Mustafa Alican: “Cengiz Han Türk değildi”

HABER MASASI
Abone Ol

Selçuklu tarihçisi Mustafa Alican’ın yeni kitabı Tarihin Kara Yazısı Moğollar, dünyayı titreten bu halkın İslam medeniyetine verdikleri zarardan Cengiz Han’ın Türk olup olmadığına kadar merak edilen birçok soruyu aydınlatıyor.

13. yüzyıldan sonra Moğolların belir­leyici unsur olduğunu öne sürüyor­sunuz. Cengiz Han özelinde bu yükseliş ve yayılmayı hızlandıran un­surlar nelerdi?

Cengiz Han’dan ayrı bir Moğol varlığı düşünülemez. Yüzlerce yıl ehemmiyetsiz kalmış bir topluluk­tan dünyayı titreten bir ulus mey­dana getirmiş, üstelik bunu 60’lı yaşlarında başarmıştı. Büyük İsken­der gibi fatihlerle kıyaslandığında önünde hazır bir güç bulmamış­tı. Çocuk denilecek yaşlardan beri sürdürdüğü uzun soluklu mücadele neticesinde oluşturdu bu gücü.

Moğol yükseliş ve yayılmasının ilk sebebi “seçilmişlik düşüncesi”. Eski Türklerdeki “kut” anlayışıyla da ilişkili olan bu düşünce, siyasî varlığına kutsal bir form vermekle alakalı. Buna göre Tanrı nasıl gök­yüzünde tekse yeryüzünün de tek bir hükümdarı olabilirdi. Bütün yeryüzünün fethi ve kutsal hâkimi­yetin herkes üzerine yayılması ge­rekirdi.

Moğol yayılmasını hızlandıran sebepler bunlarla sınırlı değil. Her geçen gün kalabalıklaşmaları, ikti­sadî ihtiyaçları, askerî bir yapı olan Moğol toplumunun dinamizmini koruması, bunu sağlayabilecek olan şeyin de sefer ve zafer olması... Bir de İslam dünyasının zenginlikleri cezbetmişti onları. Bu yüzden isti­kamet, fakir Avrupa yerine zengin İslam coğrafyası olmuştu.

Tarihin Karayazısı Moğollar - Mustafa Alican

İslam dünyasındaki ilmî faali­yetlere Moğolların verdiği zararları özetlersek en can alıcı etkileri ne olmuştur?

Kısa ve uzun vadede verilen za­rarlar sözkonusu. Kısa vadede, fi­zikî tahribat var. İlim hayatının kalbi olan onlarca şehrin yerle bir edilmesi, medrese ve kütüphane­lerin yıkılması, eğitim-öğretim fa­aliyetlerinin durması gibi. Çağdaş kaynaklarda Bağdat’ta medrese ta­lebelerine kadar insanların çoğu­nun öldürüldüğü, Dicle’nin atılan kitapların mürekkebinden günler­ce simsiyah aktığı kaydedilir.

Uzun vadeli zararlar ise ilmî mü­talaalara göre farklılık arz eder. Rus şarkiyatçı Barthold ve takipçileri Moğol istilasının etkilerinin abar­tıldığı kadar derin ve belirleyici ol­madığını ileri sürerler. Fakat Orta­çağ’da İslam dünyasında görünür olan ve Nöldeke ya da Renan gibi Avrupalılar tarafından sırasıyla

Türklerin siyasî yükselişine ya da Gazâlî’nin felsefe eleştirisine bağ­lanan ilmî ve kültürel çözülmenin Moğol istilasıyla ilişkilendirilmesi daha doğru. Sonuçta istilayla köklü bir gelenek zarar gördü. İnsanların geçmişle bağını tahrip eden bir is­tilaydı.

‘Cengizî gelenek’ diyebileceğimiz hükümdarların Cengiz soyundan gelmesi ‘kuralının’ Orta Asya’da Timur’a kadar sürdüğünü görüyoruz. Cengiz’in kendinden sonrakileri bu denli etkilemesinin sebepleri nel­erdi? Onda herkesin bilip de söyle­mediği bir ‘büyü’ mü vardı yoksa?

Aslında bir açıdan büyülü bir ta­rafının olduğunu söylemek (şüphe­siz metaforik olarak) yanlış olmaz. Sonuçta yüzlerce yıllık tarihlerin­de birlik nedir bilmeyen bozkır topluluğundan kaynaşmış bir ulus meydana getirmiş ve dünyayı fethe çıkmış bir adamdan söz ediyoruz. Çin’in önemli bir kısmını kontro­lü altına almış, Orta Asya halkları­nı neredeyse homojen bir sosyolojik yapıya kavuşturmuştur. Fakat de­vam eden etkisi temelde geride bı­raktığı siyasî mirasla alakalı.

Yeni bir savaş konsepti de geliş­tirdi. Mağlup ettiği toplulukları da ulusunun bir parçası haline getir­di. İtaat etmeyenleri yok etti. Böyle bir perspektifi inşa ederken “Cen­giz Yasaları”na yaslandı. Siyasî or­ganizasyonun ilkesel bir temele ka­vuşturulması onun eseridir. Bütün bozkır halklarını içine alabilecek bir çerçevesi olan bu yasa, Cengiz Han’ın yüzlerce yıl devam edecek etkisinin başat zemini olarak görü­lebilir. Bir anlamda yaptığı, bir re­ferans çerçevesi meydana getirmek oldu. Bu da tabii olarak bozkır halk­larının sonraları inşa ettikleri yapı­lar için bir temel vazifesi gördü.

Batılı tarihçilerin Pax (Barış) diye tanımladıkları dönemler vardır. Peki Pax Mongolica, yani Moğol Barışı diye bir şeyden söz edebilir miyiz?

Aslına bakılırsa Cengiz ve Moğol­larla ilgili çalışmaların hemen ta­mamında dinî hoşgörülerine atıfta bulunulur. Moğolların kimsenin dinî inanışına, ibadetine vs. müda­hale etmedikleri yazılır. Pratikte bunun doğru olduğunu söyleyebili­riz. Ancak buradan “Pax” çıkar mı, emin değilim. Zaten Batılılar “Pax Mongolica” (Moğol Barışı) ile daha ziyade ekonomik bir kavramı kast ederler. Mesela Avrupa’dan yola çı­kan bir ticaret kervanının güvenli bir şekilde Çin’e kadar gidebilmesi gibi gelişmeler doğuruyor Pax Mon­golica’nın zeminini. Yoksa 40 mil­yona yakın insanın katledildiği bir çağı “barış dönemi” olarak nitelen­dirmek tuhaf olur. Moğollar dinsiz değillerdi. Kendilerine has inanç­ları vardı. Fakat anladığımız biçi­miyle kurumsal bir dinî tahakküm aygıtları yoktu. Tabiatıyla diğer din­leri ya da din mensuplarını tehdit olarak görmediler. Öte yandan, Mo­ğolların mutlak mânâda dinî hoş­görüyü temsil etmediğini gösteren birçok örnek de var. Cengiz Han’ın Buhara’yı işgal ettiğinde Ulu Ca­mi’ye atıyla girdiğini, başta Kur’an olmak üzere dinî kitapların bulun­duğu sandıkları hayvan yemliği olarak kullandığını, din adamları­nı hayvanlarına bakmaya zorladı­ğını, mabedin içinde çalgılı-çengili eğlence düzenlediğini yazarlar. Bir­çok mescid, medrese ve türbenin yakılıp yıkıldığını da biliyoruz.

Moğollardan bahis açıldığında es geçilmeyecek bir soruyla bitirelim: Cengiz Han ‘gerçekten’ Türk müydü?

Hayır, Türk değildi. O zaman bu kadar tartışma neden? Başkurt, Kazak ve Tatar toplulukları arasın­da oldukça yaygın olup 16. yüzyı­la ait olan Cengiznâme’de tam bir Türk kahramanı olarak anlatılır. Ayrıca Ortaçağ kaynaklarının ne­redeyse tamamında Moğollardan Tatar olarak söz edilir. Tatar keli­mesinin Türkler ve Türklükle iliş­kisi açık. Yani Cengiz Han’ın Türk olduğuna dair kanaatler epeyce es­ki. Bunun dışında “aydınlanmacı” pratikle 19. yüzyılda yapılan köken araştırmaları Moğollar ile Türkler arasında dilden kültürel pratikle­re kadar birçok benzerlik olduğunu tespit etmişti. Üstelik bazı şarkiyat­çılar “Türklerin barbarlığı” ile Cen­giz Han’ınki arasında ilişki de ku­ruyordu. Dolayısıyla Moğolların ve Cengiz Han’ın Türklüğüne dair “bi­limsel” kanaatler oluşturuldu.

Zekî Velidî Togan, Cengiz Han’ın Türk olduğuna kesin bir şekilde ina­nıyordu. İbrahim Kafesoğlu ise To­gan’ı ağır biçimde eleştirirken Türk olmadığını savundu. Tâhiru’l-Mev­levî Cengiz Han ve Hülâgü Mezalimi eserinde böyle bir tartışmanın ge­reksizliğine işaret etmiştir. Bu isim­leri çoğaltabiliriz. Bugün büyük öl­çüde Türk olmadığı görüşü kabul görmekte.