Fatih’in tablosunda meğer neler varmış!
Gentile Bellini’nin Londra’daki National Gallery’de muhafaza edilen Fatih Sultan Mehmed’i resmettiği portresini anlayabilmek için bu resmin bir İtalyan sanatçı tarafından yapıldığını ve sembolizm tutkunu Osmanlı hanedanı tarafından sipariş edildiğini göz önünde tutmak gerekir. Aynı zamanda bu hanedanın İtalya’yı fethetmenin eşiğinde olduğu ve kendisini Asya ile Avrupa’nın efendisi olarak takdim etme isteği de hatırlanmalıdır.
Gentile Bellini’nin eseri bir İtalyan mahkemesi resmidir: Hanedan, Oddone Longo’nun yakın zamanlarda belirttiği gibi muhtemelen 1San Zaccaria Venedik Kilisesi’nin kapısını simgeleyen bir tür zafer tâkının önünde resmedilmiştir. Bu kapı Fatih’in portresinin yapıldığı 1480 yılında inşa edilmiştir. Bellini bu tâkı kendi gözüyle görmüş ya da Venedik’ten İstanbul’a doğru yola çıkmadan önce tâkın planını inceleme fırsatı bulmuştur.
San Zaccaria, tarihteki en eski Venedik rahibe manastırıdır ve efsaneye göre Duçe’ye Duçelik tacı ilk kez burada rahibeler tarafından takılmıştır. Bu rahibeler Benediktin tarikatına mensuptur ve Ortaçağ geleneklerine göre Benediktin tarikatı manastırı bir tür yeryüzü cennetidir. Göğe Yükseliş Günü’nde Duçe San Zaccaria’yı ziyaret eder, rahibelerle birlikte kilise korosunda ilahi okurdu; yani gücünün sembolünün kaynağını olan bu yeryüzü cennetine girmiş olurdu. Gülru Necipoğlu’nun da açıkladığı gibi İstanbul’da Cennet Bahçesi ile sembolik olarak ilişkilendirilen tek yer, Topkapı Sarayı idi. Sarayın iç kısımlarına girebilmek için üç ayrı kapıdan geçmek gerekiyordu. Benzer bir şekilde bir Osmanlı otağında hanedanın çadırı üç ayrı grup asker tarafından korunurdu. Aynı şekilde San Zaccaria Kilisesi’ne girmek için de önce bir köprüden, sonrasında da iki ayrı kapıdan geçilirdi.
Bellini’nin tablosunda yer alan tâk, bana göre yalnızca bir zafer tâkı değil, aynı zamanda bir kapıdır. Bu noktada Türk dünyasında çadıra girmenin ifade ettiği önemi hatırlamamız gerekiyor; öyle ki Türkçedeki kapı kelimesi, bizzat ‘devlet’ anlamına gelmektedir. Burası Sultanın adaleti tesis ettiği, Allah tarafından korunduğu yerdir. İçeride iyi ruhlar ve onların ataları yer alırken dışarısı kötü ruhların mekânıydı. Sultanın önündeki eşiğe basmanın, hatta çadırının girişinde yer alan iplere dokunmanın cezası idamdı. Osmanlı’da siyasal suçluların kafalarını Topkapı’nın ilk kapısının civarına asmak, veziriazamları ve adalet işlerine bakan diğer önemli devlet adamlarını adaletin asıl mekânında, yani Topkapı’nın üçüncü kapısının eşiğinde boğmak gibi bir dizi uygulamanın kökeni muhtemelen bu gelenekte yatmaktadır.
Bellini’nin tablosunda Sultan kapının ötesinde resmedilmiştir; tıpkı Topkapı’daki Der Saadet (Saadet Kapısı) adlı üçüncü kapının ardında yaşaması gibi. İktidar sahibi Sultan, aynı zamanda büyük bir servetin de sahibiydi, bu yüzden de Darü’s-Saade adı verilen sarayın iç kısmında yaşardı. Bu mekân hem sembolik, hem de fiziksel olarak kapının ve Osmanlı Devleti’nin ötesinde bir yerdeydi.
Bellini’nin tablosunda kemerin gerisinde kalan siyah arka planda Sultan yalnız değildir. Aynı düzeyde 2 üçü sağda, üçü solda olmak üzere toplam altı taç yer alır. Taç Batı’da iktidarın sembolüdür ve Sultan, 3 beyaz ve kırmızı renkte bir sarık giymektedir ki, bu da tacın Müslüman dünyasındaki dengidir. Fatih bu renkleri kendisi seçmiş ve I. Murad’ın 1371 yılında Osmanlı hükümdarlarının giymesi için seçmiş olduğu altın ve beyaz rengi sarığı bırakıp Osman Gazi’nin sarığını giymeye karar vermiştir.
İslamın renkleriBugün İslamla özdeşleştirilen iki renk, kırmızı ve yeşildir, ancak kırmızı Ortaçağlarda Müslümanlarca pek de kabul gören bir renk değildi. Osmanlılar bu konuda bir istisnaydı, çünkü kırmızı ve beyaz onların rengiydi. Bir efsaneye göre Osman Gazi’nin oğlu Alaeddin sarık için beyaz rengi seçmiş, I. Murad ise 1375 yılı civarında orduları için Fâtımilerin kullandığı yeşilden, Emevilerin kullandığı beyazdan ve Abbasilerin kullandığı siyahtan farklı olarak askerleri için kan kırmızı renkte bayrağı tercih etmişti.
Tabloda Sultan 4 kürk bir yaka takmaktadır. Fatih resmî kıyafeti olarak samur ve kakum kürkü kullanıyordu, ancak tablodaki kürk bir kurda ait gibi görünmektedir. 15. yüzyıl yazarlarından Spangugnino’ya göre bu dönemde İstanbul’da kurt kürkü yaygın olarak kullanılmaktadır. Eğer padişahın yakası kurt kürkü ise bu, Türk aşiretleri için bir totem hayvanı olan kurdun sembolize edilmesiyle ilişkilendirilebilir.
Bellini aynı zamanda Fatih için üzerinde üç taç bulunan bir madalyon yapmıştır. Bunlar genellikle bu Sultanın keşfetmiş olduğu üç imparatorluk olarak yorumlanmaktadır. Bu açıklama Bertoldo di Giovanni tarafından 1480 yılında yapılan ve arka yüzünde altlarında “Gretie”, “Trapesunty” ve “Asie” kelimeleri yazılı olan üç mahkûm kızın yer aldığı başka bir madalyondan çıkarılmaktadır. Ne var ki bu izah, National Gallery’de muhafaza edilen tablo ile Fatih’in Bellini tarafından yapılmış olan bir başka tablosunda yer alan altı tacı açıklamamaktadır. Burada da Sultanın sağ ve sol taraflarında altı taç yer almaktadır. Benim kanaatime göre bu taçlar fethedilen devletleri sembolize etmiyor; Fatih’in atalarını ifade ediyor. Bunların üçü, Osman Gazi, Orhan Gazi ve I. Murad, emir unvanına sahipti, diğer üçü ise 1395 yılında Mısır Halifesi tarafından Yıldırım Bayezid’e verilen sultan unvanını taşıyordu. Bu olayı hatırlamak için her Osmanlı hükümdarı tahta çıktığında kılıç kuşanırdı.
Eski zamanlarda bir Türk hükümdarın iktidarının kaynağı, ruhları Tanrılar katına erişmiş olan atalarıydı. Geçmişte yaşamış hükümdarların mezarlarını ziyaret etmek, Osmanlı’da tahta çıkma ritüelinin temel unsurlarından biriydi. Göçebe Türk aşiretlerin çadırlarında, kapının hemen önüne bir sunak yerleştirilir ve burada atalara tapınılırdı. Bellini’nin tablolarında yer alan altı taç arka plandadır, bunlar da kapının ötesindedir. Altı tacın Sultanın atalarını temsil ettiğine ilişkin hipotez, aynı zamanda tabloda yer alan 5 yedinci tacın varlığı ile de doğrulanmaktadır. Bu taç incilerden yapılmışsa da diğerlerini hatırlatmaktadır; şüphesiz bu, Fatih’in tacıdır.
Dörtler, yediler, dokuzlarBellini’nin tablosundaki 6 dört çiçek Osman Gazi’nin yüzüğünü sembolize eder, yalnızca renkler farklıdır. Ortada yer alan yeşil taşın yanında diğer dört kabaşon* yer alır: sağ tarafta siyah, sol tarafta beyaz ve yukarı ve aşağıda olmak üzere iki kırmızı [kabaşon]. Yeşil İslamın, kırmızı ise Osmanlı sancağının rengidir. İki kırmızı taş, Osmanlı saltanatında bir araya gelen Avrupa ve Asya’yı sembolize ediyor olabilir. Beyaz ise bir dönem Akdeniz (bu isim kısa süre sonra şimdiki Akdeniz’i tanımlamak üzere kullanılmaya başlandı) adıyla anılan Marmara Denizi ile, siyah ise antik Mar Maggiore, yani bugünkü Karadeniz’le özdeşleştirilmektedir. Topkapı Sarayı’ndaki birinci kapının [Bâb-ı Hümâyûn] üzerindeki kitabede [legenda?] Fatih hakkında
“[İ]ki kıtanın Sultanı ve iki denizin Hakanı, bu dünyada ve ahirette Allah’ın gölgesi, Doğu’da ve Batı’da Allah’ın gözdesi, karaların ve denizlerin hükümdarı, Konstantinopolis Kalesi’nin fatihi” yazmaktadır. Bellini’nin tablosunun 7 sol tarafından yer alan ve okunması neredeyse imkânsız olan yazının aynı imgelere gönderme yapıyor olabileceğini düşünüyorum. Burada yalnızca bazı Latince kelimeleri okuyabiliyoruz: “...ror orbis” (imperator orbis? [dünyanın hükümdarı]), “victor” [muzaffer].
Bellini’nin tablosunda 8 değerli taşlardan yapma çiçek dört ayrı yerde tekrarlanır. 4 rakamı, Osmanlı dünyası için oldukça önemliydi. Fatih, Kanunname’sinde devletin ve divanın üzerinde durduğu 4 kattan bahseder; bunlar vezirler, kazaskerler, defterdarlar ve nişancılardır. Buradaki sembolizm, Osmanlı tahtının üzerine oturduğu 4 sütunla aynıdır. Kumaş üzerindeki diğer unsurların açıklaması ise daha zordur. Toplamda 9 24 inci bulunmaktadır; bu sayı, Osmanlılar tarafından efsanevî atalarından biri olarak görülen Oğuz Han’ın torunlarının ayrıldığı kolların sayısıdır. Bu efsanenin Fatih’in yaşadığı dönemde gerçek bir tarihî olay olarak algılandığını unutmamak gerekir; görünüşe göre o dönem beyliğin kurucusunu efsanevî bir şahsiyete dönüştürmeye dönük resmî bir istek vardı. Bellini’nin tablosunda eşikte yer alanlar ile kare şekildeki taşları saymazsak aynı zamanda 9 değerli taş (7’si bir tür, diğer 2’si başka bir tür) görülür. 7 ve 9 Moğollar ve Türkler için kutsal rakamlardır; 7 at kuyruğu Osmanlı Sultanına eşlik eder ve sefer sırasında 9 çadırdan oluşan bir çember, Sultanın kırmızı renkteki çadırını çevreler. 7 ayrıca 7 tepe üzerine kurulu İstanbul’un rakamı olarak görülürdü; bu şehri fetheden Fatih, Osman’ın ailesinden 7. hükümdardı; Fatih’e mağlup olan basileus da kendi beyliğinin 7. hükümdarıydı.
Eşikte, kemerin arka tarafında 2’si beyaz, 2’si yeşil olmak üzere 4 taş yer almaktadır. Türkler için çadırın eşiğinin ne kadar önemli olduğuna yukarıda değinmiştik. Aynı renkler bugün Topkapı Sarayı’ndaki 3. kapının sütunlarında ve saray içinde yer alan pek çok binada kullanılmıştır. Bu renklerin sahip olduğu simgesel önemi ortaya koyan bir İslamî efsane mevcut. Bu, adı Fatih’in mukayese edilmekten hoşlandığı Büyük İskender’le de anılan Kaf Dağı’nın hikâyesidir. Bu efsane Osmanlılar ve Hind, Sind ve Kaf’a kadar padişahlarının izinden gitmeye and içen askerler arasında biliniyordu. Bu dağ, yeşil zümrütten yapılmış ve insan dünyasının ucuna yerleştirilmişti. Kaf Dağı’nın ötesinde ebedî hayatın ak ülkesi yer alıyordu. Bu ülke sıradan insanların ve Darü’s-Saade’nin ulaşamayacağı yerdeydi.
National Gallery’deki tablo, bir emperyal portrenin bütün özelliklerini barındırmaktadır. Bu tablo, Fatih’i yüceltme ve ona duyulan hayranlık uygulaması içinde ayrı ayrı yerleri olan çok sayıda sembolle doludur. Tablo, Kanunname’de ortaya konulan kanun ve merasimlerle, Topkapı’nın mimarisi ve İstanbul’un yeni şehir planıyla, meşhur Oğuz Han’ın oğulları efsanesiyle ve Osman Gazi’nin cihan devleti rüyasıyla ortaya konulmuş bulunan emperyal fikrin görsel bir temsili olarak görülebilir.
* Takılara yerleştirilebilecek şekilde geometrik biçim verilmiş taş.Kaynak: “The Portait of Mehmed II: Gentile Bellini, The Making of an Imperial Image”, Art Turc / Turkish Art, Genéve, 1999, s. 555-8.