Kucağında bebek küçük huzurlu döşek

HABER MASASI
Abone Ol

Beşik, ana kucağının sıcaklığınıhissettiren ilk evidirbebeğin. Irk, inanç,kültür fark etmez; her anneninbaşucunda sabahlayan yardımcısıdır.Sağa sola salınarak annekarnını hatırlatır kucağını açtığıyavruya. Onun huzur dolu dansınaannenin billur sesiyle söylediği ninnilereşlik ederken, yüzünün kıyısınavuran tatlı tebessümle gezer dururrüya âleminde.

Avrupa dillerinde (Almanca kin­derwiege, Fransızca berceau, İngi­lizce cradle) ‘bebek yatağı’ anlamı­na gelen terimler yakınlara kadar hayatımızın demirbaşı olan beşiği tam olarak karşılamaktan uzaktır. Türkçedeyse beşik, “süt çocuk­larını sallayarak uyutmaya yarayan, tahta ve çeşitli madenlerden yapılmış küçük karyola” anla­mına gelir. Sallamak anlamındaki bişi köküne +k yapım eki eklenerek mey­dana getirilen ke­limeye Divânu Lü­gati’t-Türk’te sık sık rastlarız. Günümüz Türk lehçe ve şive­lerinde aynı yahut değişime uğramış şekilleriyle bişik, be­sik, pejik olarak karşımı­za çıkar.

Orta Asya kazılarında 2,017 yıl öncesine ait bir Hun mezarında bulunan ahşap par­çalar en eski beşik kalıntıları olarak bilinir.

Beşik kültürüne çoğu medeniyet­te rastlanmakla beraber toplumla­rın hayat tarzına uyum sağlayacak şekillerde tasarlanarak kullanıla­gelmiştir. Örneğin yerleşik haya­ta geçmiş toplumlarda ayakları ye­re basacak şekilde tasarlanan geniş beşikler ile göçebe toplumların kul­landığı, bebekleri adeta kundak gi­bi saran ve sallanmayan el doku­ması beşikler bu farkı bariz şekilde gözler önüne se­rer. Yeşilçam’ın efsane filmlerinden Boş Be­şik’ten hatırlayacağınız gibi yarı gö­çebe halklarda beşikler kundak gi­bi sarmalanır, her an taşınacakmış gibi tutulur ve genelde at, eşek gibi hayvanların sırtına bağlanarak ta­şınırdı.

Yalnız ağaçtan yapılanların yanı sıra 15. yüzyıldan itibaren bebekler, madenî beşikler içinde de yatar ol­muş. Altın, gümüş ve bronz beşik­ler zaman içinde ahşapların yeri­ni almış. Topkapı Sarayı’nda minik şehzadelerin uykularını misafir et­miş olan zümrüt, yakut, elmas ve zebercet işlemeli altın beşikler 18. yüzyıl Osmanlı medeniyetinin ih­tişamını yansıtan nadide örnekler­dendir.

Anadolu’da beşikle ilgili birçok örf ve adet olduğu malumumuz. Bun­ların en dikkat çekenlerden biri, yeni doğan çocuğa düzenlenen “beşik töreni”. Törene katılacak en mühim misafirler annenin ailesidir. Törene en başta beşik olmak üzere çocuğa gerekli bütün eşyayı, oyuncakları­na varıncaya kadar getirirler. Bir diğer adet de beşiğin baş tarafına sarı renkli tülbent takmak. İnanışa göre sarı tülbent çocuğu sarılık hastalı­ğından korurmuş.

Anne kokulu uykular

Çocukların beşiğe bağlanması âdetini es geçmek olmaz tabii. Bu uy­gulama bir tür işkence gibi düşünülse de işin aslı öyle de­ğil elbette. Çocuğu beşiğe bağlamak, uyurken istem­siz hareketler yapmasına, yüzünü tırmalamasına, el ve ayaklarının kıpırdaması yüzünden ani korkular yaşa­masına, tehlikeli olabilecek şekilde sağa sola dönmesine engel olur, dolayısıyla rahat bir uyku uyumasını sağlar.

Hepsi bir yana, Anadolu’da beşiklerin vazgeçilmez aksesuarlardan “toy otu”na değinmesek olmaz. Toy otundan mamul bir kolyenin beşiğin başucuna asılması­nın sebebi ‘anne kokusu’na eşdeğer bir koku salgılamasıymış. Huzura doyduğu tek yer ana kucağı olduğu için toy kokusu sayesinde tarlaya giden annesi yanındaymışçasına deliksiz uyurmuş bebek. Bu garip otta hafif bir ter, yeşil ot ve baharat kokusu mevcutmuş. Tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan annelerin üstüne sinen ter kokusu, Türk mutfağının eşsiz baharatlarının rayihasına karışır, bebekler de geceleri ter ve baharat karışımı koku eşliğinde deliksiz bir uyku çe­kerlermiş.

İster ahşaptan, ister al­tın veya gümüşten ya­pılsın, yüzyıllar boyu huzur dolu ninnilere yorulmak bilmeden sal­lanarak refakat etmiş beşik. Ne yazık ki içinde uyuyan bebeği büyütür­ken zamana yenik düş­müş ve yerini günümüz evleri için tasarlanmış, toy otu kokusundan yoksun, hapis­hane tipi parmaklıklı karyolaya bırakmış.

Tarihin karanlıklarına gömül­meye yüz tutmuş mahzun beşik­lerimiz, asırlarca sevgiyle bağrı­na bastığı insanoğlunun gün gelip kendisini yüz üstü bırakabileceği­ni nereden bilsin?