Nasihat Heyetleri'nin akil insanlardan farkı ne?

DOÇ. DR. MUSTAFA BUDAK
Abone Ol

Heyet-i Nasîhalar ya da Nasihat Heyetleri Osmanlı Hükümeti’nin barışçı siyasetini halka anlatmaya yönelik bir halka ilişkiler faaliyetidir. Ancak bu iyi niyetli girişim İzmir’in işgaliyle son buldu. Tek faydası, kısa süreli de olsa halk arasında bir sevinç ve ümit dalgası yaratması idi.

Son günlerin en flaş gelişmesi, Akil İnsanlar Heyeti’nin teşkili. Heyetin varlığı kadar üyelerinin kimlikleri de dikkat çekici. Her düşünce, inanç ve meslek grubundan isim mevcut heyette. İşleri de o kadar kolay değil. Öyle ya, Türkiye’ye ayak bağı olan terör ve buna bağlı olarak gelişen Kürt sorununun çözümünü kolaylaştıracak ve en önemlisi, halkı dinleyerek onları çözüme hazırlayacak bir girişimin aktörleri onlar.

Mevcut hükümetin girişimi olarak başlayan bu hareket, hemen muhalefetin tepkisini çekti. İlk tepkiler, Akil İnsanlar Heyeti’nin Mütareke döneminin Nasihat Heyetlerinden (Heyet-i Nasîha) farksız olduğu şeklinde idi.

Acaba öyle miydi? Yoksa tipik ve aynı zamanda negatif bir Türk siyasî muhalefet söylemi ile mi karşı karşıya idik?

Sorulacak sorular basit: Nasihat Heyetleri hangi iç ve dış siyasî şartlar içinde oluşturuldu? Kimlerden oluşuyordu ve amaçları neydi?

Mondros Mütarekesi Osmanlı Devleti için 1. Dünya Savaşı’nı askerî açıdan bitiren bir ateşkes antlaşması idi. Hükümlerini İtilaf Devletleri (özellikle İngilizler) dayatmıştı. Birçok önemli ve ağır maddesi olmakla beraber özellikle İtilaf Devletlerine Osmanlı ülkesinin herhangi bir yerinde karışıklık çıktığında oraya müdahale hakkını veren 24. maddesi son derece kritikti. Buna rağmen Osmanlı Hükümeti mütarekeyi iyimser bir eda ile karşılamıştı. Bunun içindir ki, ilerdeki barış konferansını düşünerek İngilizleri kızdırmamaya çalışmış ve bu tavrın devlet lehine olacağını düşünmüştü.

Oysa işgaller artarak genişlerken bundan cesaret alan Rumlar çeteler kurarak Müslümanlara saldırmaya başladılar. Sonunda Türkler de bu Rum saldırılarını önlemek amacıyla çeteler halinde Rumlara karşı saldırıya geçtiler. Zamanla çatışmalar güvenliği tehdit eder hale geldi.

Bunda Mütareke gereği barış düzenine geçirilen Osmanlı Ordusundaki asker ve subay sayısının azaltılmasının da payı vardı. Buna karşılık Osmanlı Hükümeti jandarma birlikleri ile asker alma şube başkanlıklarındaki er ve subay sayısını artırma yoluna gitti. Hatta ordu müfettişlikleri kurulmasını kararlaştırarak ülkedeki güvenlik sorunlarını çözmeye çalıştı. Özellikle belirtelim ki, burada zikredilen askerî tedbirler farklı statülerde artırılan asker ve subay lojistiği ile birlikte gelecekte Anadolu’da başlatılacak Milli Mücadelenin de alt yapısını oluşturacaktı.

Bu bağlamda Osmanlı Hükümeti’nin aldığı tedbirlerden biri de ülke sathına Nasihat Heyetleri göndermek oldu. Kestirmeden söyleyelim ki, amaç Anadolu ve Trakya’da yaşayan her ırk, dil, din ve mezhepten insan arasındaki dostluk ve kardeşliği pekiştirme yolunda Halife-Padişahın selam ve iyi dileklerini iletmekti. Zaten Padişahın irade-i seniyyesinde de aynısı yazmaktaydı. Buna göre savaşın musibetlerinden etkilenen sunuf-ı tebe’a-yı şahane (padişahın halkının çeşitli unsurları) hakkında padişahın şefkat ve teveccühlerini tebşir ve iblağ etmekti (müjdelemek ve bildirmekti).

Nasihat Heyetlerinin kuruluşu ve amacı gibi konular devrin gazetelerinde kendilerine genişçe yer buluyordu. Ancak mesele birbirine yakın kelimelerle ifade ediliyordu genellikle. Mesela 11 Nisan 1919 tarihli İkdam gazetesine göre Nasihat Heyetlerinin görevi “Anasır-ı muhtelife arasında ortaya çıkan nifakın izalesi” idi. Bu durum, 12 Nisan tarihli Alemdar gazetesinde “teftişat icrasiyle beyne’lanasır (unsurlar arasında) muhadenet ve meveddetin (dostluk ve sevginin) i’âde ve te’mîni” şeklinde yorumlanırken 14 Nisan tarihli ’ta “Ahaliyi irşad ve tenvir (halkı bilgilendirmek ve aydınlatmak), hükümet- i hazıranın (mevcut hükümetin) bilâtefrik (ayrım yapmaksızın) cins ve mezheb bütün unsurlara karşı beslediği hissiyat-ı hayırhahaneyi (hayırlı, güzel duyguları) ve Zat-ı Hazret-i Padişahî’nin selam-ı hümayunlarını ahaliye tebliğ” olarak verilmekteydi.

15 Nisan tarihli Vakit “Memalik-i Osmaniyye’de yaşayan muhtelif anasır arasında vifak (uyum) ve meveddetin (sevgi) iade ve temin-i iadesi ve selam-ı mahsusu tebe’aya tebliğ etmek” şeklinde verirken, 17 Nisan tarihli resmî gazete Takvim-i Vekayi ise gelişmeyi “Savaşın felaketlerinden müteessir olan tebe’aya Padişahın selamını tebliğ etmek” olarak sunmaktaydı.

Anadolu Heyeti’ne gazeteci olarak katılan Burhan Cahid ve yaverleri (üstte). 20. yüzyıl başlarında İzmir, Manisa, Aydın, Muğla ve Denizli Sancağından oluşan Aydın Vilâyeti haritası (karşı sayfa). İzmir’in işgali, bu bölgeyi ziyaret edip Antalya, Konya ve Eskişehir’e uğrayan Anadolu Heyeti’nin görevinin sonlanmasına sebep olmuştu. Heyet-i Nasiha’nın ziyaret ettiği güzergâhtaki bir kısım şehirleri gösteren Osmanlı dönemine ait bir Aydın Vilayeti haritası.

“Ümidimiz sizlerde”

Görüldüğü gibi gazeteler, Nasihat Heyetlerinin amacını Osmanlı Devleti’nin çeşitli unsurları arasındaki dostluk ve dayanışmayı sağlamak ve Padişahın özel selamını iletmek şeklinde yorumlamışlardı. Nitekim Damad Ferid Paşa da aynı düşüncede olup heyetlerin asıl görevinin Padişahın selamını söylemek ve böylece onun halkı düşündüğünü anlatmak olduğu kanaatindeydi.

Peki, bu noktaya nasıl gelindi? Hükümet açısından hangi olaylar bu heyetlerin kurulmasını zorunlu kıldı?

Yukarıda değindiğimiz gibi Rum çetelerinin 1919’un Şubat-Mart aylarında İstanbul çevresinde ve Batı Anadolu’da yoğunlaşan eşkıyalık hareketleri ile Müslüman-Türk köylerine saldırmaları ülkede ciddi bir güvenlik sorununu doğurmuştu. Osmanlı Hükümeti bunu önlemek amacıyla 20 Mart’ta İstanbul’a çok yakın olan Şile ve çevresine, Rumları yola getirmek için bir heyet gönderdi. Bununla da yetinmeyerek özellikle kiliselerin siyaset yapmamaları konusunda resmî bir bildiri yayımladı.

Sonunda heyet göndermekle ve bildiri yayımlamakla güvenlik sorununu çözemeyeceğini anlayan hükümet hem güvensizliği gidermek, hem de şehirlerin ekonomik durumlarını düzeltecek önlemler almak için 31 Mart’ta bir encümen kurdu. Encümen çalışmalarını sürdürürken hükümet Şile’ye gönderilmiş olan heyetlerin daha kapsamlı bir şekilde Trakya ve Batı Anadolu için de kurulmasını kararlaştırdı.

Heyetler ülkenin en saygın kişilerinden oluşacak ve söz konusu bölgeleri dolaşarak halka dostluk ve beraberlik yönünde nasihatlerde bulunacaklardı. Heyette Müslüman olmayan şahsiyetler de bulunacaktı.

Sonunda Sadrazam Damad Ferid Paşa şehzadeler başkanlığında vilayetlere mülkiye, ilmiye ve askeriyeden seçilecek kişilerden oluşacak birer heyet-i fevkalade (olağanüstü heyet) gönderileceğini açıkladı. Sadrazama göre bu heyetler “hukuk-ı mukaddese- i devlet ve milletin siyanetine çalışılacağı” hakkında halka Padişah adına teminat vereceklerdi. İdarî işlere kesinlikle karışmayacaklar, sadece bölgesel ihtiyaçların belirlenmesi için bilgi toplayacaklardı. En önemli görevleri ise halkın arasındaki nifakın giderilerek dostluğun artırılması yönünde nasihatte bulunmaktı.

Bir halkla ilişkiler faaliyeti

Çok geçmeden Damad Ferid Paşa’nın açıkladığı üzere biri Anadolu’ya, diğeri Trakya’ya gönderilmek için iki Heyet-i Nasîha kuruldu. Anadolu’ya Şehzade Abdürrahim Efendi başkanlığında Bahriye Nazırı ve ayandan Ali Rıza Paşa, Divan-ı Harb-ı Örfi eski Başkanı Ferik Mahmud Hayret Paşa, Basra eski Valisi Süleyman Şefik Paşa, Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi, eski Pazarcık Müftüsü Halil Fehmi Efendi, Dahiliye Nezareti Müdürlerinden Ohannes Ferid Efendi, Erkân-ı Harbiyye Mirlivalığından emekli Ali Bey, eski Karahisar Milletvekili Yanko Kovenidi Bey’den oluşan Nasihat Heyeti gönderildi.

16 Nisan 1919’da İstanbul’dan yola çıkan heyet, deniz yoluyla Mudanya’ya vardıktan sonra Bursa, Balıkesir ve İzmir’e (26-30 Nisan) gitmiş, sırasıyla Denizli, Burdur, Antalya, Isparta, Konya ve Eskişehir’i dolaştıktan sonra 18 Mayıs’ta İstanbul’a dönmüştü.

28 Nisan’da Trakya gezisine çıkan Rumeli Heyet-i Nasîhasının başkanı ise Şehzade Cemaleddin Efendi olup üyeleri arasında eski Harbiye Nazırı Cevad Paşa ile Kavaklı Fevzi Çakmak Paşa da bulunuyordu. Heyet sırasıyla Edirne (29 Nisan-2 Mayıs), Kırklareli (2 Mayıs), Havsa ve Lüleburgaz (3 Mayıs), Tekirdağ (6 Mayıs) ve Gelibolu’ya uğrayıp ziyaret ve toplantılar yaptıktan sonra 9 Mayıs 1919’da İstanbul’a döndü.

Ne yazık ki heyetler İtilaf Devletleri işgal ve kontrolünün ziyadesiyle arttığı bir dönemde görev üstlenmişlerdi. Özellikle Müslüman halk üzerinde etkili olmuş, onların maneviyatının yükselmesini sağlamışlardı. Ne var ki İzmir’in işgali özellikle Anadolu heyetinin görevinin sonlanmasına sebep oldu.

Heyet üzüntülüydü ama Şehzade Abdürrahim Efendi’nin dönüş için Konya’dan trene binerken elini sıktığı Kolordu Komutanı Fahreddin Bey’e söylediği şu söz manidardı: “Ümidimiz sizlerdedir.”

Her şeyden önce Nasihat Heyetlerinin kurulması, Mütareke şartları içinde Osmanlı Hükümeti’nin İtilaf Devletlerine karşı izlediği barışçı ve uyumlu genel siyasetinin sonucuydu. Bu siyaset işgallere karşı çıkmayarak ve barışçı bir tutum sergileyerek gelecekte yapılacak barış konferansında Osmanlı Devleti lehine kararların alınmasını sağlamayı hedefliyordu.

Bunun için de Anadolu ve Trakya’da Osmanlı Devleti’nin Müslüman ve Müslüman olmayan unsurları arasında dostluk ve saygı ortamının kurulması gerekiyordu. Her ne kadar Rumların tavrından dolayı bu sağlanamamışsa da, heyetlerin ziyaretleri Müslümanlar arasında ümit ve sevinçle karşılanmıştır.

Sonuç itibariyle Nasihat Heyetleri Osmanlı Hükümeti’nin barışçı siyasetini halka anlatmaya yönelik bir halka ilişkiler faaliyetidir. Bunun en önemli unsuru/aracı Halife-Padişahın selam ve teveccühleriydi. Ancak bu iyi niyetli girişim İzmir’in işgaliyle son buldu. Tek faydası, kısa süreli de olsa Anadolu ve Trakya’nın Müslüman halkı arasında ir sevinç ve ümit dalgası yaratması idi.

Buna rağmen Nasihat Heyetleri bugün için Milli Mücadelenin en olumsuz siyasî aktörlerinden olan Damad Ferid Paşa Hükümeti’nin bir girişimi olması bakımından olumsuz çağrışımlara sahiptir. Bunda Süleyman Şefik Paşa, Bursa Müftüsü Ömer Fevzi Efendi gibi Milli Mücadele karşıtı şahsiyetlerin heyetlerde görev almış olmaları da etkilidir.

Barışı, birlik ve beraberliği öğütlemek dışında esas itibariyle Akil İnsanları Heyeti ile Nasihat Heyetlerinin işlevleri arasında bir benzerlik yoktur.

Velev ki benzerlik olsun! Nihayetinde barış kıymetlimizdir, öyle değil mi?