi, zahire yardımı yapılması ve asıl önemlisi mağluplara, kaleyi kahramanca savunduklarına dair ellerine mektup verilmesi, kaleden bayraklarını açarak ve bando çalarak gitmelerine izin verilmesi gibi traji-komik şartlarla Uyvar'ı teslim eder. Köprülüzâde'nin, son talep üzerine “Eğer utanmazsanız davul çalın ve bayrağınızı açın" sözleri meşhurdur.
Uyvar'ın fethine, bizzat Köprülüzâde “Allah muîn oldu feth eyledik Uyvar'ı" (1074) mısraıyla tarih düşürmüştür. Hemen onarılan kale, 4000 muhafız ile yeteri kadar mühimmat konularak tahkim edilir ve 2 kilisesi camiye çevrilir.
Yenilgiye rağmen imzalanan barış
Uyvar'ın fethi ve ardından Osmanlı ordusunun Viyana'ya hareketi Avrupa'da büyük bir heyecana sebep olmuş, Avusturya'ya dost düşman pek çok ülkeden para ve askerî yardım eğilimlerini artırmıştır. Papalık, İspanya, Saksonya ve Brandenburg'tan başka, Fransa Kralı XIV. Louis bile 5000 kişilik gönüllü asker göndermiş, Osmanlıların karşısında adeta bir kutsal ittifak cephesi oluşmuştur. Başkumandan Montecuccoli'nin komutası altında toplanan kuvvetler 1664'te sefere hazır hale getirilir; Osmanlılar da o kışı sefer hazırlıklarıyla geçirir. İlkbahar gelince Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu Alman seferine çıkar. Güzergâh boyunca irili ufaklı birçok kale zapt edile edile Raab Nehri kıyısına ulaşılır.
İki ordu temmuz sonlarında St. Gotthard'da karşı karşıya gelirler. Avusturya elçisiyle barış görüşmeleri yapan Fazıl Ahmed Paşa sonuç alınamayınca savaş emrini verir. Ertesi sabah başlayan savaş genellikle Türkler aleyhine cereyan eder. Köprünün yıkılmasından sonra birkaç bin asker geri çekilmiş, bir kısmı da boğulmuştur. Hatıralarında bütün Osmanlı ordusunun imha edildiğini yazan Montecuccoli'ye Ahmed Muhtar Paşa (ö. 1926) Saint-Gotthard'da Osmanlı Ordusu (İstanbul, 1326) adlı eseriyle cevap vermiştir.
Bu olumsuz duruma rağmen Fazıl Ahmed Paşa, 10 Ağustos 1664'te Avusturya elçisiyle Vasvar Antlaşması'nı yapmayı başarır. 10 maddelik bu antlaşma ile Türk istekleri önemli ölçüde yerine getirilir. Paşa, kendisine düşen ganimet hissesini buradaki hayratına vakfeder. Bir süre İstolni-Belgrad Ovası'nda bekleyip Avusturyalıların Uyvar'ı kuşatacağı haberinin gelmesi üzerine bu kale önlerine gider. O sırada Montecuccoli St. Gotthard'dadır. Aralarında Raab Nehri vardır. Fazıl Ahmed Paşa düşmanı topa tuttuktan sonra Viyana'ya yönelmek ister, ancak güçlü bir köprü kurulamadığından bu gerçekleşemez. Gönderdiği az sayıdaki askerin Montecuccoli kuvvetleri tarafından püskürtülmesi üzerine ek kuvvetler sevk edilir, sonuçta Avusturyalılar geri çekilir. Bu başarı askeri gevşekliğe sevk edince, Montecuccoli âni bir taarruzla çok sayıda Osmanlı askerini şehit etmiş, 15 kadar da Türk topunu ele geçirmiştir. Ancak son Avusturya başarıları Vasvar Antlaşması'nı etkilememiş, geçerliliğini korumuştur.
1665'de yapılan dayanışma toplantısında Girit meselesi görüşülür. Yıllardan beri alınamayan ve devleti maddî manevî büyük zarara uğratan, son Avusturya seferi yüzünden bir süredir ihmal edilen Kandiye kuşatmasının sonuçlandırılması kararlaştırılır. Vasvar Antlaşması'nın akdini müteakip bu kararı duyan ve 12 yıldır Edirne'de bulunan Venedik elçilik kâtibi Ballerino barış görüşmelerine tekrar başlanmasını söylemişse de, Fazıl Ahmed Paşa barış şartlarını kabul etmeyince sefer hazırlıklarına başlanmıştır.
15 Mayıs 1666 günü Edirne'den ayrılan Paşa, ordunun toplanması için birkaç ay Teselya'da bekler. Venedik elçisiyle yapılan görüşme olumlu sonuç vermeyince 3 Kasım'da donanma ile Girit'in Hanya limanına ulaşır. Bu arada Eğriboz, Benefşe ve Selanik limanlarından adaya asker ve mühimmat nakledilir. 1666 sonlarına doğru Kandiye Kalesi karşısındaki Osmanlı ordugâhında incelemeler yapar. 20 kadar Mısır gemisiyle Kaplan Mustafa Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması yardıma gelir, Fazıl Ahmed Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetinin sayısı 70 bine ulaşır. O sırada Venedik elçisi tekrar barış girişimlerinde bulunur, aksi takdirde Papalık, Malta ve Floransa'nın kendilerine askerî destek vereceklerini söyler. Sadrazam ise Kandiye teslim edilmedikçe barışın mümkün olmayacağını belirtir.
Kuşatma 25 Mayıs günü başlar. Venedik Başkumandanı Morosini'nin kaleye gelerek savunmayı bizzat ele almasından sonra çarpışmalar şiddetlenir. Venediklilere Papalık ve Malta donanmaları destek verir. Bütün yaz devam eden kuşatma sırasında özellikle lağım savaşlarına ağırlık verilmiş, gazilerle birlikte sipere giren Paşa, yer altında kendisi için 2 küçük hücre yaptırmış, aylarını burada geçirmiştir.
Lağım savaşları, şehrin 2 katı büyüklüğünde bir alan içinde, alt alta birkaç tabakada cereyan etmektedir. Kış gelince kuşatmaya ara verilir. 1668 ortalarında Morosini'nin Venedik'e haber vermeden yaptığı barış teklifini Fazıl Ahmed Paşa, ancak kendisi gibi kale alıp vermeye yetkili biri tarafından görüşebileceğini bildirerek reddeder. Bu arada kale kuşatmasında daha etkili toplar döktürerek savaş hazırlıklarını sürdürür. 22 Haziran 1668'de kuşatmaya tekrar başlanır. Bu arada ada sürekli asker ve mühimmat takviyesi almaktadır.
Bütün yaz devam eden kuşatma sırasında Venedik'in senede 20 bin altın haraç karşılığında yaptığı barış tekliflerine Fazıl Ahmed Paşa hep Kandiye'nin teslimi şartını koşmuştur. Ondan ümidini kesen Venedikliler Teselya Yenişehri'nde olup Girit'e geçme hazırlıklarında bulunan Padişaha elçi göndererek barış isteklerini ona bildirirler. IV. Mehmed'in sadrazama gönderdiği hatt-ı hümâyunda özetle, “fetih gerçekleşmeyecekse gelecek seneki mühimmât ve askerî yardımın imkânsızlığını" bildirmesi üzerine duygulanan Fazıl Ahmed Paşa cevabında, “fethin çok yakın olduğunu ve kuşatmanın devamının gereğini" bildirir. Ayrıca Padişahın musahibi Mustafa Paşa, eniştesi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Şeyhülislâm Yahya Efendi ve Padişah hocası Vanî Mehmed Efendi'ye mektuplar göndererek dua ve manevî desteklerini ister.
1668 Kasım'ında Padişaha gelen Venedik elçisi, Kandiye'nin kendilerinde kalması şartıyla yılda 24 bin riyal kuruş vergiden başka, Bosna'daki Klis Kalesi'ni de verebileceklerini söyler. Bunu Sadrazama bildiren IV. Mehmed, ondan ilkbaharda Kandiye'nin fethedebileceği haberini alınca kuşatmaya devam emrini verir.
Fazıl Ahmed Paşa 1668 kışını yine siperlerde geçirmiş, ertesi yılın Haziran'ında Kandiye kuşatmasının 3. devresi başlamıştır. Yine lağım savaşlarına ağırlık verildiği bu dönemde, Fransız kuvvetlerinin huruç hareketi şiddetle püskürtülür.
1669 sonbaharında kale kumandanı Morosini ile Fransız kumandan Duc de Noailles arasındaki çıkar çatışması yüzünden çıkan ihtilaf üzerine Venedikliler önemli bir yardımcı kuvvetten mahrum kalmış ve kaleyi teslime karar vermiştir. Birkaç gün süren görüşme sonunda 5 Eylül 1669'da 18 maddelik teslim şartları belirlenir. Bazı küçük kaleler dışında Kandiye dahil bütün Girit'in teslimi, Venediklilerin haraç vergisi ödemeye devam etmeleri, esirlerin mübadelesi gibi şartlarla 3 hafta süren tahliyeden sonra Fazıl Ahmed Paşa şehrin anahtarlarını teslim alır. Böylece yaklaşık çeyrek asırdır sürmekte olan Girit kuşatması, bazı küçük kaleler dışında fetihle taçlanır.
Fazıl Ahmed Paşa başta Morosini olmak üzere işgal kuvvetleri ile şehir sakinlerine, bütün menkul mallarıyla adayı terk izni vermiştir. Pek büyük maddî ve manevî kayıplara sebep olan Girit fethinin nişanesi olarak bazı kiliseler IV. Mehmed, Sultan İbrahim, Valide Sultan ve bazı devlet adamları adına camiye çevrilir, Valide Sultan adına bir hamam tamir ettirilir. Sadrazam ayrıca kendi adına cami yaptırıp önemli vakıflar bırakır.
Gerekli tahrir ve tamirler için o kışı Girit'te geçiren Fazıl Ahmed Paşa, Padişaha gönderdiği fetihname ile Kandiye savaşlarını özetler. Kandiye'nin düşmesi Avrupa'da büyük bir heyecan yaratmış ve Osmanlının gücünü düşmanlarına tekrar göstermiştir.
En kuzeydeki fetihler
IV. Mehmed Tesalya Yenişehri'ndeyken Sarıkamış, Barabaş ve Potkal gruplarından oluşan Ukrayna Kazakları hatmanı Doroşenko bir elçi göndererek Leh kralından ve Tatarlardan şikâyette bulunmuştu. Bir süre önce bu hatman, Osmanlı hükümetince Devlet-i Aliyye'nin himayesine alınmıştı. Son gelişmeler üzerine Osmanlı hükümeti, Leh Kralına mektup göndererek Ukraynalılara taarruzdan vazgeçmesini ister. Lehistan Kralından olumlu bir cevap gelmemesi üzerine de sefer kararı alınır. Başında bizzat padişahın bulunduğu Osmanlı ordusu 4 Haziran 1672'de Lehistan'a hareket eder. Harekât sırasında başta İzvança, Kamaniçe ve Bucaş (İlbav/Lemberg) kaleleri olmak üzere birçok kasaba ile Lehistan'ın Podolya eyaletinin merkezi olan Kamaniçe'yi fetheden Osmanlılar Lehistan'la antlaşma yaparlar.
18 Ekim 1672'de imzalanan Bucaş Antlaşması Lehistan'a Podolya'yı kaybettirmiş; Ukrayna, Osmanlı himayesindeki Doroşenko'ya bırakılmış ve Lehistan'a, Kırım'dan başka Osmanlı Devleti'ne de her yıl 220 bin duka altını vergi verme şartı getirmiştir. Fakat antlaşmanın şartları, başta başkomutan Jean Sobieski olmak üzere Lehlere ağır gelmiştir. Nitekim daha sonraki yıllarda da Lehistan'a seferler düzenlenir. Avusturya ve Papalığın yardım ve destekleriyle Hotin'in kuşatılmasının ardından Eflak ve Boğdan voyvodalarının da Lehistan'ı desteklemeleri sebebiyle 1673 Kasım'ında bu kale elden çıkar.
Soğukların başlaması sebebiyle Babadağı'nda kışlayan Fazıl Ahmed Paşa, 1674'te Padişahın refakatinde Lehistan seferine çıkar. Kırım kuvvetlerince Hotin'in alındığını duyunca, yönünü değiştirerek Osmanlı himayesindeki Ukrayna'nın merkezi Çehrin'e hücum eden Ruslara karşı koymak üzere bu ülkeye girer. Kopniçe ve Ladjin gibi birkaç kaleyi tahrip ve zapteder. Bu arada yeni Lehistan Kralı Sobieski'nin, Podolya ve Ukrayna'yı geri almak için gönderdiği elçisini kabul eder ve bir mektupla geri gönderir. Kırım kuvvetlerinin de yardımıyla Rusların Ukrayna'dan çıkarıldığını duyunca sınır boylarının meselelerini bazı vezirlere havale ederek Edirne'ye döner.
Bir süre sonra İstanbul'a gelen Fazıl Ahmed Paşa'nın sağlık durumu iyice bozulmuş, divan toplantılarına bile başkanlık edemez olmuştur. Deniz yoluyla İstanbul'dan Silivri'ye, oradan da kara yoluyla Edirne'ye giderken yol meşakkatine dayanamaz, Çorlu-Karıştıran arasındaki Karabiber Çiftliği'nde 1-2 Kasım 1676 gecesi 41 yaşındayken vefat eder. Cenaze namazı orada kılındıktan sonra naaşı İstanbul'a getirilerek babasının Çemberlitaş'taki türbesine defnedilir.
Aralıksız 15 yıldan fazla sadrazamlık makamında kalan Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa, bu sürenin yaklaşık 9 yılını cephelerde geçirmiştir. Yerli ve yabancı tarihçiler tarafından itidalli, toleranslı, sabırlı, azimli, ileri görüşlü; ilmin ve âlimlerin, sanatın ve sanatçıların hâmisi; âdil, babasının aksine yumuşak kalpli, dindar, rüşvet düşmanı, zeki, cömert, istişareye önem veren ve en yaygın olarak da kendisine lakap olarak takılan 'fâzıl' biri olarak tanıtılır. Bazı kaynaklarda uzun boylu, iri gözlü, dolgun vücutlu, yuvarlak çehreli, vakur diye tasvir edilir.
Pederi Köprülü Mehmed Paşa'nın ölümünden sonra IV. Mehmed'in huzurunda yapılan bir toplantıda babasının çok kan döktüğünü söyleyen Şeyhülislâm Esirî Mehmed Efendi'ye, “Ne yaptıysa senin fetvanla yaptı" demesi, onun da “Şerrinden korkardım" cevabı üzerine, “Ya efendi, Allah'tan korkmayıp mahlûkundan korkmak din ilmine lâyık mıdır?" şeklinde tepki vermesi meşhurdur. Gerek Uyvar'da, gerekse Kandiye'de düşman kumandanlarına iyi davranması, şehirlerin sakinlerine bütün taşınır mallarıyla ayrılmalarına izin vermesi tarihte eşine az rastlanır uygulamalardır. Sadrazam olduktan sonra da hocasının elini öpmeye devam edecek kadar alçak gönüllü olan Fazıl Ahmed Paşa, özellikle fıkıh ve felsefede bilgili bir âlimdi. İcazetli bir hattat olan Paşa'nın nesri de çok kuvvetliydi. Babasının vasiyeti üzerine Anadolu'daki vakıflar, Rumeli'de yarım kalmış sosyal ve dinî tesislerle Çemberlitaş'taki tesisleri tamamlamıştır.
İpşir Mustafa Paşa ve zevcesi Ayşe Sultan'dan intikal eden Çemberlitaş'taki konağının yanında yaptırdığı kütüphanesine değerli kitaplar vakfetmiştir. Uyvar, Kandiye ve Kamaniçe'de camileri ve vakıfları bulunan Fazıl Ahmed Paşa'nın İzmir'de inşası sonradan tamamlanmış bir hanı vardır. Kandiye'deki camisinde kütüphane tesis eden Fazıl Ahmed Paşa'nın her seferi için müstakil eserler yazılmıştır. Amcası Hasan Ağa'nın 1672'de ölmesi üzerine zengin kütüphanesinin Fazıl Ahmed Paşa'ya kaldığı anlaşılmaktadır. Dönemin ünlü şairlerinden Mezakî, Neşatî ve Fennî ile pek çok eserin yazarı olan Hezarfen Hüseyin Efendi himaye ettiği kişilerdendir. Babasının Çemberlitaş'ta yaptırdığı Vezir Hanı'nın içinde bir mescidinin bulunduğunu biliyoruz.
Peki kısacık ömrüne bu kadar büyük işleri nasıl sığdırmıştı?
Köprülü Mehmed Paşa'nın büyük oğlu olarak 1635'de Amasya'nın Vezirköprü kasabasında doğan Fazıl Ahmed Paşa'nın annesi, Voyvoda Yusuf Ağa'nın kızı Ayşe Hanım'dır. 7 yaşındayken babasıyla birlikte İstanbul'a gelir; dönemin ünlü ilim adamlarından dersler alır, Şeyhülislâm Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi'den mülâzım olur. 16 yaşında öğretim hayatına atılarak İstanbul medreselerinde Paşazâde unvanıyla müderrislik yapar. Ancak ilim adamları arasındaki ihtilaf ve dedikodular yüzünden 10 yıla yakın devam ettiği bu meslekten babasının isteğiyle ayrılarak mülkiyeye geçer.
1659'dan itibaren çeşitli eyaletlerde valilik yapar. Bu arada Sayda, Beyrut, Safed dolayları ile eşkıya liderlerinin yaşadığı bölgeyi beylerbeylik haline getirerek merkeze bağlar. Daha sonra çağrılarak İstanbul kaymakamlığına getirilir. 2 ay sonra babasının rahatsızlanması üzerine Edirne'ye gider ve önce sadaret kaymakamı (başbakan vekili) olur, babasının ölümünden sonra da onun tavsiyesi üzerine sadrazamlığa tayin edilir (31 Ekim 1661). Bu sırada 26 yaşındadır.
Babasından iç meseleleri önemli ölçüde halledilmiş bir imparatorluk devralan Fazıl Ahmed Paşa, daha ziyade dış meselelerle meşgul olur ve bu hususta babasının siyasetini izler.
Avusturya seferi ve Uyvar'ın fethi
Avusturyalıların Erdel Prensi yapmak istedikleri Kemeny Janos (Kemyanoş), aldığı yardım kuvvetiyle Osmanlıların beyliğe getirdiği Apafy Mihal üzerine yürür. Bunun üzerine Fazıl Ahmed Paşa, Yanova Beylerbeyi Küçük Mehmed Paşa'yı Erdel ve Apafy'yi korumakla görevlendirir. Yapılan savaşta Kemeny'nin öldürülmesiyle Erdel'de nisbî bir sükûnet sağlanmışsa da, Avusturya'nın bazı Osmanlı sınır kalelerine tecavüzü ve buna dair şikâyetnameler üzerine Zitvatorok Antlaşması'nı (1606) ihlal ettiği gerekçesiyle sefer kararı alınır.
Kısa sürede hazırlanan ve Kırım kuvvetleriyle birlikte mevcudu 120 bine çıkan Osmanlı ordusu, 200 kadar topla 14 Nisan 1663'de, sefere Serdar-ı Ekrem olarak katılan Fazıl Ahmed Paşa kumandasında hareket eder. Belgrad'a varılınca Avusturya'dan barış talebi gelir. İmparatorlarının Erdel'e saldırarak burada Szekelyhid ve Kolojvar kalelerini zapt ettiğini, Kanije civarında Zrinyvar (Yenikale) Kalesi'ni yaptırdığını söyleyerek bunlardan birincisinin iadesini, ikincisinin yıktırılmasını, esir alınan Müslümanların derhal serbest bırakılmasını, ayrıca Kanuni dönemindeki gibi Avusturya'nın Osmanlı Devleti'ne her yıl 30 bin altın vergi ödemesini talep eder. Elçiler özellikle vergi talebinin yerine getirilemeyeceğini söylerler.
Budin'e varıldığında Fazıl Ahmed Paşa elçilerden, yıllık vergiden başka Zitvatorok Antlaşması'nda kararlaştırılan bir defaya mahsus 200 bin kuruş ödenmesini de ister. Yine ret cevabı gelince karar alınır; Uyvar üzerine gidilecektir. Ağustos ortalarında kuşatmasına başlanan kale, aldığı yardımlar yüzünden hemen zapt edilemez. Osmanlı ordusu, bir yandan muhasarayı sürdürürken, diğer yandan yardıma gelen düşman birlikleriyle savaşır. Sonunda Avusturya'nın ünlü kumandanlarından İtalyan asıllı Montecuccoli kumandasındaki Avusturya ordusu mağlup edilir.
Bu arada Kırım kuvvetleri Viyana önlerine kadar uzanan bir akın yaparlar. Sonunda kale kumandanı Forgacs, 24 Eylül 1663 günü, savunmacıların can ve mallarına zarar gelmemesi, ağırlıkların nakli için 1000 kadar araba tahsisi, zahire yardımı yapılması ve asıl önemlisi mağluplara, kaleyi kahramanca savunduklarına dair ellerine mektup verilmesi, kaleden bayraklarını açarak ve bando çalarak gitmelerine izin verilmesi gibi traji-komik şartlarla Uyvar'ı teslim eder. Köprülüzâde'nin, son talep üzerine “Eğer utanmazsanız davul çalın ve bayrağınızı açın" sözleri meşhurdur.
Uyvar'ın fethine, bizzat Köprülüzâde “Allah muîn oldu feth eyledik Uyvar'ı" (1074) mısraıyla tarih düşürmüştür. Hemen onarılan kale, 4000 muhafız ile yeteri kadar mühimmat konularak tahkim edilir ve 2 kilisesi camiye çevrilir.
Yenilgiye rağmen imzalanan barış
Uyvar'ın fethi ve ardından Osmanlı ordusunun Viyana'ya hareketi Avrupa'da büyük bir heyecana sebep olmuş, Avusturya'ya dost düşman pek çok ülkeden para ve askerî yardım eğilimlerini artırmıştır. Papalık, İspanya, Saksonya ve Brandenburg'tan başka, Fransa Kralı XIV. Louis bile 5000 kişilik gönüllü asker göndermiş, Osmanlıların karşısında adeta bir kutsal ittifak cephesi oluşmuştur. Başkumandan Montecuccoli'nin komutası altında toplanan kuvvetler 1664'te sefere hazır hale getirilir; Osmanlılar da o kışı sefer hazırlıklarıyla geçirir. İlkbahar gelince Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu Alman seferine çıkar. Güzergâh boyunca irili ufaklı birçok kale zapt edile edile Raab Nehri kıyısına ulaşılır.
İki ordu temmuz sonlarında St. Gotthard'da karşı karşıya gelirler. Avusturya elçisiyle barış görüşmeleri yapan Fazıl Ahmed Paşa sonuç alınamayınca savaş emrini verir. Ertesi sabah başlayan savaş genellikle Türkler aleyhine cereyan eder. Köprünün yıkılmasından sonra birkaç bin asker geri çekilmiş, bir kısmı da boğulmuştur. Hatıralarında bütün Osmanlı ordusunun imha edildiğini yazan Montecuccoli'ye Ahmed Muhtar Paşa (ö. 1926) Saint-Gotthard'da Osmanlı Ordusu (İstanbul, 1326) adlı eseriyle cevap vermiştir.
Bu olumsuz duruma rağmen Fazıl Ahmed Paşa, 10 Ağustos 1664'te Avusturya elçisiyle Vasvar Antlaşması'nı yapmayı başarır. 10 maddelik bu antlaşma ile Türk istekleri önemli ölçüde yerine getirilir. Paşa, kendisine düşen ganimet hissesini buradaki hayratına vakfeder. Bir süre İstolni-Belgrad Ovası'nda bekleyip Avusturyalıların Uyvar'ı kuşatacağı haberinin gelmesi üzerine bu kale önlerine gider. O sırada Montecuccoli St. Gotthard'dadır. Aralarında Raab Nehri vardır. Fazıl Ahmed Paşa düşmanı topa tuttuktan sonra Viyana'ya yönelmek ister, ancak güçlü bir köprü kurulamadığından bu gerçekleşemez. Gönderdiği az sayıdaki askerin Montecuccoli kuvvetleri tarafından püskürtülmesi üzerine ek kuvvetler sevk edilir, sonuçta Avusturyalılar geri çekilir. Bu başarı askeri gevşekliğe sevk edince, Montecuccoli âni bir taarruzla çok sayıda Osmanlı askerini şehit etmiş, 15 kadar da Türk topunu ele geçirmiştir. Ancak son Avusturya başarıları Vasvar Antlaşması'nı etkilememiş, geçerliliğini korumuştur.
1665'de yapılan dayanışma toplantısında Girit meselesi görüşülür. Yıllardan beri alınamayan ve devleti maddî manevî büyük zarara uğratan, son Avusturya seferi yüzünden bir süredir ihmal edilen Kandiye kuşatmasının sonuçlandırılması kararlaştırılır. Vasvar Antlaşması'nın akdini müteakip bu kararı duyan ve 12 yıldır Edirne'de bulunan Venedik elçilik kâtibi Ballerino barış görüşmelerine tekrar başlanmasını söylemişse de, Fazıl Ahmed Paşa barış şartlarını kabul etmeyince sefer hazırlıklarına başlanmıştır.
15 Mayıs 1666 günü Edirne'den ayrılan Paşa, ordunun toplanması için birkaç ay Teselya'da bekler. Venedik elçisiyle yapılan görüşme olumlu sonuç vermeyince 3 Kasım'da donanma ile Girit'in Hanya limanına ulaşır. Bu arada Eğriboz, Benefşe ve Selanik limanlarından adaya asker ve mühimmat nakledilir. 1666 sonlarına doğru Kandiye Kalesi karşısındaki Osmanlı ordugâhında incelemeler yapar. 20 kadar Mısır gemisiyle Kaplan Mustafa Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması yardıma gelir, Fazıl Ahmed Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetinin sayısı 70 bine ulaşır. O sırada Venedik elçisi tekrar barış girişimlerinde bulunur, aksi takdirde Papalık, Malta ve Floransa'nın kendilerine askerî destek vereceklerini söyler. Sadrazam ise Kandiye teslim edilmedikçe barışın mümkün olmayacağını belirtir.
Aylarca yeraltında bir hücrede yaşadı
Kuşatma 25 Mayıs günü başlar. Venedik Başkumandanı Morosini'nin kaleye gelerek savunmayı bizzat ele almasından sonra çarpışmalar şiddetlenir. Venediklilere Papalık ve Malta donanmaları destek verir. Bütün yaz devam eden kuşatma sırasında özellikle lağım savaşlarına ağırlık verilmiş, gazilerle birlikte sipere giren Paşa, yer altında kendisi için 2 küçük hücre yaptırmış, aylarını burada geçirmiştir.
Lağım savaşları, şehrin 2 katı büyüklüğünde bir alan içinde, alt alta birkaç tabakada cereyan etmektedir. Kış gelince kuşatmaya ara verilir. 1668 ortalarında Morosini'nin Venedik'e haber vermeden yaptığı barış teklifini Fazıl Ahmed Paşa, ancak kendisi gibi kale alıp vermeye yetkili biri tarafından görüşebileceğini bildirerek reddeder. Bu arada kale kuşatmasında daha etkili toplar döktürerek savaş hazırlıklarını sürdürür. 22 Haziran 1668'de kuşatmaya tekrar başlanır. Bu arada ada sürekli asker ve mühimmat takviyesi almaktadır.
Bütün yaz devam eden kuşatma sırasında Venedik'in senede 20 bin altın haraç karşılığında yaptığı barış tekliflerine Fazıl Ahmed Paşa hep Kandiye'nin teslimi şartını koşmuştur. Ondan ümidini kesen Venedikliler Teselya Yenişehri'nde olup Girit'e geçme hazırlıklarında bulunan Padişaha elçi göndererek barış isteklerini ona bildirirler. IV. Mehmed'in sadrazama gönderdiği hatt-ı hümâyunda özetle, “fetih gerçekleşmeyecekse gelecek seneki mühimmât ve askerî yardımın imkânsızlığını" bildirmesi üzerine duygulanan Fazıl Ahmed Paşa cevabında, “fethin çok yakın olduğunu ve kuşatmanın devamının gereğini" bildirir. Ayrıca Padişahın musahibi Mustafa Paşa, eniştesi Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Şeyhülislâm Yahya Efendi ve Padişah hocası Vanî Mehmed Efendi'ye mektuplar göndererek dua ve manevî desteklerini ister.
1668 Kasım'ında Padişaha gelen Venedik elçisi, Kandiye'nin kendilerinde kalması şartıyla yılda 24 bin riyal kuruş vergiden başka, Bosna'daki Klis Kalesi'ni de verebileceklerini söyler. Bunu Sadrazama bildiren IV. Mehmed, ondan ilkbaharda Kandiye'nin fethedebileceği haberini alınca kuşatmaya devam emrini verir.
Fazıl Ahmed Paşa 1668 kışını yine siperlerde geçirmiş, ertesi yılın Haziran'ında Kandiye kuşatmasının 3. devresi başlamıştır. Yine lağım savaşlarına ağırlık verildiği bu dönemde, Fransız kuvvetlerinin huruç hareketi şiddetle püskürtülür.
1669 sonbaharında kale kumandanı Morosini ile Fransız kumandan Duc de Noailles arasındaki çıkar çatışması yüzünden çıkan ihtilaf üzerine Venedikliler önemli bir yardımcı kuvvetten mahrum kalmış ve kaleyi teslime karar vermiştir. Birkaç gün süren görüşme sonunda 5 Eylül 1669'da 18 maddelik teslim şartları belirlenir. Bazı küçük kaleler dışında Kandiye dahil bütün Girit'in teslimi, Venediklilerin haraç vergisi ödemeye devam etmeleri, esirlerin mübadelesi gibi şartlarla 3 hafta süren tahliyeden sonra Fazıl Ahmed Paşa şehrin anahtarlarını teslim alır. Böylece yaklaşık çeyrek asırdır sürmekte olan Girit kuşatması, bazı küçük kaleler dışında fetihle taçlanır.
Fazıl Ahmed Paşa başta Morosini olmak üzere işgal kuvvetleri ile şehir sakinlerine, bütün menkul mallarıyla adayı terk izni vermiştir. Pek büyük maddî ve manevî kayıplara sebep olan Girit fethinin nişanesi olarak bazı kiliseler IV. Mehmed, Sultan İbrahim, Valide Sultan ve bazı devlet adamları adına camiye çevrilir, Valide Sultan adına bir hamam tamir ettirilir. Sadrazam ayrıca kendi adına cami yaptırıp önemli vakıflar bırakır.
Gerekli tahrir ve tamirler için o kışı Girit'te geçiren Fazıl Ahmed Paşa, Padişaha gönderdiği fetihname ile Kandiye savaşlarını özetler. Kandiye'nin düşmesi Avrupa'da büyük bir heyecan yaratmış ve Osmanlının gücünü düşmanlarına tekrar göstermiştir.
En kuzeydeki fetihler
IV. Mehmed Tesalya Yenişehri'ndeyken Sarıkamış, Barabaş ve Potkal gruplarından oluşan Ukrayna Kazakları hatmanı Doroşenko bir elçi göndererek Leh kralından ve Tatarlardan şikâyette bulunmuştu. Bir süre önce bu hatman, Osmanlı hükümetince Devlet-i Aliyye'nin himayesine alınmıştı. Son gelişmeler üzerine Osmanlı hükümeti, Leh Kralına mektup göndererek Ukraynalılara taarruzdan vazgeçmesini ister. Lehistan Kralından olumlu bir cevap gelmemesi üzerine de sefer kararı alınır. Başında bizzat padişahın bulunduğu Osmanlı ordusu 4 Haziran 1672'de Lehistan'a hareket eder. Harekât sırasında başta İzvança, Kamaniçe ve Bucaş (İlbav/Lemberg) kaleleri olmak üzere birçok kasaba ile Lehistan'ın Podolya eyaletinin merkezi olan Kamaniçe'yi fetheden Osmanlılar Lehistan'la antlaşma yaparlar.
18 Ekim 1672'de imzalanan Bucaş Antlaşması Lehistan'a Podolya'yı kaybettirmiş; Ukrayna, Osmanlı himayesindeki Doroşenko'ya bırakılmış ve Lehistan'a, Kırım'dan başka Osmanlı Devleti'ne de her yıl 220 bin duka altını vergi verme şartı getirmiştir. Fakat antlaşmanın şartları, başta başkomutan Jean Sobieski olmak üzere Lehlere ağır gelmiştir. Nitekim daha sonraki yıllarda da Lehistan'a seferler düzenlenir. Avusturya ve Papalığın yardım ve destekleriyle Hotin'in kuşatılmasının ardından Eflak ve Boğdan voyvodalarının da Lehistan'ı desteklemeleri sebebiyle 1673 Kasım'ında bu kale elden çıkar.
Soğukların başlaması sebebiyle Babadağı'nda kışlayan Fazıl Ahmed Paşa, 1674'te Padişahın refakatinde Lehistan seferine çıkar. Kırım kuvvetlerince Hotin'in alındığını duyunca, yönünü değiştirerek Osmanlı himayesindeki Ukrayna'nın merkezi Çehrin'e hücum eden Ruslara karşı koymak üzere bu ülkeye girer. Kopniçe ve Ladjin gibi birkaç kaleyi tahrip ve zapteder. Bu arada yeni Lehistan Kralı Sobieski'nin, Podolya ve Ukrayna'yı geri almak için gönderdiği elçisini kabul eder ve bir mektupla geri gönderir. Kırım kuvvetlerinin de yardımıyla Rusların Ukrayna'dan çıkarıldığını duyunca sınır boylarının meselelerini bazı vezirlere havale ederek Edirne'ye döner.
Bir süre sonra İstanbul'a gelen Fazıl Ahmed Paşa'nın sağlık durumu iyice bozulmuş, divan toplantılarına bile başkanlık edemez olmuştur. Deniz yoluyla İstanbul'dan Silivri'ye, oradan da kara yoluyla Edirne'ye giderken yol meşakkatine dayanamaz, Çorlu-Karıştıran arasındaki Karabiber Çiftliği'nde 1-2 Kasım 1676 gecesi 41 yaşındayken vefat eder. Cenaze namazı orada kılındıktan sonra naaşı İstanbul'a getirilerek babasının Çemberlitaş'taki türbesine defnedilir.
Osmanlı'ya ikinci baharı o yaşattı
Aralıksız 15 yıldan fazla sadrazamlık makamında kalan Köprülüzâde Fazıl Ahmed Paşa, bu sürenin yaklaşık 9 yılını cephelerde geçirmiştir. Yerli ve yabancı tarihçiler tarafından itidalli, toleranslı, sabırlı, azimli, ileri görüşlü; ilmin ve âlimlerin, sanatın ve sanatçıların hâmisi; âdil, babasının aksine yumuşak kalpli, dindar, rüşvet düşmanı, zeki, cömert, istişareye önem veren ve en yaygın olarak da kendisine lakap olarak takılan 'fâzıl' biri olarak tanıtılır. Bazı kaynaklarda uzun boylu, iri gözlü, dolgun vücutlu, yuvarlak çehreli, vakur diye tasvir edilir.
Pederi Köprülü Mehmed Paşa'nın ölümünden sonra IV. Mehmed'in huzurunda yapılan bir toplantıda babasının çok kan döktüğünü söyleyen Şeyhülislâm Esirî Mehmed Efendi'ye, “Ne yaptıysa senin fetvanla yaptı" demesi, onun da “Şerrinden korkardım" cevabı üzerine, “Ya efendi, Allah'tan korkmayıp mahlûkundan korkmak din ilmine lâyık mıdır?" şeklinde tepki vermesi meşhurdur. Gerek Uyvar'da, gerekse Kandiye'de düşman kumandanlarına iyi davranması, şehirlerin sakinlerine bütün taşınır mallarıyla ayrılmalarına izin vermesi tarihte eşine az rastlanır uygulamalardır. Sadrazam olduktan sonra da hocasının elini öpmeye devam edecek kadar alçak gönüllü olan Fazıl Ahmed Paşa, özellikle fıkıh ve felsefede bilgili bir âlimdi. İcazetli bir hattat olan Paşa'nın nesri de çok kuvvetliydi. Babasının vasiyeti üzerine Anadolu'daki vakıflar, Rumeli'de yarım kalmış sosyal ve dinî tesislerle Çemberlitaş'taki tesisleri tamamlamıştır.
İpşir Mustafa Paşa ve zevcesi Ayşe Sultan'dan intikal eden Çemberlitaş'taki konağının yanında yaptırdığı kütüphanesine değerli kitaplar vakfetmiştir. Uyvar, Kandiye ve Kamaniçe'de camileri ve vakıfları bulunan Fazıl Ahmed Paşa'nın İzmir'de inşası sonradan tamamlanmış bir hanı vardır. Kandiye'deki camisinde kütüphane tesis eden Fazıl Ahmed Paşa'nın her seferi için müstakil eserler yazılmıştır. Amcası Hasan Ağa'nın 1672'de ölmesi üzerine zengin kütüphanesinin Fazıl Ahmed Paşa'ya kaldığı anlaşılmaktadır. Dönemin ünlü şairlerinden Mezakî, Neşatî ve Fennî ile pek çok eserin yazarı olan Hezarfen Hüseyin Efendi himaye ettiği kişilerdendir. Babasının Çemberlitaş'ta yaptırdığı Vezir Hanı'nın içinde bir mescidinin bulunduğunu biliyoruz.