Mısırda Türk egemenliğini başlatan Tolunoğlu
Haleflerinin 10 yıllık saltanatı sonunda Mısır tekrar Tolunoğlu Ahmed’in vali nâibi olarak geldiği zamanki yoksul ve karanlık günlerine döndü. Yönettiği ülkeyi askerî, siyasî, kültürel ve şehirleşme alanlarında zirveye çıkaran ve halkın gönlüne taht kuran Ahmed bin Tolun’dan bugüne bir şanı kaldı, bir de bu şana yakışır bir ihtişamla yükselen 1200 yıllık Ahmed b. Tolun Camii...
Bir hükümdar düşünün ki hastalığı sırasında Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi tebaa ellerinde mukaddes kitaplarıyla hep birlikte onun iyileşmesi için dua etsin. Vefatından sonra da cami, kilise, manastır ve havralarda ruhuna dualar okunsun. Gönüller fetheden bu kutlu hükümdar, Tolunoğlu Ahmed’den başkası değil. Abbasi Hilafetine şeklen bağlı ilk Müslüman-Türk devleti Tolunoğullarına (868-905) da böyle bir kurucu yakışırdı zaten.
Bu kadarı bile Ahmed bin Tolun’u yakından tanıma isteği uyandırmaya yetiyor diyorsanız buyurun:
Abbasi devleti hizmetinde bulunan bir Türk askeri olan Ahmed Eylül 835’te Bağdat’ta dünyaya geldi. Tarsus’ta çok iyi bir askerî ve dinî eğitim aldıktan sonra Müstaîn Billah’ın halifeliğinin ilk yılında Samerra’ya döndü (862).
Abbasi halifesi el-Mu’tezz, Ahmed’in üvey babası Bayıkbeg’e Mısır valiliği görevini verdiğinde Ahmed’in kader çizgisi tamamen değişecekti. Başkentten ayrılmak istemeyen Bayıkbeg buraya oğlunu vekil olarak gönderdi. 15 Eylül 868’de Mısır’ın o zamanki merkezi Fustat şehrine ulaşan Ahmed burada kısa süre içinde bir devlet kuracaktı.
Mısır’da kurulan ilk Müslüman-Türk devletiTolunoğullarının hükümdarı Ahmed bin Tolun’un icraatlarından çoğumuz bihaberiz.
Müslüman olsun olmasın bütün halkın sevgisini kazanan ve Mısır topraklarını abâd eden Ahmed bin Tolun’un çetin imtihanlarla dolu hayatı Bugünün yöneticileri için hazine değerinde.
Ne var ki büyük başın derdi de büyüktü; idareciliğinin ilk yıllarında iki büyük muhalifle mücadele etmek zorunda kaldı: 856 yılından beri Mısır maliyesinden sorumlu ve doğrudan halifeye hesap veren Ahmed bin Müdebbir ile “Berîd” (posta ve istihbarat) teşkilâtının reisi Şukayr. Ahmed bin Müdebbir’i ancak 4 yıl sonra Mısır’dan uzaklaştırarak Suriye’ye göndermeyi başarabilmişti.
Bayıkbeg Haziran 870’te öldürülünce Mısır’ın yönetimi Ahmed’in kayınpederi Yarcûh et-Türki’ye geçti. Yarcûh, damadı Ahmed’e Mısır’ın yanında Libya’nın Akdeniz kıyısında yer alan ve eski bir şehir olan Berka ile İskenderiye’nin idaresini de verdi.
Ahmed bin Tolun Bağdat’a gidecek haracı muntazam bir şekilde azaltarak büyük bir servet edindi. Türk ve Sudanlı esirlerden iyi eğitimli, tam teçhizatlı bir ordu meydana getirdikten sonra bir de donanma kurdu. Fustat’ın kuzeydoğusunda, Yeşkur dağı eteğinde kurduğu yeni şehrin bulunduğu bölgeyi kumandanlarına ve yüksek mevkideki memurlarına iktâ‘ ettiği için bu şehre el-Katâî adını verdi. Yeni merkez zaman içinde genişleyerek Mısır’ın eski merkezi Fustat ve el-Asker ile birleşti.
Mısır, Hz. Ömer’in (ra) hilafeti döneminde meşhur sahabe komutanlardan Amr b. el-Âs tarafından fethedilmiş ve Fustat şehri merkez olmuştu. Abbasiler döneminde ise kumandan Sâlih b. Avn, Fustat’ın kuzeydoğusunda Hamrâü’l-kusvâ mevkiinde, 750 (132) yılında el-Asker şehrini kurarak merkez yapmıştı. Kahire olarak bilinen şehir ise Fatımîler zamanında kurulmuştu. Bugünkü Kahire, önceki merkezler Fustat, el-Asker ve el-Katâi şehirlerini içine almaktadır.
Ahmed, el- Katâi’de kendi adıyla anılan bir cami (İbn Tolun Camii), saray, büyük bir bahçe, çevgân sahası ve hastane yaptıracaktı.
870 yılında Abbasi Halifesi el-Mu’temid Alellâh Ahmed b. Cafer (870-92), ülkenin Batı eyaletlerini oğlu ve veliahdı Cafer’e bıraktı. Doğu eyaletlerinin idaresini de ikinci veliaht olan kardeşi el-Muvaffak’a verdi. El-Muvaffak, Doğu’da zenci isyanları ve 861-1003 yılları arasında İran’ın Sîstan bölgesinde hüküm sürmüş bir İslam hanedanı olan Saffârîlerle uğraştığı sıralarda Mısır hazinesinden de yararlanmak isteyerek Ahmed bin Tolun’a bir elçi gönderip ondan para istedi. Ancak Ahmed’in gönderdiği 1 milyon 200 bin dinarı yetersiz bulmuştu. Daha fazla istiyordu. Ahmed bunu reddedince de el-Muvaffak onu azletti ve yerine Suriye valisi Amâcûr’u tayin etti.
Ne var ki Amâcûr et- Türkî’nin 264 ( 877 / 78 ) ’de ölümü Ahmed bin Tolun’un Suriye’yi de ele geçirmesini sağlayacaktı. Ancak sular durulmuyordu. Suriye’de iken Mısır’da yerine vekil olarak bıraktığı oğlu Abbas isyan etti. Acilen Mısır’a dönerek Abbas’ın isyanını bastırıp ona destek verenleri öldüren Ahmed bin Tolun, oğlunu hapse attırdı. Cezanın tamamlanmasından sonra da yeniden asi geleceği endişesiyle her gittiği yere beraberinde götürecekti onu.
Artık Mısır ve Suriye’nin hâkimiydi; bastırdığı paraların üzerine halifeden sonra kendi adını yazdırmaya başladı.
Abbasi Halifesi el-Mu‘temid’in, Doğu eyaletlerinin idaresini kardeşi el-Muvaffak’a verdiğini söylemiştik. Ancak iktidar dizginlerini ele geçiren el-Muvaffak kardeşine baskı yapmaktan geri kalmıyordu. Bunun üzerine 882 yılında Tolunoğullarının Suriye Valisi Lü’lü, Halife Mu‘temid’i yanına çağırdı. Mu‘temid Musul’a ulaştıysa da, el-Muvaffak’ın emriyle İshak bin Kündacık tarafından Samerra’ya dönmeye mecbur edilecekti. Yine El-Muvaffak’ın baskısı ile İshak bin Kündacık Mısır ve Suriye valisi tayin edilince kimse Ahmed’den sessiz kalmasını bekleyemezdi. Şam bölgesinin en meşhur fakihlerine el-Muvaffak’ın azline dair fetva verdirtti. Bunun üzerine çekişme alevlenecek, hem Ahmed, hem de el-Muvaffak hâkim oldukları bölgelerde minberlerde lanetler yağdıracaklardı birbirlerine.
Mısır’a beyin göçü
Ahmed bin Tolun siyasî rakipleriyle mücadele ederken ülkesini her alanda geliştirmekten geri kalmamıştı. Savaş ve rekabetin hız kesmediği bir coğrafyada kurulan Tolunoğulları döneminde Mısır bayındır hale getirilmiş, sosyal ve dinî tesislerle donatılmıştı. İmar faaliyetlerinin başında başkent olarak inşa edilen el-Katâî şehri gelir. (Fustat şehri önceki vali veya nâiplerin oturdukları ve hükümet dairelerinin bulunduğu el-Asker’den uzakta müstakil olarak inşa edilmişti.) Başkentteki sarayının inşası için 50 bin dinar harcayan Tolunoğlu Ahmed pek çok cami, han, hamam, değirmen ve fırın yaptırarak şehrin inşasını tamamladı. Zamanla büyüyüp genişleyen ve el-Asker ve Fustat ile birleşerek tek bir şehir halini alan el-Katâî, 905’te hilafet orduları komutanı Muhammed b. Süleyman el-Kâtibî tarafından yerle bir edildiğinde 100 bin hanelik büyük bir şehirdi.
Dönemin günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilen yegâne eseri Tolunoğlu Ahmed Camii’dir. Minaresi Mısır’daki diğer camilerden farklı olup içinde bir eczane bulunuyordu. Ayrıca her Cuma namaz kılarken hastalananları anında tedavi etmek üzere bir de doktor hizmet verirdi. Caminin yanında biri kadınlar, diğeri erkekler için olmak üzere iki de hamam yapılmıştı.
İmar faaliyetleri başta edebiyat, tarih, dinî ve felsefî ilimler olmak üzere çeşitli ilim sahalarında büyük gelişmeleri de beraberinde getirdi. Mısır’da medreseler olmadığı için dersler Amr b. el-As ve Ahmed b. Tolun gibi camilerde veriliyordu.
Ülkenin zenginleşmesiyle beraber bu topraklarda isim yapmış şairlerin sayısı hayli arttı. Tolunoğulları ilim adamları ve şairlere büyük ihsanlarda bulundukları için pek çok şair ön plana çıkmıştır. En meşhuru el-Hüseyin b. Abdüsselâm idi. Ahmed b. Tolun’un isyankâr oğlu Abbas’ın da şiirler yazdığını söyleyelim.
Tarih yazıcılığı alanında İbnü’d-dâye diye ünlenen Ahmed b. Yusuf b. İbrahim, Tolunoğulları hükümdarları Ahmed b. Tolun ve Ceyş’in biyografilerini yazmıştır. Dinî ilimlerde tefsir, hadis, fıkıh ve kıraat başta gelirdi. Tolunoğulları ilmi teşvik ve âlimleri himaye ettikleri için doğudan ve batıdan bu dönemde Mısır’a beyin göçü olmuştu. Bunların içinde er-Rebî b. Süleyman el-Muradî önde gelir. Ahmed b. Tolun’un davetiyle Mısır’a gelmiş; Fustat’taki Amr b. el-Âs Camii’nde dersler verdikten sonra Ahmed b. Tolun Camii’nin inşaatının tamamlanması üzerine derslerine burada devam etmiştir. Mısır’da Şafiî mezhebinin çok sayıda taraftar bulması bu âlim sayesinde mümkün olmuştur. Ebû Cafer et-Tahavî de Hanefî imamların başında geliyordu. el-Meânî’nin müellifi olup tarih ve fıkıh sahasında da eserler vermiştir.
Tolunoğulları zamanında Mısır’da edebî ve dinî hareketin yanı sıra felsefî düşünce de gelişme kaydetti. İslam fetihleri sonucunda İskenderiye Medresesi insanların daha çok İslam kültürüne alaka duymaları nedeniyle zayıflamış ise de hükümdarlar doktorsuz ve müneccimsiz yapamadıkları için felsefenin de konusu olan tıp ve astroloji gelişmeye devam etti. Bu dönemde bu konularla uğraşanların genellikle Hıristiyan olduğu dikkat çeker. Aristo’nun bazı eserlerini Arapçaya tercüme eden, tıp alanında kitaplar yazan İskenderiye Patriği ve Ahmed b. Tolun’un doktoru Saîd b. Nevfel en-Nasranî bunların başında gelir.
Tolunoğulları döneminde Mısır iktisadî yönden de ciddi gelişme kaydetmiş; sadece belli bir kesimin değil, halk tabakasının da hayat standartları iyileşmişti. Bunun sebebi Tolunoğlu Ahmed’in önceki dönemlerde konulan ağır vergileri kaldırarak halkın rahat bir nefes almasını sağlamasıydı. Böylece ‘halkı darlıktan kurtaran hükümdar’ diye nam saldı, sevilip sayıldı. Yolsuzluk yapan memurları görevden alıp maliyede güvenilir ve dürüst kimseleri görevlendirmesiyle hem itibarını artırdı, hem de yerini sağlamlaştırdı.
872 yılında bastırdığı bakır para yanında 880’de ağırlık ve ayar olarak daha sağlam olan “ed-Dinâru’t- Tolûnî” diye bilinen parayı kestirtti. Uyguladığı malî politikayı akıllı bir ziraî, sınaî ve ticarî politika ile destekleyecekti.
Nil’den azami verim
Eskiden beri dokumacılık alanında gelişme kaydetmiş bir ülke olan Mısır, Tolunoğulları devrinde de varlık gösterdi. Keten ve yünlü dokuma başta olmak üzere pamuklu ve ipekli dokumacılık çok gelişti. Genellikle sarık ve kemerlerde kullanılan şâşlar siyah ketenden veya işlenmiş şeritlerle süslü yünden imal ediliyordu. Ayrıca Mısır’da üretilen Abbasi dönemi kumaşlarındaki süslemelerde Kûfî hatla yazılmış kitabeler, imal tarihi veya yeri yer alırdı. 9. yüzyılda Mısır’ın el-Kays şehrinde, şehrin adını taşıyan elbiseler ve Me’riz denilen kaliteli yünlü kumaşlar üretiliyordu. Bunun yanında maden işçiliği, silah yapımı ve tohumlardan yağ çıkarma, el sanatları ve süslemecilik de ileri seviyeye ulaştı.
Dış ticaretin de hatırı sayılır bir ilerleme gösterdiği Mısır bu devirde Doğu ile Batı arasındaki uygun konumu sayesinde milletlerarası ticaretten nasibini almıştır.
Ahmed bin Tolun uyguladığı politikalarla çiftçilerin de yükünü hafifletti. Mısır’da ziraî hayatın can damarı olan Nil nehrinin taşıdığı su miktarını tespit etmek ve kuraklıkla karşı karşıya kalmamak ve önceden tedbirler almak gayesiyle er-Ravza adasındaki Mikyâs’ı yeniden yaptırdı. Sulama kanallarını onarttı ve yeni su kanalları ve kemerleri yaptırarak tarım gelirinin artmasını sağladı. Önceki dönemde 800 bin dinar olan Mısır’ın haracını (vergi) 4 milyon 300 bin dinara yükseltti ki, aradaki farkın 3 milyon 500 bin dinar olduğu düşünülürse bu fevkalâde bir gelişmedir.
Aslında Ahmed bin Tolun’un bıraktığı mirasa bakılırsa bu dönemde Mısır’ın ekonomik durumu hakkında çok daha iyi fikir sahibi oluruz: 10 milyon dinar, 7 bin köle, 24 bin hizmetçi, 7 bin binek atı, 6 bin katır ve eşek, 300 hususî binek hayvanı ve 100 safkan yarış atı. Harcamalarının dışında hazinesine giren yıllık gelir 1 milyon dinar idi.
Ahmed bin Tolun 10 Mayıs 884’de vefat ettiğinde 17’si erkek 33 çocuk bırakmıştı geriye. En büyük oğlu Abbas babasına isyan ettiği için yerine yaşça ikinci büyük oğlu Humâreveyh geçti. Abbasi Halifesi el-Mutezid’in Humâreveyh ile ilgili planları vardı. Humâreveyh’e, kızı Katrunedâ’nın çeyiz masrafı olarak yüksek harcamalar yaptırtıp onu Mısır’ı koruyamayacak hale getirmek istiyor, böylece zengin gelirlere sahip bu ülkeyi doğrudan kendi idaresi altına almayı düşünüyordu. Humâreveyh müsrif yaşayışıyla hazinenin kısa sürede boşalmasına neden olacak, Abbasi Halifesini deyiş yerindeyse zahmetten kurtaracaktı.
Babasının yaptırdığı sarayın bahçesini yeniden düzenleyerek bir saray, hayvanat bahçesi ve ahırlar ekledi. Sarayda Boran adlı sevgilisi için bütün duvarları altınla kaplı Beytü’z-zeheb denilen özel bir oda yaptırdığını da biliyoruz. Eh, hazıra dağlar dayanmadı, Humâreveyh’in lüks harcamaları sebebiyle hazinenin dibi göründü tabii.