Hem Hıristiyan hem Yahudi: Ebionitler
HABER MASASI
Hıristiyanlık tarihi genellikle Pavlus'un şekillendirdiği doktrinin gelişimi olarak karşımıza çıkar. Ancak Pavlus, Hz. İsa'yı dünya gözüyle görmediğine göre ondan önce ve onun anladığı Hıristiyanlığın dışında başka bir Hıristiyanlık daha var olmuş olabilir mi?
Tarihçilere göre, Hz. İsa'nın yaşadığı din anlamındaki asıl Hıristiyanlık, Pavlus'tan önce var olup onun etkisi dışında oluşmuş ve devam etmiş olan, Hz. İsa'nın Kudüs'teki havarileri etrafında gelişen Hıristiyanlıktır. Pavlus'un tebliğ ettiği Hıristiyanlık ile Kudüs'teki havarilerin ve cemaatin yaşadıkları birbirinden oldukça farklı dinlerdir.
Hz. İsa'nın en yakın havarilerinin yaşadığı bu dine mensup olanlara ne ad veriliyordu? M.Ö. 2. yüzyıldan itibaren Filistin-Ürdün bölgesinde yaşayan Yahudi cemaatlerini ve mezheplerini araştıranlar, bu bölgede Kudüs'teki resmî geleneksel 'ortodoks' Yahudiliğin dışında, onların dini anlayışına ve yorumlayışına karşı çıkan iki farklı yönelişin olduğundan bahsetmektedirler.
Birincisi, sapkın Yahudileri oluşturan 'heretik'lerdir. Bunlar tarih boyunca pek çok kültürün birleştiği ve kaynaştığı Filistin-Ürdün bölgesine hakim olan Yunanlar, Romalılar, İranlılar, Mısırlılar, Babilliler ve Asurlular gibi farklı kültürlerin içinde barındırdıkları dinî inanç ve kültürleri Yahudi inanç ve ibadetleri ile kaynaştırmışlardır. Bu 'senkretik' anlayış hem Kudüs'teki merkezî anlayış, hem de diğer geleneksel Yahudi anlayışına bağlı olanlar tarafından şiddetle eleştirilmiştir.
Kudüs'teki resmî ortodoks Yahudiliğe karşı olup 'heteredoks' gruplar olarak tasnif edilen ikinci grubun ise 'heretikler'den farkı, merkezî Yahudilere göre çok daha ortodoks, tutucu ve muhafazakar olmalarıdır. Kudüs'teki merkezî Yahudi anlayışını tavizkar ve esnek buldukları için genellikle kendi cemaatlerini oluşturmuşlardı. Yabancı unsurlara şiddetle karşı çıkan bu gruplar, dinî inanç ve ibadetler konusunda sıkı bir disiplin uyguluyorlardı.
Kadim inancın muhafızları
Bu grupların en meşhurlarından biri, Hz. İsa'nın da mensup olduğu kabul edilen 'Nasuralar'dır. Nitekim filologlara ve erken dönem Hıristiyan tarihçilerine göre Hz. İsa'nın lakabı olan 'Nasıralı' ismi bu gruba mensubiyetini belirtmektedir. 'Nasura' Hz. İsa döneminde konuşulan Arami kökenli diller grubundan olan İbranicede 'korumak', 'muhafaza etmek' ve 'gözlemek' anlamında kullanılır. Yine aynı dil grubundan Süryanicede 'nasrânaye', Akkadcada 'nasâru' ve Sabiîlerin konuştuğu Mandencede aynı kökten gelen 'ntr' fiili 'korumak', 'muhafaza etmek' ve 'gözlemek ve gözetmek' anlamlarına gelir. 'Nasura' teriminin kök anlamlarının da işaret ettiği gibi bu kelime 'kutsal emir ve öğretileri koruyup gözetenler, muhafaza edenler' demektir. Aynı kelime, Arapça 'nasârâ' kelimesinin de kökeni olacaktır.
Gerçekten ilk dönemlere ait metinlerden hem geleneksel Hıristiyan anlayışının 'sahih' yani 'kanonik' kabul ettiği İnciller olan Matta ve Yuhanna'da, hem Yeni Ahid'in Hz. İsa'dan sonraki cemaatin hayatını anlatan kısmını teşkil eden Resullerin İşleri kitabında, hem de 'apokrif' kabul edilen Gnostik İncillerden Filip İncili, Mısırlıların İncili, Yuhanna İncili Apokrifası (Apocryphon of Johannis) ve Resullerin İşleri Apokrifası'nda (Acta) Hz. İsa ve ona tabi olanlar Nasıralı isminin anlamını içeren 'Nazoran' veya 'Nasura' olarak adlandırılırlar.
Erken dönem Yahudi kaynakları da benzer şekilde Hıristiyanları 'Nusrim' olarak adlandırmaktaydılar. Bu ifadelerin tamamından ilk dönem Hıristiyan cemaatinin 'Tevrat'ın emirlerini uygulayan ve gözeten, onları muhafaza edenler' olduğunu öğrenmekteyiz. Başlangıçta 'dinî emirleri gözetenler' anlamında 'notzrim' yani 'nasranîler' adını taşıyan bu gruba, sonraları 'fakirler' anlamına gelen 'Ebionitler' (Ebionaioi) adı verilecektir. Hz. İsa'dan sonraki Kudüs cemaatinin inançlarını devam ettirenler olarak bilinen Ebionitler, Hz. İsa'nın uluhiyetini kabul etmezler. Bu yönleriyle ileride gelişecek olan Pavlus Hıristiyanlığı ile taban tabana zıt bir İsa algısına sahiplerdir.
Pavlus – Yakub rekabeti
Peki söz konusu Kudüs cemaatinin ileri gelen temsilcileri kimlerdi? Kaynaklara göre cemaatin lideri, 62 yılında taşlanarak ölüm cezasına çarptırılacak olan Hz. İsa'nın kardeşi Sıddık Yakub'du. Yakub, İncillerin de içinde yer aldığı Yeni Ahid'in çeşitli metinlerinde Pavlus ile anlaşamayan bir figür olarak karşımıza çıkmaktadır. Pavlus'un Hz. İsa'nın getirdiği ve havarilerine öğrettiği dinden farklı bir din anlayışını benimsemesi ve bunu yaymaya çalışması Kudüs cemaatini ve lideri olan Yakub'u rahatsız etmiştir.
Yakub, Hz. İsa'nın şeriate uygun olarak yaşadığı hayatını örnek alarak Tevrat'ın kurallarının geçerli olduğu bir dinî yaşamın devamını savunuyordu. Çünkü Hz. İsa'nın hiçbir zaman Tevrat'ın emirlerini reddeden bir tavır içine girdiğini görmemişti. Pavlus ise Hz. İsa'nın bu uygulamasını göz ardı edip Tevrat hükümlerinin geçerli olmadığı bir dini yaymaya çalışıyordu. Roma İmparatorluğu, 4. yüzyılda Hıristiyanlığı resmî din olarak kabul ettiğinde, aslında Pavlus'un tebliğ ettiği Hıristiyanlık yorumunu kabul etmişti. Bu yorumun Roma devletinde Yahudi olmayanlar içinde hızla yayılmasının temel sebebi, Pavlus'un inanç sisteminin Yahudi şeriatı olan Tevrat'taki emirlerin tamamına yakınını iptal etmesidir.
'Sıddık Yakub' (Jacques le Juste) (v. 62) lakabıyla anılan ve Yeni Ahid'de 'fakirlerin yüceltildiği' Yakub'un Mektubu adıyla risalesi olan Yakub'un yönettiği Ebionitlerle ilgili sonraki dönemlere ait kaynaklarda detaylı bilgiler yer almaktadır. Buna göre Iraneus (130-200) ve Tertullian (160-220), Eusebius (263-339), Épiphane de Salamine (315-403) gibi erken dönem Hıristiyanlık tarihçileri 1. yüzyılda yaşayan ve Pavlus doktrini dışında oldukları için 'resmî kilise' tarafından 'heretizmle' suçlanan başka bir grubun varlığından bahsetmekte, söz konusu cemaati 'Ebionitler' olarak adlandırmaktadırlar. Aynı kaynaklarda Tevrat ve onun yorumundan elde edilen hukuka tamamıyla bağlı olan ancak Hz. İsa'nın öğretilerini de kabul eden bir cemaat olarak tanımlanırlar.
Selman Farisî Ebionit miydi?
İlk defa Iraneus tarafından zikredilen ve İbranice 'fakirler' anlamına gelen 'Ebionit' kelimesinin kökenine dair farklı görüşler yer almaktadır. Bununla beraber tarihçilerin ortak kanaatine göre bu isim Pavlus öncesi dönemden itibaren var olan ve sonraları Pavlus doktrinine karşı çıkan, Hz. İsa'nın ilk cemaati için kullanılmıştır.
Ancak bu ilk cemaat sonraki devirlerde yaşayan Hıristiyan yazarlarca Ebionitler isminin dışında başka isimlerle de anılmıştır. Bunlardan biri de 'Nasuralar'dır. Kaynaklarda Hz. İsa ve ona tabi olan ilk cemaat Nasuralar adıyla bir Yahudi-Hıristiyan cemaati olarak takdim edilir ve Ebionit mezhebinin bu cemaate tabi olan bir şahıs tarafından kurulduğuna işaret edilir.
Ancak bu ilk cemaat sonraki devirlerde yaşayan Hıristiyan yazarlarca Ebionitler isminin dışında başka isimlerle de anılmıştır. Bunlardan biri de 'Nasuralar'dır. Kaynaklarda Hz. İsa ve ona tabi olan ilk cemaat Nasuralar adıyla bir Yahudi-Hıristiyan cemaati olarak takdim edilir ve Ebionit mezhebinin bu cemaate tabi olan bir şahıs tarafından kurulduğuna işaret edilir.
Ebionitler Hz. İsa gibi menşe olarak Yahudi toplumunun üyeleriydiler. Yahudi şeraitine tamamıyla bağlı olup bu dindeki Cumartesi yasağı olarak bilinen Şabat kurallarına uyuyorlardı. Aynı şekilde Yahudiliğin bayramlarını kutlama yanında helal ve haramlara uymaya da riayet ediyorlardı. Yahudilerle aralarındaki en önemli fark ise Hz. İsa'yı bir peygamber ve Mesih olarak kabul etmeleriydi. Ancak onların 'mesih' anlayışı, Pavlusçu 'Mesih anlayışındaki' İsa'nın uluhiyeti fikrine karşı çıkıyordu. Sıkı sıkıya bağlı oldukları Eski Ahid'in dışında kendilerine ait bir İncilleri vardı. Bu cemaatin özellikleri arasında zikredilen diğer bir nokta ise zahidane (asketik) bir hayatı tercih etmiş olmaları nedeniyle et yememeleri ve hayvan kurban etmemeleridir.
Başlangıçta, Kudüs ve civarında yaşayan bu cemaatin bir kısmı Kudüs'ün 70 yılında Romalılarca işgalinden sonra Yahudilere karşı girişilen katliamdan kaçmayı başarır. Hıristiyan tarihçilerin verdiği bilgilere göre cemaat 4. yüzyıla kadar yoğun olarak Ürdün'ün kuzeybatısında yer alan Pella (bugünkü Tabakât Fâhil kasabası) şehrinde ve Suriye'nin bugünkü Şam ve Halep şehri ile güneydeki Golan (bugünkü er-Rahmâniyye yerleşim alanı) civarında yaşamıştır. Bu tarihten itibaren 7. yüzyıla kadar bir bölümü Kudüs'e dönmüş, diğerleri Hıristiyan Doğu Roma'nın baskılarından kaçarak dağınık biçimde Sasani İmparatorluğu topraklarında ve Arap Yarımadası'ndaki Hicaz bölgesi dahil farklı yerlerde varlıklarını devam ettirmişlerdir.
Kimi araştırmacılar Hz. Peygamber'e biat etmeden önce Hıristiyan olan ve İslam'a yakın bir hayat tarzı süren Selman Farisi gibi kişilerin Ebionitler ve Nasuralar olarak isimlendirilen cemaatin devamı niteliğinde olduklarını belirtmişlerdir.
Hz. İsa'nın ilk cemaatini oluşturan Ebionitlerin özellikleriyle Hz. İsa öncesi dönemden itibaren varlıklarını devam ettiren heterodoks Yahudi cemaati Nasuraların özellikleri karşılaştırıldığında, paralellik düzeyinde benzerlikler görülür. Bu ise Hz. İsa ve onun ilk cemaatiyle resmî kilise tarafından 'heretik' kabul edilen Nasuralar akımı arasında yakın bir irtibatın olduğunu göstermektedir ki, bu da Kur'an'daki Hıristiyanları ifade etmek için kullanılan 'Nasârâ' teriminin menşei konusunda önemli bir ipucu vermektedir
Hz. İsa'nın en yakın havarilerinin yaşadığı bu dine mensup olanlara ne ad veriliyordu? M.Ö. 2. yüzyıldan itibaren Filistin-Ürdün bölgesinde yaşayan Yahudi cemaatlerini ve mezheplerini araştıranlar, bu bölgede Kudüs'teki resmî geleneksel 'ortodoks' Yahudiliğin dışında, onların dini anlayışına ve yorumlayışına karşı çıkan iki farklı yönelişin olduğundan bahsetmektedirler.
Birincisi, sapkın Yahudileri oluşturan 'heretik'lerdir. Bunlar tarih boyunca pek çok kültürün birleştiği ve kaynaştığı Filistin-Ürdün bölgesine hakim olan Yunanlar, Romalılar, İranlılar, Mısırlılar, Babilliler ve Asurlular gibi farklı kültürlerin içinde barındırdıkları dinî inanç ve kültürleri Yahudi inanç ve ibadetleri ile kaynaştırmışlardır. Bu 'senkretik' anlayış hem Kudüs'teki merkezî anlayış, hem de diğer geleneksel Yahudi anlayışına bağlı olanlar tarafından şiddetle eleştirilmiştir.
Kudüs'teki resmî ortodoks Yahudiliğe karşı olup 'heteredoks' gruplar olarak tasnif edilen ikinci grubun ise 'heretikler'den farkı, merkezî Yahudilere göre çok daha ortodoks, tutucu ve muhafazakar olmalarıdır. Kudüs'teki merkezî Yahudi anlayışını tavizkar ve esnek buldukları için genellikle kendi cemaatlerini oluşturmuşlardı. Yabancı unsurlara şiddetle karşı çıkan bu gruplar, dinî inanç ve ibadetler konusunda sıkı bir disiplin uyguluyorlardı.
Kadim inancın muhafızları
Bu grupların en meşhurlarından biri, Hz. İsa'nın da mensup olduğu kabul edilen 'Nasuralar'dır. Nitekim filologlara ve erken dönem Hıristiyan tarihçilerine göre Hz. İsa'nın lakabı olan 'Nasıralı' ismi bu gruba mensubiyetini belirtmektedir. 'Nasura' Hz. İsa döneminde konuşulan Arami kökenli diller grubundan olan İbranicede 'korumak', 'muhafaza etmek' ve 'gözlemek' anlamında kullanılır. Yine aynı dil grubundan Süryanicede 'nasrânaye', Akkadcada 'nasâru' ve Sabiîlerin konuştuğu Mandencede aynı kökten gelen 'ntr' fiili 'korumak', 'muhafaza etmek' ve 'gözlemek ve gözetmek' anlamlarına gelir. 'Nasura' teriminin kök anlamlarının da işaret ettiği gibi bu kelime 'kutsal emir ve öğretileri koruyup gözetenler, muhafaza edenler' demektir. Aynı kelime, Arapça 'nasârâ' kelimesinin de kökeni olacaktır.
Gerçekten ilk dönemlere ait metinlerden hem geleneksel Hıristiyan anlayışının 'sahih' yani 'kanonik' kabul ettiği İnciller olan Matta ve Yuhanna'da, hem Yeni Ahid'in Hz. İsa'dan sonraki cemaatin hayatını anlatan kısmını teşkil eden Resullerin İşleri kitabında, hem de 'apokrif' kabul edilen Gnostik İncillerden Filip İncili, Mısırlıların İncili, Yuhanna İncili Apokrifası (Apocryphon of Johannis) ve Resullerin İşleri Apokrifası'nda (Acta) Hz. İsa ve ona tabi olanlar Nasıralı isminin anlamını içeren 'Nazoran' veya 'Nasura' olarak adlandırılırlar.
Erken dönem Yahudi kaynakları da benzer şekilde Hıristiyanları 'Nusrim' olarak adlandırmaktaydılar. Bu ifadelerin tamamından ilk dönem Hıristiyan cemaatinin 'Tevrat'ın emirlerini uygulayan ve gözeten, onları muhafaza edenler' olduğunu öğrenmekteyiz. Başlangıçta 'dinî emirleri gözetenler' anlamında 'notzrim' yani 'nasranîler' adını taşıyan bu gruba, sonraları 'fakirler' anlamına gelen 'Ebionitler' (Ebionaioi) adı verilecektir. Hz. İsa'dan sonraki Kudüs cemaatinin inançlarını devam ettirenler olarak bilinen Ebionitler, Hz. İsa'nın uluhiyetini kabul etmezler. Bu yönleriyle ileride gelişecek olan Pavlus Hıristiyanlığı ile taban tabana zıt bir İsa algısına sahiplerdir.
Pavlus – Yakub rekabeti
Peki söz konusu Kudüs cemaatinin ileri gelen temsilcileri kimlerdi? Kaynaklara göre cemaatin lideri, 62 yılında taşlanarak ölüm cezasına çarptırılacak olan Hz. İsa'nın kardeşi Sıddık Yakub'du. Yakub, İncillerin de içinde yer aldığı Yeni Ahid'in çeşitli metinlerinde Pavlus ile anlaşamayan bir figür olarak karşımıza çıkmaktadır. Pavlus'un Hz. İsa'nın getirdiği ve havarilerine öğrettiği dinden farklı bir din anlayışını benimsemesi ve bunu yaymaya çalışması Kudüs cemaatini ve lideri olan Yakub'u rahatsız etmiştir.
Yakub, Hz. İsa'nın şeriate uygun olarak yaşadığı hayatını örnek alarak Tevrat'ın kurallarının geçerli olduğu bir dinî yaşamın devamını savunuyordu. Çünkü Hz. İsa'nın hiçbir zaman Tevrat'ın emirlerini reddeden bir tavır içine girdiğini görmemişti. Pavlus ise Hz. İsa'nın bu uygulamasını göz ardı edip Tevrat hükümlerinin geçerli olmadığı bir dini yaymaya çalışıyordu. Roma İmparatorluğu, 4. yüzyılda Hıristiyanlığı resmî din olarak kabul ettiğinde, aslında Pavlus'un tebliğ ettiği Hıristiyanlık yorumunu kabul etmişti. Bu yorumun Roma devletinde Yahudi olmayanlar içinde hızla yayılmasının temel sebebi, Pavlus'un inanç sisteminin Yahudi şeriatı olan Tevrat'taki emirlerin tamamına yakınını iptal etmesidir.
'Sıddık Yakub' (Jacques le Juste) (v. 62) lakabıyla anılan ve Yeni Ahid'de 'fakirlerin yüceltildiği' Yakub'un Mektubu adıyla risalesi olan Yakub'un yönettiği Ebionitlerle ilgili sonraki dönemlere ait kaynaklarda detaylı bilgiler yer almaktadır. Buna göre Iraneus (130-200) ve Tertullian (160-220), Eusebius (263-339), Épiphane de Salamine (315-403) gibi erken dönem Hıristiyanlık tarihçileri 1. yüzyılda yaşayan ve Pavlus doktrini dışında oldukları için 'resmî kilise' tarafından 'heretizmle' suçlanan başka bir grubun varlığından bahsetmekte, söz konusu cemaati 'Ebionitler' olarak adlandırmaktadırlar. Aynı kaynaklarda Tevrat ve onun yorumundan elde edilen hukuka tamamıyla bağlı olan ancak Hz. İsa'nın öğretilerini de kabul eden bir cemaat olarak tanımlanırlar.
Selman Farisî Ebionit miydi?
İlk defa Iraneus tarafından zikredilen ve İbranice 'fakirler' anlamına gelen 'Ebionit' kelimesinin kökenine dair farklı görüşler yer almaktadır. Bununla beraber tarihçilerin ortak kanaatine göre bu isim Pavlus öncesi dönemden itibaren var olan ve sonraları Pavlus doktrinine karşı çıkan, Hz. İsa'nın ilk cemaati için kullanılmıştır.
Ancak bu ilk cemaat sonraki devirlerde yaşayan Hıristiyan yazarlarca Ebionitler isminin dışında başka isimlerle de anılmıştır. Bunlardan biri de 'Nasuralar'dır. Kaynaklarda Hz. İsa ve ona tabi olan ilk cemaat Nasuralar adıyla bir Yahudi-Hıristiyan cemaati olarak takdim edilir ve Ebionit mezhebinin bu cemaate tabi olan bir şahıs tarafından kurulduğuna işaret edilir.
Ancak bu ilk cemaat sonraki devirlerde yaşayan Hıristiyan yazarlarca Ebionitler isminin dışında başka isimlerle de anılmıştır. Bunlardan biri de 'Nasuralar'dır. Kaynaklarda Hz. İsa ve ona tabi olan ilk cemaat Nasuralar adıyla bir Yahudi-Hıristiyan cemaati olarak takdim edilir ve Ebionit mezhebinin bu cemaate tabi olan bir şahıs tarafından kurulduğuna işaret edilir.
Ebionitler Hz. İsa gibi menşe olarak Yahudi toplumunun üyeleriydiler. Yahudi şeraitine tamamıyla bağlı olup bu dindeki Cumartesi yasağı olarak bilinen Şabat kurallarına uyuyorlardı. Aynı şekilde Yahudiliğin bayramlarını kutlama yanında helal ve haramlara uymaya da riayet ediyorlardı. Yahudilerle aralarındaki en önemli fark ise Hz. İsa'yı bir peygamber ve Mesih olarak kabul etmeleriydi. Ancak onların 'mesih' anlayışı, Pavlusçu 'Mesih anlayışındaki' İsa'nın uluhiyeti fikrine karşı çıkıyordu. Sıkı sıkıya bağlı oldukları Eski Ahid'in dışında kendilerine ait bir İncilleri vardı. Bu cemaatin özellikleri arasında zikredilen diğer bir nokta ise zahidane (asketik) bir hayatı tercih etmiş olmaları nedeniyle et yememeleri ve hayvan kurban etmemeleridir.
Başlangıçta, Kudüs ve civarında yaşayan bu cemaatin bir kısmı Kudüs'ün 70 yılında Romalılarca işgalinden sonra Yahudilere karşı girişilen katliamdan kaçmayı başarır. Hıristiyan tarihçilerin verdiği bilgilere göre cemaat 4. yüzyıla kadar yoğun olarak Ürdün'ün kuzeybatısında yer alan Pella (bugünkü Tabakât Fâhil kasabası) şehrinde ve Suriye'nin bugünkü Şam ve Halep şehri ile güneydeki Golan (bugünkü er-Rahmâniyye yerleşim alanı) civarında yaşamıştır. Bu tarihten itibaren 7. yüzyıla kadar bir bölümü Kudüs'e dönmüş, diğerleri Hıristiyan Doğu Roma'nın baskılarından kaçarak dağınık biçimde Sasani İmparatorluğu topraklarında ve Arap Yarımadası'ndaki Hicaz bölgesi dahil farklı yerlerde varlıklarını devam ettirmişlerdir.
Kimi araştırmacılar Hz. Peygamber'e biat etmeden önce Hıristiyan olan ve İslam'a yakın bir hayat tarzı süren Selman Farisi gibi kişilerin Ebionitler ve Nasuralar olarak isimlendirilen cemaatin devamı niteliğinde olduklarını belirtmişlerdir.
Hz. İsa'nın ilk cemaatini oluşturan Ebionitlerin özellikleriyle Hz. İsa öncesi dönemden itibaren varlıklarını devam ettiren heterodoks Yahudi cemaati Nasuraların özellikleri karşılaştırıldığında, paralellik düzeyinde benzerlikler görülür. Bu ise Hz. İsa ve onun ilk cemaatiyle resmî kilise tarafından 'heretik' kabul edilen Nasuralar akımı arasında yakın bir irtibatın olduğunu göstermektedir ki, bu da Kur'an'daki Hıristiyanları ifade etmek için kullanılan 'Nasârâ' teriminin menşei konusunda önemli bir ipucu vermektedir