İşte gerçek Ulubatlı
İstanbul’un fethi sırasında Kostantiniyye’nin surlarına sancağı diken ilk Osmanlı askeri kimdi? Son zamanlara kadar ‘Ulubatlı Hasan’ olarak verdiğimiz bu sorunun cevabı, yeni keşiflerle birlikte değişme yolunda.
Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u 29 Mayıs 1453’te fethetti etmesine ama ne fetih, ne de Fatih tartışmaları bitmek biliyor. Öte yandan yeni bulunan tarihî veriler, İstanbul surlarına kadar çıkmayı başaran ilk askerin farklı biri olduğunu ortaya koymamıza elverir nitelikte.
- İlk İstanbul Valisi Karıştıran (veya Karışdıran) Süleyman Bey’in hayatı hakkında bildiklerimiz, hemen tamamen fethi müteakip Fatih Sultan Mehmed tarafından şehrin imar ve iskânına memur edildiği şeklindeki yaygın bir rivayetten ibarettir.
- İlk Osmanlı tarihi kaynaklarında (Âşıkpaşazade ve Neşrî tarihleri, Tursun Beğ’in Târih-i Ebu’l-Feth’i ve Kemalpaşazade’nin Tevârih-i Âl-i Osmân’ının VII. Defteri) müştereken yer alan bir ifadeye göre Fatih, Anadolu’dan nüfus celbi, kaçmış olan Rumların geri getirilmesi ve şehrin şenlendirilip canlandırılması görevlerini Süleyman Bey’e vermiştir.
- Bazı tarihçiler Süleyman Bey’i İstanbul’un ilk belediye başkanı yaparlar (bu rivayet, Fatih’in ‘Bizanslı tarihçisi’ Kritovulos’a kadar çıkmaktadır). Mesela Hammer subaşılığın belediye başkanlığı makamı yerine kullanıldığını zanneder.
- Oysa Fatih’in ‘Müslüman tarihçisi’ Tursun Bey Târih-i Ebu’l-Feth adlı eserinde âlim ve güzide bir bey olan Süleyman Bey’e şehrin imarının havale edildiğini açıkça belirtir. Türbesi Bursa’da Muradiye Külliyesi civarındadır. (M. Armağan)
Uzun yıllar ders kitaplarından akademik nitelikte eserlere kadar pek çok yerde İstanbul kuşatmasında surlara sancağı diken ilk kişinin Ulubatlı Hasan olduğu yazıldı, çizildi. Daha sonra ‘Ulubatlı Hasan’ diye birinin var olmadığı yolunda bir başka iddia atıldı ortaya. Şüphesiz tarih dediğimiz disiplin, ‘vardır-yoktur’ sarkacında gidip gelecek bir oyuncak olamaz. Herşeyden önce olaylara belgeler ışığında bakmayı prensip haline getirmemiz gerekiyor. Fetih üzerine yaptığı derinlikli araştırmalarından tanıdığımız Prof. Dr. Feridun M. Emecen yakınlarda neşrettiği “Menkıbe-tarih ilişkisinin çarpıcı bir örneği: İstanbul’un Fethinde surlara ilk çıkanın kimliği meselesi” başlıklı makalesiyle (İ. Aydın Yüksel’e Armağan, İstanbul Fetih Cemiyeti Yay.: 2012, s. 250-261) Osmanlı tarihi alanındaki değerli keşiflerine bir yenisini ekledi.
Prof. Emecen’e göre Osmanlı kaynakları esas alınacak olursa büyük bir ihtimalle surlara sancağı ilk diken kişi Ulubatlı Hasan değil, Karıştıran Süleyman Bey olarak karşımıza çıkacaktır. Prof. Emecen’e göre Ulubatlı Hasan’ın ismini veren ilk ve tek kaynak, Bizans İmparatoru’nun en yakın adamlarından biri olan Sfrancis’in yazdığı Tarih’i eklemelerle genişleten Mora Monemvasia (Menekşe) Metropoliti Macarios Melissenos’un (ö. 1585) kaleme aldığı “Büyük Kronik” anlamına gelen eserdir.
Ulubatlı Hasan’ın tahtına göz diken bir aday, daha sonra Ohri Sancakbeyi olarak da görev yapan Balaban Bey’dir. Feridun Emecen bu adın ilk kez Alman tarihçi Zinkeisen’in Osmanlı Tarihi’nde yaptığı bir atıf vesilesiyle ortaya çıktığını söylüyor. O kadar ki, 1. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılındaki Fetih kutlamaları sırasında surlara ilk bayrak diken şahsın adının Balaban Bey olduğu bilgisi dönemin gazetelerinde bile yer almıştır. Ancak “alternatif Ulubatlı” olarak Balaban Bey isminin savaştan sonraki yıllarda hızla unutulduğu anlaşılıyor.
Ulubatlı Hasan ve Balaban Bey’in yanına üçüncü bir adayın eklendiğini de bilmek gerekir.
Alternatif “Ulubatlı”lar geliyor
Kitaplarımızda ismi geçmese de, mahiyeti pek belli olmayan bir Romen kaynağında şehre ilk giren şahsın Anadolu askerleriyle birlikte Mustafa adlı bir bey olduğu, hatta onun bizzat İmparator Konstantin’le savaştığı bilgisi yer alıyor. Şimdilerdeyse dördüncü bir “Ulubatlı Hasan”ın ayak sesleri duyuluyor. Hem de oldukça güçlü bir biçimde… Emecen ’in iddiasına göre bir Osmanlı kaynağında adı geçen tek bir asker subay var: Karıştıran Süleyman. Adına bu anlamda ilk defa oğlu Bihiştî Ahmed Sinan (ö. 1511-12?) tarafından kaleme alınan ve yazma olarak British Museum’da bulunan Tevârih-i Âl-i Osman adlı eserde yer veriliyor. Bihiştî, İstanbul’un fethini anlattığı satırlarında Rumeli beylerinden olan babasının şehre ilk giren askerlerin başında geldiğini aşağıdaki satırlarla anlatmış: “Evvelâ hisar-ı âli-mikdâra çıkan merhûm ve mağfûr babam Süleyman Bey idi. Sancağı eline alıp evc-i âsumâna (göklere) çıkarmış, onu gözleyen sâir beyler dahi ikdâm ve ihtimâm eyleyip surlara çıkdılar.”
Bu son derece açık ve net bilgi doğrudan bir Osmanlı kaynağında geçmesinin yanında doğrulanabilir özellikler taşıması açısından da kayda değer. Zira Tâcizâde Cafer Çelebi’nin Mahrûse-i İstanbul Fetihnâmesi’ne göre Sultan II. Mehmed, son hücum öncesi askerine bazı vaatlerde bulunurken, surlardan içeri girecek ilk kumandana veya askere şehrin idaresini vereceğini bildirmiş. Nitekim Fetihten sonra Karıştıran Süleyman Bey’i İstanbul’un Subaşısı, bir bakıma Valisi olarak göreceğiz. (Kadısı, yani Belediye Başkanı ise Hızır Bey Çelebi olacaktır.)
Feridun Emecen yazısında bu bilginin bazı çağdaş Osmanlı kaynaklarıyla da desteklendiğini söylüyor. Nitekim “Fatih’in tarihçisi” olarak nitelendirebileceğimiz Tursun Bey Târih-i Ebu’lİlk Feth adlı eserinde Karıştıran Süleyman Bey’in fetih sonrasında şehrin ilk idarecisi olduğunu açıkça yazmaktadır.
Gerçek “Ulubatlı”: Karıştıran Süleyman Bey
Karıştıran Süleyman Bey’in Rumeli kuvvetlerinin başında şehre giren ilk grubun lideri olduğu yolundaki bu bilgiler, anlaşılacağı üzere doğrudan surlara ilk çıkan kişinin kim olduğunu daha iyi bilecek olan dönemin Osmanlı tarihçilerinin kaleminde şekillenmiş olması bakımından son derece önemlidir. Üstelik çağdaş Osmanlı kaynakları da bu konuda yalnız değildir. Bizans tarafından kuşatmaya şahit olan bir başka kaynak da bu bilgiyi teyit eder mahiyette bilgiler sunmaktadır:
Şehirde kuşatma sırasında hazır bulunan Nestor İskender adında bir din adamının ‘Baltavulji’ Paşa’nın 3 bin adamıyla gediğe girip savunmayı dağıtarak içeri daldığını bildirmiş olması bu hususu destekleyen bir başka ipucudur. İlk anda ‘Baltavulji’nin Baltaoğlu Süleyman’ı çağrıştırdığı düşünülebilirse de, yanlış duyumlarla aynı adı taşıyan iki şahıs da karıştırılmış olabilir.
Eğer durum gerçekten böyleyse Karıştıran Süleyman Bey’in adı sadece çağdaş Osmanlı kaynaklarıyla doğrulanmıyor; kuşatmaya Bizans tarafında şahit olmuş bir başka kaynakla da doğrulanmış olmaktadır. Feridun Emecen’in titiz araştırmasının sonunda vardığı hüküm ise şudur:
“Bihiştî’nin, babası Süleyman’ı şehre ilk giren kumandan olarak takdim etmesi, dönemin kaynaklarında çeşitli yönlerden de teyid bulan daha inandırıcı bir özellik taşır. Aslında kuşatmaya şahit olmuş ve o döneme yakın eserini kaleme almış tarihçilerin ortak fikri, surlara ilk çıkanların ve bayrak dikerek artık şehrin düştüğünü gösterenlerin bir grup askerden ibaret olduğu yolundadır.
Ayrıca büyük ihtimalle şehre bir taraftan değil, pek çok yerden ani girişler vukû bulmuştur. Böyle bir karışıklık ortamda surları ilk kimin aştığının belli olması aslında pek de beklenmemelidir. Bununla beraber eğer yukarıda belirtilen kaynakların tahlili bir değerlendirmesi yapılırsa, o vakit surlara ilk çıkan grubun Süleyman Bey’in komutasındaki askerler olma ihtimali ağır basar.” Söz konusu asker grubunun içinde Balaban Bey’in, hatta Ulubatlı Hasan’ın bulunup bulunmayacağı ise tamamen hayal gücünüze kalmış durumda.
- Ulubatlı Hasan nereden çıktı?
- “Surlara ilk çıkan askerin adını Ulubatlı Hasan olarak veren kaynak Sfrancis’tir. Bilindiği gibi bu zat Bizans imparatorunun en yakın adamlarından biridir ve kuşatma sırasında onun yanında yer almış, olaya şahit olmuştur. Ancak kaleme aldığı bir nevi hatırat olan Tarih’inde kuşatmadan neredeyse hiç bahsetmez, olayı kısaca geçiştirir. Bu yazdığı eser tarihçiler tarafından “Chronicon Minus” (Küçük Kronik) olarak adlandırılmıştır. Burada fetih için yalnızca şu satırlara yer verilmiştir:
- ‘Yirmi dokuz Mayısın üçüncü günü sabaha karşı emir şehri aldı. Şehrin düştüğü saatte bahtiyar[!] efendim imparator Konstantinos Paleologos yaralanarak hayatı son buldu, o saatte ben onun yanında bulunamadım. Çünkü onun emriyle şehrin başka yerini güya teftiş ediyordum’
- Bununla beraber Sfrancis’in eseri daha sonra 1573-1575 yılları arasında Monemvasia/Menekşe (Mora’da) metropoliti Macarios Melissenos (ö. 1585) tarafından yeniden ele alınarak, başka kaynaklar da kullanılmak suretiyle genişletildi ve bu eser de Sfrancis’e atfedildi. Uzun süre bu eserin Sfrancis’e ait olduğu sanıldı, büyük kronik anlamına gelen “Chronicon Maius” denildi; ancak yapılan araştırmalar sonucu bunun Sfrancis’in orijinal eseri olmadığı üzerinde mutabakata varıldı. Sonunda bazı Bizantologlar (mesela eseri yayınlayan Grecu) bu mufassal kroniği Pseudo-Phrantzes, yani “Sahte-Sfrancis” olarak adlandırdılar. Aslında “Pseudo” kelimesi Türkçe karşılığı olarak “sahte” sözcüğünün ifade ettiği kadar ağır bir anlamda kullanılmış değildi. Daha çok “sözde/düzmece” anlamına uygun bir mahiyet arz ediyordu. Burada kast edilen, eserin muhtevasının uydurma olmasından çok bunun Sfrancis’in eseri olmadığı halde onun adına atfedilmiş olmasıydı. Çünkü bu durum açıklığa kavuşana kadar neredeyse bütün araştırmacılar Sfrancis’e ait sandıkları bu mufassal kroniği kullanmışlardı. İşte yazarı hakkında derin bir tartışmanın yaşandığı bu mufassal kronikte Melissenos, İstanbul’un fethi bahsini muhtemelen eline geçen başka kaynakları da kullanarak genişletirken, surlara çıkan ilk Türk askerinin adını Ulubatlı Hasan olarak vermişti.” (Feridun Emecen’in makalesinden.)