Muaviye’nin liderlik sırları

MUSTAFA DEMİRCİ
Abone Ol

Tarihe ‘Arabın 4 dehasından biri’ olarak geçen ve İslam tarihinde birçok ilke imza atan, halifeliği saltanata dönüştüren Muaviye’nin liderlik sırlarını Prof. Dr. Mustafa Demirci Derin Tarih okurları için yazdı.

Emevi Devleti'ne ve kurucusu Muaviye'ye Hz. Ali üzerinden ötekileştirerek bakmak alışkanlık olmuştur. Ancak bu yaklaşımda Muaviye'nin tarihî kişiliği gölgede kalır. Tarihe 'Arabın 4 dehasından biri' olarak geçen ve İslam tarihinde birçok ilke imza atan birini rakipleri üzerinden tanıyıp anlatmanın büyük hatalara yol açacağı aşikârdır.

Muaviye, devrinin en güçlü kabilesi Ümeyye ailesinden ve şehir reisi Ebû Süfyân ile Hind bint Utbe b. Rebîa'nın oğlu olarak Mekke'de doğdu (603). Resûlullah'ın (s.a.s) peygamberliğini ilânından sonra Kureyş içinde İslâm'a cephe alan İslam düşmanı ailenin (Ümeyye ve Utbe b. Rebia) çocuğu olarak gençlik yılları İslam'a karşı mücadele içinde geçti. Bedir Savaşı öncesinde Müslümanlarla teke tek vuruşmak için meydana çıkan 3 şahıstan Utbe b. Rebia anne dedesi, Şeybe b. Rebia dayısı, Velid b. Utbe de annesinin amcasıydı. Her 3'ü de Hz. Ali ve Hz. Hamza tarafından öldürüldüler. Annesi Hind ise Uhud Savaşı'nda, Bedir'de kaybettiği yakınlarının intikamını almak üzere en ön saflardaydı.

Muaviye'nin babası Ebu Süfyân, Kureyş ileri gelenleri Bedir'de öldürüldüğünden Mekke'nin liderliğini üstlendi. Uhud, Hendek, Hudeybiye gibi harekâtlarda Muaviye de Hz. Peygamber'e karşı savaşanlar safındaydı; hatta Hendek Savaşı'na bizzat katılmıştı.

Tarihçiler Muaviye'nin ailesiyle birlikte Müslüman olmasını Mekke'nin fethi sonrasında gösterirler. Aile üyeleri Müslüman olmuşlarsa da, Mekke'deki reisliği tekrar ele geçirmek için gizli hesaplarını sürdürmüşlerdir. Bunun için Hz. Peygamber'e yakın olmanın yollarını aradıkları görülür. Müslüman olduktan sonra okur-yazar sayısının az olmasından dolayı Muaviye de Hz. Peygamber'e gelen ayetleri yazmak üzere 'vahiy kâtibi' olarak yakınında yer alacaktır. Bu arada Peygamber Efendimiz'in Ebu Süfyan'ın kızı ve Muaviye'nin kız kardeşi Ümmü Habibe ile evlenerek aileyle akrabalık bağı kurduğunu belirtelim.

İslam ordusu Bizans'a karşı

Muaviye'nin İslam devleti içindeki ilk siyasî kariyeri, Hz. Ebubekir tarafından Suriye'ye gönderilen abisi Yezid b. Ebi Süfyan'ın yanında başlar (638). Onun bir veba salgınında ölümü üzerine Hz. Ömer tarafından önce Ürdün, ertesi yıl da Dımaşk (Şam) valiliğine tayin edilir. Bu atamanın Yezid'in veliahdı olarak yapıldığı yorumlarına, annesi Hind'in, “Muaviye kimseye veliaht olmaz! Bütün Arapları toplasanız ve Muaviye'yi de içlerine atsanız, istediği şeyi elde ederek aralarından sıyrılıp çıkar" sözü, siyasî kabiliyetinin yüksekliğine, ailesi tarafından özel olarak yetiştirildiğine ve bu fırsatı boşa harcamayacaklarına dair imalar içerir.

Muaviye bu göreve geldikten hemen sonra siyasî yeteneklerini gösterecektir. 640 yılında Halifenin emriyle Filistin'in sahil şehirlerinden Kaysâriye, Askalân ve Trablusşam'ı fetheder, sahillere karakollar kurup asker yerleştirir. Bu arada Bizans'tan kalma tersanelerden yararlanarak Akdeniz'de bir İslâm donanması teşkil eder. Şam'daki fevkalade yöneticiliği ve sonraki dönemde kara ve denizlerdeki başarısı ona haklı bir şöhret kazandırmıştır.

Hz. Osman döneminde Filistin, el-Cezîre, Humus ve Kınnesrîn'in de uhdesine verilmesiyle Suriye genel valiliğine getirilen Muaviye, yeni halifeyle akrabalığı sayesinde daha rahat hareket etmeye başlar. İslâm öncesinde Suriye'ye yerleşmiş bulunan Benî Kelb'den bir kadınla evlenip bölgenin en büyük kabilesini arkasına alır ve birkaç yıl sonra Halifenin de aynı kabileden bir kadınla evlenmesini sağlayarak yakınlığını pekiştirir. Böylece Kelbîlere ve halifeye dayandırdığı güç ve itibarını gittikçe artırır. Kendisine bağlı disiplinli bir ordu kurmanın yanında başarılı yönetimiyle bölge halkının gönlünü kazanacaktır.

Muaviye'nin İslam tarihindeki esas büyük çıkışı, Akdeniz'de İslam hakimiyetinin önünü açmasıyla başlar. Akka ve Sur limanlarında eski Bizanslı ve Kıpti denizcileri de kullanarak bir deniz filosu oluşturur. Daha önce Hz. Ömer'den alamadığı Akdeniz seferi iznini, Hz. Osman'ı ikna ederek alınca 1700 parçalık bir filoyla 648'de Kıbrıs'a çıkarma yapar. Kan dökmeden fethedilen ada, yıllık 7200 altın haraca bağlanır; 5 yıl sonra ikinci bir sefer düzenleyip buraya 12 bin kişilik bir kuvvet yerleştirir. Kıbrıs'ın fethinden sonra Sayda limanından çıkan donamayla Rodos adasını fetheder.

Akdeniz adalarının birer ikişer elinden çıktığını gören Bizans, büyük bir donanmayla harekete geçer. Muaviye de Suriye ve Mısır gemilerini birleştirerek 500 gemilik bir donanmayla bugünkü Kaş açıklarında Bizans gemilerini karşılar. Tarihe Zatu's-Sevari (Yelkenliler Savaşı) olarak geçen bu çarpışmada Bizans donanması imha edilerek Akdeniz'de İslam hakimiyetinin önündeki en büyük engel kaldırılmış olur. Bu olay, dünya ve Avrupa tarihi bakımından hayatî öneme sahiptir; zira Avrupa'da feodal çağı başlatacak olan Akdeniz'in İslam hakimiyetine girişinin ilk adımıdır. Yani Avrupa'da feodalitenin başlamasında Muaviye'nin etkisi mutlaka belirtilmelidir.

İstanbul kuşatması Muaviye Bizans üzerine seferler düzenleyerek 669'da İslâmî dönemdeki ilk İstanbul kuşatmasını gerçekleştirir.


İstanbul kuşatılıyor!

Muaviye uzun siyasî hayatı boyunca birçok ilke imza atmıştır. İç karışıklıklar dolayısıyla yaklaşık 10 yıldan beri durmuş olan fetih hareketlerini halife olduktan sonra 3 ayrı cephede yeniden başlatmıştır. 662 yılından itibaren Bizans üzerine yeniden seferler düzenleyerek 669'da İslâmî dönemdeki ilk İstanbul kuşatmasını gerçekleştirir. Ertesi yıl Kyzikos (Kapıdağ) yarımadası ele geçirilir ve buradan başlatılan akınlarla Bizans'ın başkenti 4 yıl süreyle muhasara edilir.

İkinci cephe olan Basra'ya bağlı birliklerle Horasan ve Sind bölgelerinde elden çıkan bazı merkezlerin yeniden itaat altına alınmasından sonra yeni fetihler gerçekleştirilir. Sicistan'daki merkezlerin ardından Kabil (664), Tohâristan, Kûhistan, Buhara (674) ve Semerkand (676) alınarak Doğu hükümdarları vergiye bağlanır. Orta Asya'ya ilk seferler de onun zamanında düzenlenir. İfrîkıye yeniden fethedilir (665). Yine Muaviye döneminde Müslümanlar Atlas Okyanusu'na ulaşırlar, bu, Berberîlerin İslam'a girişini hızlandırır. Her zaman akılcı ve gerçekçi olmaya özen gösteren Muaviye, muhaliflerine karşı bilinçli ve sistemli olarak yavaş yavaş sertleşen metotlarla yaklaşmıştır. Avantaj ve dezavantajlarını doğru tespit etmek, onun özelliğidir. Para, mal, makam ve mevki vaad ederek muhalifleriyle diyalog kurmayı veya ikna etmeyi denemiş, bunların işe yaramadığı yerde gözdağı, tehdit, sindirme, maaş kesme gibi psikolojik, politik ve ekonomik baskı yöntemlerini devreye sokmuştur. Ancak çareler tükendiğinde savaşa tutuşmaktan, hatta suikast düzenletmekten kaçınmazdı.

Nadir yetişen bir diplomat, çevresini iyi tanıyan ve ileriyi gören bir idareci olarak öncelikle yumuşak davranmayı ve ihtiyatla hareket etmeyi ilke edinmişti. Mecbur kalmadıkça kuvvete başvurmazdı ama valilerin şiddet kullanmasına göz yumduğu da görülürdü.

Ona göre “akıl üç kısımdır; üçte biri olayları kavramak, geri kalan üçte ikisi hataları görmezden gelmektir. Akıllı insan sonunda pişman olacağı işe bulaşmaz." Bir filozof edasıyla “İnsanların en akıllısı, aklı duygularına hükmeden kimsedir" der. Düşmanlarının en ağır hakaretleri karşısında dahi soğukkanlılığını korumayı bilir. Siyasî rakipleriyle mücadelesini sürdürürken “İnsanlarla aramdaki bağı asla koparmam, karşımdakiler ipi gerdiğinde ben yumuşatırım, onlar gevşettiğinde asılmaya başlarım" diyerek kapıları hiç kapatmadığını gösterir.

Bizans'tan koruyan manastır-kaleler 9. ve 10. yüzyılda Akdeniz İslam ve Bizans ordularının savaşlarına sahne olmuştur. Kuzey Afrika Müslümanların elinde olsa da kuzeyden Bizans tehlikesi devam ediyordu. Bu yüzden 'ribat' adı verilen savunma amaçlı manastır-kaleler inşa edildi.


Başarısının sırları

Muaviye'nin başarısının temelinde Arapların kendisi dışındaki 3 dahisini; Muğire b. Şube, Amr b. As ve Ziyad b. Ebihî'yi yanına çekebilmesi yatmaktadır. Bu tavrı, onlardan daha büyük bir zekâ ve karizmaya sahip olduğunu gösterir.

Kendilerine büyük yetkiler vererek siyasî rakiplerini alt ettiği gibi Emevî Devleti'nin temellerini onların yardımıyla atar. Muhaliflerine anlayacakları dilden yaklaşmayı ilke edinir. Rakiplerini yanına çekmek için aşırı ihsanlarından hayrete düşenlere, bir savaşın bundan çok daha fazlasına mal olacağını, paranın iş gördüğü yerde konuşmaya, konuşmanın iş gördüğü yerde kırbaca, kırbacın iş gördüğü yerdeyse kılıca ihtiyaç duymadığını söyler.

Rakiplerini kazanmak için satın alma, ikna, para, makam, hatta şantaj ve tehdit gibi yolları kullandığı görülür. Örneğin koyu bir Hz. Ali taraftarı olan Ziyad b. Ebihî'yi kazanmak için önce para ve makam teklif eder. Muhatabı yanaşmayınca oğullarını öldürmekle tehdit eder. O da işe yaramayınca hiç kimsenin aklına gelmeyen bir yolu dener: İstimlak! Onu aynı babadan olma kardeş ilan ederek nesebine dahil eder. (Ziyad'ın babası belli değildi.) Ziyad b. Ebihî'nin fetihlerinden bahseden birine “Ben dilimle, Ziyâd'ın kılıcıyla kazandığı başarıdan fazlasını elde ettim" demesi mânidardır.

Muaviye en zor zamanlarda bile bir çıkış yolu bulabilen ve zamanında yaptığı müdahalelerle süreci lehine çevirebilen bir dahidir. En dikkat çeken özelliği, olaylar karşısında paniğe kapılmayıp sabır ve metanet gösterebilmesidir. Sıffin'de savaşı kaybetmek üzere olduğunu anlayınca Kur'an sayfalarını mızrakların ucuna taktırarak karşı tarafı durdurması ve rakip cephede parçalanmalara yol açması, sonunda da Hakem Olayı ile süreci lehine çevirebilmesi manevra kabiliyetinin en çarpıcı örneğini teşkil eder. Hedefine ulaşmak için daima zamana yayılmış, her aşaması baştan titizlikle tasarlanmış, sabırla uygulamaya koyduğu planları vardır. Oğlu Yezid'i yerine geçirmek için Hz. Hasan'ın ölümünden hemen sonra harekete geçerek 10 yıllık planı devreye soktuğu görülür. Bu sürede Yezid'i İstanbul seferine göndermiş, Hac emiri tayin etmiş, valilik ve eyaletlerden gelen heyetleri ona kabul ettirmek gibi yöntemleri kullanmıştır. Hatta Hz. Osman'ın 50 gün boyunca isyancılarca kuşatılmasına rağmen yardımına gitmemesi, daha baştan halifelik planları yaptığı şeklinde yorumlanmıştır.

Zaten Şam valisi olduğu andan itibaren güney Arapları olarak bilinen ve Arap kabilelerinin yarısını oluşturan Kelb kabilesinden evlenmesi, orada kendine çok sadık bir ordu oluşturması ve Şamlıları daima yanında tutmaya çalışması, başından beri siyasî hesaplar içinde olduğunu gösterir. Şam halkı nezdindeki meşruiyetini sağlamlaştırmak ve halkı yönlendirmek için şairleri, hatipleri, müzisyenleri kullandığını da biliyoruz.

Muaviye vefat ettiğinde Atlas Okyanusu'ndan Çin Seddi'ne kadar yayılmış, dünyanın en güçlü devletlerinden birini bırakmıştır ardında. Siyasî ve askerî başarı denildiğinde sınır tanımayan bu lider, uydurduğu sahte hadisler, beslediği tarihçiler ve şairlerle tarihi de etkilemek istemiştir. Ne var ki, bunu başaramamış, başarıya ulaşmak için hiçbir ilke ve prensip tanımadan çevirdiği entrikalar zamanı gelince deşifre edilmiştir. Tarih karşısında kazanansa daima ilkesel davranarak Muaviye karşısında kaybeden en büyük rakibi Hz. Ali ve evlatları olmuştur.

Ne gariptir ki, İslam tarih geleneği Emevîleri mahkûm etmiş ve kaybedenlerin çizgisinde tarih yeniden şekillenmiştir. Bu, insanlık tarihinde çok nadir görülen bir İslam medeniyeti başarısı olarak selamlanmaya değer bir husustur