Haritanın kalbi
HABER MASASI
Dünyaca ünlü İtalyan Türkolog Giampiero Bellingeri, Piri Reis'in çağdaşı Hacı Ahmed'e nispet edilen kalp şeklindeki 'Türk-Venedikli' dünya haritasının gizemli hikâyesini anlatıyor.
Onlar Konsili Arşivi (Archivio di Consiglio dei Dieci) 1795 yılında düzenlenirken bir harita altı ahşap blok halinde bulunmuş ve yine Onlar Konsili tarafından Pinelli Matbaası'nda 24 adet bastırılmıştır.Harita döneminin dünyasını resmetmesine ilaveten sembolik olarak Osmanlı İmparatorluğu ve Venedik Cumhuriyeti arasındaki ticarî ve kültürel dünyanın ana karakteristiklerini de ortaya koymaktadır.
Bu özel örnekte aşağı yukarı 16. yüzyılın ortalarına, 'Kanuni' ya da 'Muhteşem' diye anılan Sultan Süleyman zamanına denk gelen döneme ait coğrafî bir rapora sahibiz. Esasen bu yıllar Altın Boynuz'un (İstanbul) efendilerinin, Serenissima'ya (Venedik) sıkça dünya haritası talebinde bulundukları yıllardır.
Dolayısıyla burada Venedik'te hazırlanmış haritalardan biriyle karşı karşıyayız. İster İstanbul Sarayı'ndan gelen taleplere bir cevap vermek için, isterse Osmanlı piyasasında tedavüle sokulmak için hazırlanmış olsun burada bir Avrupalı ve Venedikli araştırma başarısından bahsedebiliriz. Bunu neşreden basım şirketi bu baskıyı oldukça sıkı bilimsel, dilbilimsel ve edebî işbirliği içinde gerçekleştirmiştir.
Daha da özele inecek olursak, kalp şeklinde çizilen bu dünya haritası -ki açıkça kendisine model olarak Oronzio Fineo'yu almıştır- coğrafî kavramlar, ülkeler, imparatorluklar, krallıklar ve prenslikler hakkında bilgiler veren Türkçe yazılarla süslenmiştir.
Harita, Lagün'deki ticarî aktivitenin bir yansıması olarak çoğaltılmış gibi görünmektedir. Bunun için bazı önemli şahıslara teşekkür etmek gerekir. Bunlar arasında 1550-1559 yılları arasındaki seyahatlerini Navigazioni e Viaggi adı altında bir şaheser kaleme alarak kaydeden Senato ve daha sonra Onlar Konsili sekreterliği yapmış olan coğrafyacı G. B. Ramusio, Piemonteli (Sardinyalı) meşhur haritacı G. Castaldi, Türkçe ve Farsça bilen ve Dragoman (Tercüman) olarak görev yapmış Kıbrıslı Michele Membre, matbaacı patrisyen M. A. Giustinian ve muhtemelen Alman kökenli gravürcü Mainzli Cristoforo Nicostella yer almaktadır.
Bu haritayla ilgilenmiş uzmanlar grubu ise daha geniş ve kalabalık. 1553'te muhtemelen içinde Suriyeli bilim adamı Ebu'l-Fida'nın çalışmasının da yer aldığı muhtelif Arapça eserlerle Venedik'e dönmüş olan Fransız oryantalist Guillaume Postel'in katkısını da memnuniyetle zikretmek gerekir.
Bu açıdan bakınca, kendini 'Mağribli' diye tanımlayan (Tunus şehrinden) bu Türkçe tercümenin mütercimi Hacı Ahmed, sadece bir isim yahut hayalî şahsiyet olabilir. Venedik'te aktif olarak bulunan yukarıdaki şahıslardan biri yahut herhangi biri, inançlı bir Müslüman görüntüsü vererek bu haritanın İslam dünyasına ihracı için etkili bir yöntem aramış olabilir. Lakin 'kesin' olan, harita üzerinde kullanılan Türkçenin kusursuz olmadığı ve Arapça ve Farsçadan adapte edilmiş 'Müslüman' dilinin arızalarla malul olduğudur. Aynı zamanda yer ve kişi adları yazımında tamamen Batı tarzı takip edilmiştir. Buna karşılık, Hacı Ahmed'in ifadesine göre bu metin Hicretin 967. yılında (Miladi 1559) kaleme alınmıştır.
Venedik ve İslam dünyası
Venedik'te telif ve muhafaza edilmiş olan bu coğrafî eser, Marciana Milli Kütüphanesi'nde (Biblioteca Nazionale Marciana) bulunmaktadır. Kalbin etrafındaki otobiyografik satırlar ve eski zamanlardan beri kendi dışındakilere ve 'Doğululara' özel bir ilgisi bulunan Venedik ve İslam dünyasıyla alakalı yerler aynen aktarılmıştır:
“Ma'lûmunuz ola ki bu fakîrü'l- hakîr ez-za'îfü'l-muhtâc (…) Hacı Ahmed min şehr-i Tunus küçükden berü Magrib cânibinde Fes nâm şehrine olan medresede dânişmend tarîkiyle okuyup hayli müddet ü zamân-i ba'îd ekser-i ömrümü ikdâm ü ihtimâm üzere ilm-i hikmet ve kemâl-i nâmûs-ı heves eyledim ve murâd üzere ilîm-i ma'rifet tahsîl eylediğimden sonra sahîfe-i devr-i rüzgârdan Frengistan'da esîr oldum. Anda Freng beylerinden yarar ve ma'rifet sâhibi bir kimesne beni satın aldı. Bu takdirce İslam tarîki ve şartı muktezâsınca ihlâs üzere ibâdetimden hiçbir zamânda hâlî olmadım. Gereği gibi müstakzî kaldım ve tahsîl eylediğim ilm ecilden bu câniblere bana nevâ'-i izzetler ve hürmetler eylediler” (sol taraf, 128-131. satırlar).
“Eyle olsa kadîm zamândan Eflatun ve Sokrat ve Ebu'l-Feth ve mu'azzamü'l- Lokman nâm feylesofların kitâbların kavlince bu vilâyetlerde işbu musannefât-i şekl-i cihânı resm edip beyân eylediler ve bu resim içinde eflâkın ve yeryüzü olan ahvâllerin bi'l-külliye ber-muktezâ-yı ilm ü tertîb yazıp bildirdiler.”
“Tâ ki mütâla'a edenleri eğer hass ve eğer âmmdır gâyetile fâide bulalar. Ben dahi bu asıl kemâl ve gerekli musannefâtı görcek cemî' İslâm ehline ve beylerine mu'teber ve lâzım olunmağın kemâ yenbagî üslûb üzere Müselmân hattîle Freng dilinden ve hatlarından nakl-i tercüme eyledim…” (sol taraf, 131-134. satırlar)
“… ve bu tercümeyi kâdir olduğum kadar ağamın emri ile Türk diline yazdım, zîrâ kim bu dil dünyâda gâyetile hükm eder ve lutf görmenizden ve kemâl-i ihsânlarınızdan temennâ ve tazarru' olunur ki eğer işbu resm-i cihânın sehv-i kalem olmuş vâr ise ıslâh edesiz ve Allahu alîmu's- sahîh.” (sol taraf, satır 150-152)
“…nevvâb-ı celâlet-meâb-ı a'zamet- nisâb Hazret-i Ali Osman ki sultân-ı a'zamdır, güneşe benzenildi ibtidâ Avrupa tarafı sınır idi. Husûsa şu'lelerinden olan kudret A'ziye ve Afrikye nâm tarâfları ya'ni aylar ve gayrı pâdişâhlara kevâkiblere benzediğimiz eğer âydınlılardır ve eğer azîmetlidir bi'l-külliye sütret ve karanlık eder ve bu nesli mükerrem şecâ'at ve merdânlık ile dâimâ mansûr olup bu bâbda külliyen Anadolu ve Karaman ve Diyarbekir ve Erzurum ve Bağdat ve Şam memleketleri ve Arabistan ve külliyen Mısır memleketleri ve Rumili ve Üngürüs ve bundan gayri nice vilâyetler feth ve zabt eylemişdir ve Alaman'a değin sınır kodu ve Arabistan tarafına nihâyet yerlerine değin sınır koyup ve Afrika'da kıble tarafınadır Habeş ile sınır kodu ve Mağrib tarafına Şerif beyi zabt eylediği yerlerine değin sınır konuldu. Muhassalen nesli Hazret- i âl-i Osman'ın olan saltanatı ve azîmeti ve kudreti ve ganîliği hadd-i hesâbı yokdur ve nice Müselmân ve Nasrânî beyleri kapusuna harâc verirler. Hâliyen dahi Ali neslinden sultân-ı selatin burhânu'l-havâkîn sâhib-kırânü'l-zamân ki İskender- i Zü'l-karneyne misl olan Sultân Süleyman Şah kendinin şecâ'ati ve kudret-i azamet ve hikmet ve adâlet ve şefâkat-birle şarkdan garb değin hükmü geçer. El-hâsılü'l- kelâm azametliğin ve acâibliği ve saltanatı diliyle vasf edip ve kalem ile yazıp beyân ve takrîr eylemesine kadîr ve kābil değildir. Bu husûsu gün hadîselerin muktasır üzre yazıldı.”(sol taraf, satır 16-32)
“Türkistan vilâyeti kavs burcuna benzenildi ve uzunluğa yüz on dereceden başlayıp yüz otuza değin müntehidir ve enlüsü kırk beş dereceden başlar altmışa değin nihâyet bulur. Bu vilâyetin halkı Tatar gibi sahrâîlere ve berrîlere göçüp gezerler ve hicret üç yüz otuz yedinci yılı târihinde Bağdad halîfesi Mısır'ın halîfesi ile adâvete düştüler. Bu bâbda Bağdad halîfesi kendüye mu'âvenet-i maslahat içün mezkûr tâyifelerin da'vet eylemiş idi. Bunlar dahi hayli asker-birle cem' eylediler. Avratları ile ve oğulları ile yerlerinden kalkıp azm edip Fars memleketlerine ubûr olduklarında karâr eylediler ve anda İslam'a geldiler ve geri vatanlarına dönmeğe mukayyed olunmadılar ve bir mikdâr memleket feth ve hükm eylediklerinden sonra Anadolu ve Karaman câniblerine varıp feth eylediler ve anda re'âyâlarına mezhev? ve şer' verip isimlerin ma'lûm edip bildirdiler nice kim alan bir karâr olup ba'de Arabistan tarâfına vardılar. Antakya'dan ve Kuds-i Şerîf'den Frenk tâyifesini kovup ellerinden Kuds-i Şerîf'in tahtı ve Antakya'nın ekser yerlerin aldılar. Kezâlik dahi Mısır'ın halîfesini kovup tahtını aldılar ve zikr olan Türkistan vilâyeti hâliyâ Çağatay olan pâdişâh hükm eder ve ol memleketin olan tâyifesi ba'zı Müselman olup ba'zısını evsâb-perestlerdir.” (sağ taraf, satır 126-132)
“ … ve Venedik şehri her husûsda cem'îsiden ma'mûr ve garrâ ile müzeyyen ve mu'azzam şehirdir. Venedik beyleri karada hükm eylediklerinden gayri beled-i İstriya ve beled-i Dalmaçya ve Akdeniz'de nice kebîr ve sagîr adalar zabt ederler husûsâ Kıbrıs ve Girit nâm ve gayri mu'azzam adaların beğleri olup ve deniz yüzünde muhkem donanma ve karada ziyâde asker mübâlağa-yı kuvvet ve kudrete kâdirler olunmaları içün cem'-i Frengistan'da vâki' olan pâdişâhlar mezkûr Venedik beylerine tamâm-ı fahr u izzetler ederler …” (sol taraf, satır 86-91)
Bu özel örnekte aşağı yukarı 16. yüzyılın ortalarına, 'Kanuni' ya da 'Muhteşem' diye anılan Sultan Süleyman zamanına denk gelen döneme ait coğrafî bir rapora sahibiz. Esasen bu yıllar Altın Boynuz'un (İstanbul) efendilerinin, Serenissima'ya (Venedik) sıkça dünya haritası talebinde bulundukları yıllardır.
Dolayısıyla burada Venedik'te hazırlanmış haritalardan biriyle karşı karşıyayız. İster İstanbul Sarayı'ndan gelen taleplere bir cevap vermek için, isterse Osmanlı piyasasında tedavüle sokulmak için hazırlanmış olsun burada bir Avrupalı ve Venedikli araştırma başarısından bahsedebiliriz. Bunu neşreden basım şirketi bu baskıyı oldukça sıkı bilimsel, dilbilimsel ve edebî işbirliği içinde gerçekleştirmiştir.
Daha da özele inecek olursak, kalp şeklinde çizilen bu dünya haritası -ki açıkça kendisine model olarak Oronzio Fineo'yu almıştır- coğrafî kavramlar, ülkeler, imparatorluklar, krallıklar ve prenslikler hakkında bilgiler veren Türkçe yazılarla süslenmiştir.
Harita, Lagün'deki ticarî aktivitenin bir yansıması olarak çoğaltılmış gibi görünmektedir. Bunun için bazı önemli şahıslara teşekkür etmek gerekir. Bunlar arasında 1550-1559 yılları arasındaki seyahatlerini Navigazioni e Viaggi adı altında bir şaheser kaleme alarak kaydeden Senato ve daha sonra Onlar Konsili sekreterliği yapmış olan coğrafyacı G. B. Ramusio, Piemonteli (Sardinyalı) meşhur haritacı G. Castaldi, Türkçe ve Farsça bilen ve Dragoman (Tercüman) olarak görev yapmış Kıbrıslı Michele Membre, matbaacı patrisyen M. A. Giustinian ve muhtemelen Alman kökenli gravürcü Mainzli Cristoforo Nicostella yer almaktadır.
Bu haritayla ilgilenmiş uzmanlar grubu ise daha geniş ve kalabalık. 1553'te muhtemelen içinde Suriyeli bilim adamı Ebu'l-Fida'nın çalışmasının da yer aldığı muhtelif Arapça eserlerle Venedik'e dönmüş olan Fransız oryantalist Guillaume Postel'in katkısını da memnuniyetle zikretmek gerekir.
Bu açıdan bakınca, kendini 'Mağribli' diye tanımlayan (Tunus şehrinden) bu Türkçe tercümenin mütercimi Hacı Ahmed, sadece bir isim yahut hayalî şahsiyet olabilir. Venedik'te aktif olarak bulunan yukarıdaki şahıslardan biri yahut herhangi biri, inançlı bir Müslüman görüntüsü vererek bu haritanın İslam dünyasına ihracı için etkili bir yöntem aramış olabilir. Lakin 'kesin' olan, harita üzerinde kullanılan Türkçenin kusursuz olmadığı ve Arapça ve Farsçadan adapte edilmiş 'Müslüman' dilinin arızalarla malul olduğudur. Aynı zamanda yer ve kişi adları yazımında tamamen Batı tarzı takip edilmiştir. Buna karşılık, Hacı Ahmed'in ifadesine göre bu metin Hicretin 967. yılında (Miladi 1559) kaleme alınmıştır.
Venedik ve İslam dünyası
Venedik'te telif ve muhafaza edilmiş olan bu coğrafî eser, Marciana Milli Kütüphanesi'nde (Biblioteca Nazionale Marciana) bulunmaktadır. Kalbin etrafındaki otobiyografik satırlar ve eski zamanlardan beri kendi dışındakilere ve 'Doğululara' özel bir ilgisi bulunan Venedik ve İslam dünyasıyla alakalı yerler aynen aktarılmıştır:
“Ma'lûmunuz ola ki bu fakîrü'l- hakîr ez-za'îfü'l-muhtâc (…) Hacı Ahmed min şehr-i Tunus küçükden berü Magrib cânibinde Fes nâm şehrine olan medresede dânişmend tarîkiyle okuyup hayli müddet ü zamân-i ba'îd ekser-i ömrümü ikdâm ü ihtimâm üzere ilm-i hikmet ve kemâl-i nâmûs-ı heves eyledim ve murâd üzere ilîm-i ma'rifet tahsîl eylediğimden sonra sahîfe-i devr-i rüzgârdan Frengistan'da esîr oldum. Anda Freng beylerinden yarar ve ma'rifet sâhibi bir kimesne beni satın aldı. Bu takdirce İslam tarîki ve şartı muktezâsınca ihlâs üzere ibâdetimden hiçbir zamânda hâlî olmadım. Gereği gibi müstakzî kaldım ve tahsîl eylediğim ilm ecilden bu câniblere bana nevâ'-i izzetler ve hürmetler eylediler” (sol taraf, 128-131. satırlar).
“Eyle olsa kadîm zamândan Eflatun ve Sokrat ve Ebu'l-Feth ve mu'azzamü'l- Lokman nâm feylesofların kitâbların kavlince bu vilâyetlerde işbu musannefât-i şekl-i cihânı resm edip beyân eylediler ve bu resim içinde eflâkın ve yeryüzü olan ahvâllerin bi'l-külliye ber-muktezâ-yı ilm ü tertîb yazıp bildirdiler.”
“Tâ ki mütâla'a edenleri eğer hass ve eğer âmmdır gâyetile fâide bulalar. Ben dahi bu asıl kemâl ve gerekli musannefâtı görcek cemî' İslâm ehline ve beylerine mu'teber ve lâzım olunmağın kemâ yenbagî üslûb üzere Müselmân hattîle Freng dilinden ve hatlarından nakl-i tercüme eyledim…” (sol taraf, 131-134. satırlar)
“… ve bu tercümeyi kâdir olduğum kadar ağamın emri ile Türk diline yazdım, zîrâ kim bu dil dünyâda gâyetile hükm eder ve lutf görmenizden ve kemâl-i ihsânlarınızdan temennâ ve tazarru' olunur ki eğer işbu resm-i cihânın sehv-i kalem olmuş vâr ise ıslâh edesiz ve Allahu alîmu's- sahîh.” (sol taraf, satır 150-152)
“…nevvâb-ı celâlet-meâb-ı a'zamet- nisâb Hazret-i Ali Osman ki sultân-ı a'zamdır, güneşe benzenildi ibtidâ Avrupa tarafı sınır idi. Husûsa şu'lelerinden olan kudret A'ziye ve Afrikye nâm tarâfları ya'ni aylar ve gayrı pâdişâhlara kevâkiblere benzediğimiz eğer âydınlılardır ve eğer azîmetlidir bi'l-külliye sütret ve karanlık eder ve bu nesli mükerrem şecâ'at ve merdânlık ile dâimâ mansûr olup bu bâbda külliyen Anadolu ve Karaman ve Diyarbekir ve Erzurum ve Bağdat ve Şam memleketleri ve Arabistan ve külliyen Mısır memleketleri ve Rumili ve Üngürüs ve bundan gayri nice vilâyetler feth ve zabt eylemişdir ve Alaman'a değin sınır kodu ve Arabistan tarafına nihâyet yerlerine değin sınır koyup ve Afrika'da kıble tarafınadır Habeş ile sınır kodu ve Mağrib tarafına Şerif beyi zabt eylediği yerlerine değin sınır konuldu. Muhassalen nesli Hazret- i âl-i Osman'ın olan saltanatı ve azîmeti ve kudreti ve ganîliği hadd-i hesâbı yokdur ve nice Müselmân ve Nasrânî beyleri kapusuna harâc verirler. Hâliyen dahi Ali neslinden sultân-ı selatin burhânu'l-havâkîn sâhib-kırânü'l-zamân ki İskender- i Zü'l-karneyne misl olan Sultân Süleyman Şah kendinin şecâ'ati ve kudret-i azamet ve hikmet ve adâlet ve şefâkat-birle şarkdan garb değin hükmü geçer. El-hâsılü'l- kelâm azametliğin ve acâibliği ve saltanatı diliyle vasf edip ve kalem ile yazıp beyân ve takrîr eylemesine kadîr ve kābil değildir. Bu husûsu gün hadîselerin muktasır üzre yazıldı.”(sol taraf, satır 16-32)
“Türkistan vilâyeti kavs burcuna benzenildi ve uzunluğa yüz on dereceden başlayıp yüz otuza değin müntehidir ve enlüsü kırk beş dereceden başlar altmışa değin nihâyet bulur. Bu vilâyetin halkı Tatar gibi sahrâîlere ve berrîlere göçüp gezerler ve hicret üç yüz otuz yedinci yılı târihinde Bağdad halîfesi Mısır'ın halîfesi ile adâvete düştüler. Bu bâbda Bağdad halîfesi kendüye mu'âvenet-i maslahat içün mezkûr tâyifelerin da'vet eylemiş idi. Bunlar dahi hayli asker-birle cem' eylediler. Avratları ile ve oğulları ile yerlerinden kalkıp azm edip Fars memleketlerine ubûr olduklarında karâr eylediler ve anda İslam'a geldiler ve geri vatanlarına dönmeğe mukayyed olunmadılar ve bir mikdâr memleket feth ve hükm eylediklerinden sonra Anadolu ve Karaman câniblerine varıp feth eylediler ve anda re'âyâlarına mezhev? ve şer' verip isimlerin ma'lûm edip bildirdiler nice kim alan bir karâr olup ba'de Arabistan tarâfına vardılar. Antakya'dan ve Kuds-i Şerîf'den Frenk tâyifesini kovup ellerinden Kuds-i Şerîf'in tahtı ve Antakya'nın ekser yerlerin aldılar. Kezâlik dahi Mısır'ın halîfesini kovup tahtını aldılar ve zikr olan Türkistan vilâyeti hâliyâ Çağatay olan pâdişâh hükm eder ve ol memleketin olan tâyifesi ba'zı Müselman olup ba'zısını evsâb-perestlerdir.” (sağ taraf, satır 126-132)
“ … ve Venedik şehri her husûsda cem'îsiden ma'mûr ve garrâ ile müzeyyen ve mu'azzam şehirdir. Venedik beyleri karada hükm eylediklerinden gayri beled-i İstriya ve beled-i Dalmaçya ve Akdeniz'de nice kebîr ve sagîr adalar zabt ederler husûsâ Kıbrıs ve Girit nâm ve gayri mu'azzam adaların beğleri olup ve deniz yüzünde muhkem donanma ve karada ziyâde asker mübâlağa-yı kuvvet ve kudrete kâdirler olunmaları içün cem'-i Frengistan'da vâki' olan pâdişâhlar mezkûr Venedik beylerine tamâm-ı fahr u izzetler ederler …” (sol taraf, satır 86-91)