Emevîlerin Karamanoğlu Mehmed Bey’i Abdülmelik Bin Mervân
EMRE ARACI
Emevî hilafetinde adından en çok söz ettiren, aynı zamanda en çok da merak uyandıran 'Ebû'l-mülûk' Abdülmelik b. Mervân'dır. Fatih Erkoçoğlu Derin Tarih dergisinde kaleme aldığı yazısında bizi o topraklara götürerek Mervân'ın kanat çırpışlarını duyurmaktadır.
Emevî devletinin kurucusunun Muâviye olduğu ifade edilse de, tesis ettiği kurumlar ve icraatıyla Emevîlerin asıl kurucusunun Abdülmelik b. Mervân olduğunu söylemek mümkün.
Abdülmelik 685 yılında hilafet makamına geçtiğinde İslâm dünyasında iki halife bulunuyordu. Kendisi Suriye ve Mısır'a hakimken, Mekke'de halifeliğini ilan eden Abdullah b. Zübeyr Medine, Irak, Horasan ve Yemen'de hüküm sürüyordu.
Her ne kadar Irak, Zübeyrî kontrolünde ise de, buradaki hakimiyeti bıçak sırtında kalır ve kısa süre sonra Abdülmelik'in olabildiğince az kan dökerek ele geçirmesiyle Hicâz halifesine yolun sonu gözükür. Emân verilmesine rağmen Kâbe ve Harem'de savunma savaşı gerçekleştiren Abdullah b. Zübeyr'in, Emevî komutanı Haccâc b. Yûsuf tarafından öldürülmesiyle çifte halife devri sona erer. Böylece Müslümanlar yeniden tek bayrak altında birleşirler.
İç savaşları ve isyanları başarıyla sona erdiren Abdülmelik, dış cephede fetihlerde bulunur ve İfrîkiyye denilen bugünkü Tunus ve Cezayir ile Anadolu'nun (Ermenistan) önemli bir kısmını İslâm topraklarına katar.
İslam devletinde birlik
21 yıl halifelik yapan Abdülmelik'in adının hafızalardan silinmemesini sağlayan tarafı, tesis ettiği kurumlar ve hayata geçirdiği icraatlarıdır. Döneminde devlet kurumları yeniden organize edilir. O zamana kadar Rumca ve Farsça gibi dillerde tutulan resmî divan kayıtları Arapçaya çevrilir; böylece Arapça devletin resmî dili haline gelir. Bunun dışında ilk nüfus sayımı yapılır, vergiler yeniden düzenlenir.
Halife Abdülmelik kültür ve sanat faaliyetlerinde de kendisini gösterir; etkileri günümüze dek süren birçok önemli esere imza atar.
Ayrıca Halife Abdülmelik, İslamî ilimler sahasında devrin önemli simalarından Sa'îd b. Cübeyr'den bir tefsir yazmasını ister. Ne var ki, yazılmış olan bu ilk tefsir günümüze ulaşmamıştır. Bu arada Mısır valisi olan kardeşi Abdülaziz'in oğlu ünlü Halife Ömer b. Abdülaziz'den önce- hadislerin toplanması faaliyetini hatırlatmak faydalı olacaktı.
Kubbetü's-Sahra'nın söylediği şey
Abdülmelik'in hilafeti sanat ve mimarîde de parlak bir dönem olmuştur. Mısır valisi Abdülaziz'in yaptırdığı Hulvân ve Irak genel valisi Haccâc'ın Irak'ta stratejik bir mevkide kurduğu ordugâh olan Vâsıt şehirleri bu dönemin tanıklarıdır. Ayrıca iç savaş esnasında zarar gören Kâbe, Abdullah b. Zübeyr'in sonradan eklettiği kısımlar yıkılarak Hz. Peygamber'in (sas) yolundan gidildiğini göstermek adına aynen onun dönemindeki gibi yeniden yapılır. Artan ihtiyaca cevap veremeyen Mescid-i Harâm ise genişletilir.
Abdülmelik'in mimarî açıdan en önemli icraatı ise Kudüs'te birçok peygamberin makamının bulunduğu Merve tepesinde, Hz. İbrahim'in Hz. İsmail'i kurban etmek üzere seçtiği ve Hz. Muhammed'in mirâca yükselirken ayağını son defa bastığı yer olarak kabul edilen Hacer-i Mu'allak'ta inşa ettirdiği Kubbetü's-Sahra ile hemen onun karşısında yer alan Aksâ Camii'dir. Kubbetü's-Sahra ibadet maksadıyla yapılmamış olup yapısı itibariyle ilk anıt eser olma özelliğini taşır. Bu iki yapının, Yahudilerin kutsal Süleyman mabedinin üzerinde inşa edilmiş olmasının, bugün Müslümanlar ile Yahudiler arasında ciddi bir ihtilafa neden olduğu bilinir. Abdülmelik'in ise kendince haklı bir sebebi vardır. Müslümanların henüz hâkim oldukları Kudüs'te, Yahudi ve Hıristiyan peygamberlerini kendi ataları arasında sayan İslamiyete “boyun eğmeye” yönelik bir çağrı ile Bizans'ın eski topraklarında İslâm dininin geçici olmadığını vurgulamak ister. Bu yüzden İslamiyetin üstünlük ve gücünün bir beyanı olarak Kubbetü's-Sahra'yı buraya inşa ettirir.
Emevî mescidinin bu bilge güvercini, 705 yılında vefat ettiğinde kendisinden sonra hilafete gelecek olan 4 oğlu (Velid, Süleyman, Yezîd ve Hişâm'dır ki, bundan dolayı kendisine “krallar babası” anlamında “Ebû'l-mülûk” denilmiştir) ile damadı ve yeğeni Ömer b. Abdülaziz'e, temelleri sağlam atılmış ve geniş bir coğrafyaya yayılmış büyük bir imparatorluk bırakır.
Bugün İslam topraklarında onun kanat çırpışlarını duymak mümkün. Azıcık kulak verelim, yeter!
Abdülmelik 685 yılında hilafet makamına geçtiğinde İslâm dünyasında iki halife bulunuyordu. Kendisi Suriye ve Mısır'a hakimken, Mekke'de halifeliğini ilan eden Abdullah b. Zübeyr Medine, Irak, Horasan ve Yemen'de hüküm sürüyordu.
Her ne kadar Irak, Zübeyrî kontrolünde ise de, buradaki hakimiyeti bıçak sırtında kalır ve kısa süre sonra Abdülmelik'in olabildiğince az kan dökerek ele geçirmesiyle Hicâz halifesine yolun sonu gözükür. Emân verilmesine rağmen Kâbe ve Harem'de savunma savaşı gerçekleştiren Abdullah b. Zübeyr'in, Emevî komutanı Haccâc b. Yûsuf tarafından öldürülmesiyle çifte halife devri sona erer. Böylece Müslümanlar yeniden tek bayrak altında birleşirler.
İç savaşları ve isyanları başarıyla sona erdiren Abdülmelik, dış cephede fetihlerde bulunur ve İfrîkiyye denilen bugünkü Tunus ve Cezayir ile Anadolu'nun (Ermenistan) önemli bir kısmını İslâm topraklarına katar.
İslam devletinde birlik
21 yıl halifelik yapan Abdülmelik'in adının hafızalardan silinmemesini sağlayan tarafı, tesis ettiği kurumlar ve hayata geçirdiği icraatlarıdır. Döneminde devlet kurumları yeniden organize edilir. O zamana kadar Rumca ve Farsça gibi dillerde tutulan resmî divan kayıtları Arapçaya çevrilir; böylece Arapça devletin resmî dili haline gelir. Bunun dışında ilk nüfus sayımı yapılır, vergiler yeniden düzenlenir.
Halife Abdülmelik kültür ve sanat faaliyetlerinde de kendisini gösterir; etkileri günümüze dek süren birçok önemli esere imza atar.
Kendisi de bir Kur'ân öğreticisi olan Irak valisi Haccâc b. Yûsuf tarafından Nasr b. Âsım el-Leysî ile Yahyâ b. Ya'mer el- Advânî yapmışlardır harekelendirmeyi. Böylece Kur'an metni standart hale getirilir, farklı yorumların en aza indirilmesi sağlanarak İslam toplumunda birliktelik ön planda tutulur, ayrılığa neden olabilecek hususlar mümkün olduğunca giderilmeye çalışılır.Kur'ân'ın okunuşundan kaynaklanan zorlukları ortadan kaldırmak üzere ayetlere ilk defa noktaların yardımıyla harekelerin konulması işlemi onun zamanında yapılır.
Ayrıca Halife Abdülmelik, İslamî ilimler sahasında devrin önemli simalarından Sa'îd b. Cübeyr'den bir tefsir yazmasını ister. Ne var ki, yazılmış olan bu ilk tefsir günümüze ulaşmamıştır. Bu arada Mısır valisi olan kardeşi Abdülaziz'in oğlu ünlü Halife Ömer b. Abdülaziz'den önce- hadislerin toplanması faaliyetini hatırlatmak faydalı olacaktı.
Kubbetü's-Sahra'nın söylediği şey
Abdülmelik'in hilafeti sanat ve mimarîde de parlak bir dönem olmuştur. Mısır valisi Abdülaziz'in yaptırdığı Hulvân ve Irak genel valisi Haccâc'ın Irak'ta stratejik bir mevkide kurduğu ordugâh olan Vâsıt şehirleri bu dönemin tanıklarıdır. Ayrıca iç savaş esnasında zarar gören Kâbe, Abdullah b. Zübeyr'in sonradan eklettiği kısımlar yıkılarak Hz. Peygamber'in (sas) yolundan gidildiğini göstermek adına aynen onun dönemindeki gibi yeniden yapılır. Artan ihtiyaca cevap veremeyen Mescid-i Harâm ise genişletilir.
Abdülmelik'in mimarî açıdan en önemli icraatı ise Kudüs'te birçok peygamberin makamının bulunduğu Merve tepesinde, Hz. İbrahim'in Hz. İsmail'i kurban etmek üzere seçtiği ve Hz. Muhammed'in mirâca yükselirken ayağını son defa bastığı yer olarak kabul edilen Hacer-i Mu'allak'ta inşa ettirdiği Kubbetü's-Sahra ile hemen onun karşısında yer alan Aksâ Camii'dir. Kubbetü's-Sahra ibadet maksadıyla yapılmamış olup yapısı itibariyle ilk anıt eser olma özelliğini taşır. Bu iki yapının, Yahudilerin kutsal Süleyman mabedinin üzerinde inşa edilmiş olmasının, bugün Müslümanlar ile Yahudiler arasında ciddi bir ihtilafa neden olduğu bilinir. Abdülmelik'in ise kendince haklı bir sebebi vardır. Müslümanların henüz hâkim oldukları Kudüs'te, Yahudi ve Hıristiyan peygamberlerini kendi ataları arasında sayan İslamiyete “boyun eğmeye” yönelik bir çağrı ile Bizans'ın eski topraklarında İslâm dininin geçici olmadığını vurgulamak ister. Bu yüzden İslamiyetin üstünlük ve gücünün bir beyanı olarak Kubbetü's-Sahra'yı buraya inşa ettirir.
Emevî mescidinin bu bilge güvercini, 705 yılında vefat ettiğinde kendisinden sonra hilafete gelecek olan 4 oğlu (Velid, Süleyman, Yezîd ve Hişâm'dır ki, bundan dolayı kendisine “krallar babası” anlamında “Ebû'l-mülûk” denilmiştir) ile damadı ve yeğeni Ömer b. Abdülaziz'e, temelleri sağlam atılmış ve geniş bir coğrafyaya yayılmış büyük bir imparatorluk bırakır.
Bugün İslam topraklarında onun kanat çırpışlarını duymak mümkün. Azıcık kulak verelim, yeter!