Bu sakallıyı tanıdınız mı?
ÖZLEM KOCUKELİ ÖZBAY
İntihar ederek hayatına son veren İngiliz kadın yazar Virginia Woolf vakti zamanında muzip bir şakacıymış meğer. Arkadaşlarıyla birlikte Habeşistan prensi ile erkânının kılığına girerek anlı şanlı İngiliz Deniz Kuvvetleri’ne yaptığı şaka, 106 yıl sonra bile yüzümüzü güldürüyor. Ama buruk bir neşeyle…
Gözlerinizi kapatın ve ünlü İngiliz kadın yazar Virginia Woolf'u sakallı ve bıyıklı olarak hayal edin. Başına bir sarık, üzerine de kaftan geçirip pahalı mücevherlerle süsleyin. Çok mu tuhaf kaçtı? Hayal gücünüzü azıcık daha zorlayın o halde. Şimdi de onu bu kılıkta bir Habeşistan (Etiyopya) prensi olarak düşleyin. Şaka yapmıyoruz; çünkü asıl şakayı bizden çok önce, 1910'da Woolf ve kafa dengi birkaç arkadaşı yapmış bile. Hem de anlı şanlı İngiliz Deniz Kuvvetleri'ne…
Nasıl mı? Anlatalım.
Ekibin elebaşı, şakacılığıyla ünlü 29 yaşındaki İrlandalı zengin William Horace de Vere Cole'dür. Üniversiteden arkadaşı Adrian Stephen ve Adrian'ın kız kardeşi Virginia Woolf ile kafa kafaya verip İngiliz Deniz Kuvvetleri'ne yıllarca unutulmayacak bir şaka planlarlar. Habeşistan soyluları kılığına girecek ve İngiliz Bahriyesi'ni işleteceklerdir. Adrian-Virginia kardeşlerin kuzeni W. W. Fisher İngiliz Anavatan Filosu'nun sancak gemisi Dreadnought'da görevlidir ya, bu sayede planları tıkır tıkır işler.
Kim korkar İngiliz Bahriyesi'nden?
7 Şubat 1910 günü İngiltere'nin güneyinde, Weymouth koyunda demirli Anavatan Filosu Komutanı Oramiral Sir William May şöyle bir telgraf alır: “Habeşistan Veliahtı Prens Makalen ve erkânı bugün saat 16:20'de Weymouth'a geliyor. Prens, Dreadnought zırhlısını görmeyi arzu ediyor. Lütfen onları karşılayınız. Daha önce haber veremediğimiz için özür dileriz. Önceden telgraf çekilmesi unutulmuş. Beraberlerinde tercümanları var.”
Normal şartlarda May'in bu acil gelişmeyi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na sorup teyit etmesi gerekmektedir. Ama telgrafta Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Sir Charles Hardinge'e ait imza olduğu için şüphelenmez. Üstelik savaş gemisi yapımında çığır açan 17.900 tonluk bu zırhlıyı pek çok kişi merak ettiği için veliaht prensin bu isteğinden hiç mi hiç kuşkulanmaz. Zaten kuşkulanacak vakti de olmaz. Zira telgraf 15:45'te geldiğinden karşılama hazırlıkları için sadece 35 dakikası kalmıştır; derhal işe girişir.
Buraya kadar her şey normal görünüyor, değil mi? Değil işte! Çünkü telgraf uyanık şakacılardan gelmektedir ve özellikle geç gönderilmiştir. Ekip profesyonel bir şakaya imza atmak için aynı günün sabahı Stephenların evinde erkenden toplanır. Tiyatro kostümcüsü Willy Clarkson'ın da aklına girerler. Clarkson Habeşistanlı soylulara(!) özel kaftanlar, sarıklar, sahte madalya ve takılar temin eder. Suratlar özel bir boyayla karartılır. Takma sakal ve bıyıklar itinayla yüzlere yapıştırılır. Woolf'un işi biraz daha zordur elbette; ekipteki bu tek kadını yanık tenli bir prense dönüştürmek için Clarkson epey mesai harcar.
Gelelim görev dağılımına… Genç prens rolünü Virginia hanım kapar. Kardeşi Adrian Stephen, tercüman Kauffman olur. Sporcu Anthony Buxton esas oğlan, yani Veliaht Prens rolüne geçer. Geleceğin meşhur avukatı Guy Ridley ve ressamı Duncan Grant ise Veliaht Prens'in yakın arkadaşları olurlar. Elebaşı Cole de Dışişleri Bakanlığı Temsilcisi Herbert Cholomondeley kılığında görevinin başındadır.
“Bunga-bunga”
Halletmeleri gereken bir mesele daha vardır: Dil. Tercüman rolünü alan Stephen, malum şakacıdır, birazcık da yalancı; “Kongo bölgesinde yaşayan Zanzibarlı Bantuların lisanını pekala Habeşçe diye yutturabilirim” der çetesine. Ve zanzibarlı yerlilerin kullandığı dile ait bir gramer kitabından cümleler ezberlemeye koyulur.
Nihayet çakma Habeşli soylularla Oramiral William May arasındaki tarihî buluşma gerçekleşir. Oramiral soylu konuklara gemiyi gezdirir. Bu arada tercüman rolündeki Stephen güya duyduklarını Habeşçeye çevirmektedir. Üniversitedeki klasik öğreniminin nimetlerinden yararlanmanın tam zamanıdır. Trende gelirken öğrenmeye çalıştığı Zanzibarca kelimeler arasında Homer ve Virgil'den pasajlar serpiştirince sular seller gibi sözüm ona Habeşçe konuşur. Şakacı soylular ise onun sözlerine “çok güzel” anlamına gelen “Abul-e-de Bunga” ifadesini deforme ederek “Bunga-bunga” diye cevap verirler.
Doğrusu manzara seyirliktir. Bu arada yağmur çiselemeye başlar. İşte bu, hiç de şakaya gelmeyecek bir durumdur. Ya yağmur suratlardaki boyayı alıp götürürse? Neyse, şansları yaver gider ve alelacele içeri alınırlar. Tam o sırada Woolf'un sakalı düşecek gibi olur ama bu tehlike de son anda atlatılır. Ancak Woolf artık dayanamaz ve kıkırdamaya başlar. Neyse ki Prensi ara sıra sinir krizi tuttuğu söylenerek May'in şaşkın bakışları altında durum örtbas edilir. Ayrılık vakti gelmiştir; konuklar uğurlanır. Kazasız belasız atlatılan bu ziyaretin, yani şakanın ardından Oramiral May derin bir “oh” çeker ve Deniz Kuvvetleri'ne şu telgrafı gönderir: “Habeşistanlı soyluların ziyaretleri başarıyla tamamlanmıştır.” Karşılığında alacağı telgraf şöyledir: “Hangi Habeşistan prensleri?” İşte bu cevapla ayakları suya erer. Cole'ün olay gününün sabahında çektirdiği fotoğraf ertesi günkü gazetelerin ilk sayfalarına yerleşince ise yüreği yerinden oynar. 61 yaşında, yeniyetmeler tarafından tongaya bastırılışına mı, kıdemli bir oramiral olarak meslekî kariyerinin zarar görmesine mi hayıflansın, bilemez. Olaydan sonra her karaya çıkışında çocukların kendisiyle “Bunga bunga” diye alay edeceklerinden ise henüz habersizdir. Bu müthiş şaka, fıkra ve karikatürlere malzeme olarak basını uzun süre meşgul eder. Görüyorsunuz, üzerinden 102 yıl geçmiş olmasına rağmen bizi bile tebessüm ettirmeyi başarıyor. Ne diyelim; tebrikler Cole, güldürenin çok olsun!
Yararlanılan kaynak: Şumnu, E. Büyük Şaka! (Mayıs). Pirelli dergisi, Mayıs 1984. 236, 12-13.
Nasıl mı? Anlatalım.
Ekibin elebaşı, şakacılığıyla ünlü 29 yaşındaki İrlandalı zengin William Horace de Vere Cole'dür. Üniversiteden arkadaşı Adrian Stephen ve Adrian'ın kız kardeşi Virginia Woolf ile kafa kafaya verip İngiliz Deniz Kuvvetleri'ne yıllarca unutulmayacak bir şaka planlarlar. Habeşistan soyluları kılığına girecek ve İngiliz Bahriyesi'ni işleteceklerdir. Adrian-Virginia kardeşlerin kuzeni W. W. Fisher İngiliz Anavatan Filosu'nun sancak gemisi Dreadnought'da görevlidir ya, bu sayede planları tıkır tıkır işler.
Kim korkar İngiliz Bahriyesi'nden?
7 Şubat 1910 günü İngiltere'nin güneyinde, Weymouth koyunda demirli Anavatan Filosu Komutanı Oramiral Sir William May şöyle bir telgraf alır: “Habeşistan Veliahtı Prens Makalen ve erkânı bugün saat 16:20'de Weymouth'a geliyor. Prens, Dreadnought zırhlısını görmeyi arzu ediyor. Lütfen onları karşılayınız. Daha önce haber veremediğimiz için özür dileriz. Önceden telgraf çekilmesi unutulmuş. Beraberlerinde tercümanları var.”
Normal şartlarda May'in bu acil gelişmeyi Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na sorup teyit etmesi gerekmektedir. Ama telgrafta Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Sir Charles Hardinge'e ait imza olduğu için şüphelenmez. Üstelik savaş gemisi yapımında çığır açan 17.900 tonluk bu zırhlıyı pek çok kişi merak ettiği için veliaht prensin bu isteğinden hiç mi hiç kuşkulanmaz. Zaten kuşkulanacak vakti de olmaz. Zira telgraf 15:45'te geldiğinden karşılama hazırlıkları için sadece 35 dakikası kalmıştır; derhal işe girişir.
Buraya kadar her şey normal görünüyor, değil mi? Değil işte! Çünkü telgraf uyanık şakacılardan gelmektedir ve özellikle geç gönderilmiştir. Ekip profesyonel bir şakaya imza atmak için aynı günün sabahı Stephenların evinde erkenden toplanır. Tiyatro kostümcüsü Willy Clarkson'ın da aklına girerler. Clarkson Habeşistanlı soylulara(!) özel kaftanlar, sarıklar, sahte madalya ve takılar temin eder. Suratlar özel bir boyayla karartılır. Takma sakal ve bıyıklar itinayla yüzlere yapıştırılır. Woolf'un işi biraz daha zordur elbette; ekipteki bu tek kadını yanık tenli bir prense dönüştürmek için Clarkson epey mesai harcar.
Gelelim görev dağılımına… Genç prens rolünü Virginia hanım kapar. Kardeşi Adrian Stephen, tercüman Kauffman olur. Sporcu Anthony Buxton esas oğlan, yani Veliaht Prens rolüne geçer. Geleceğin meşhur avukatı Guy Ridley ve ressamı Duncan Grant ise Veliaht Prens'in yakın arkadaşları olurlar. Elebaşı Cole de Dışişleri Bakanlığı Temsilcisi Herbert Cholomondeley kılığında görevinin başındadır.
“Bunga-bunga”
Halletmeleri gereken bir mesele daha vardır: Dil. Tercüman rolünü alan Stephen, malum şakacıdır, birazcık da yalancı; “Kongo bölgesinde yaşayan Zanzibarlı Bantuların lisanını pekala Habeşçe diye yutturabilirim” der çetesine. Ve zanzibarlı yerlilerin kullandığı dile ait bir gramer kitabından cümleler ezberlemeye koyulur.
Nihayet çakma Habeşli soylularla Oramiral William May arasındaki tarihî buluşma gerçekleşir. Oramiral soylu konuklara gemiyi gezdirir. Bu arada tercüman rolündeki Stephen güya duyduklarını Habeşçeye çevirmektedir. Üniversitedeki klasik öğreniminin nimetlerinden yararlanmanın tam zamanıdır. Trende gelirken öğrenmeye çalıştığı Zanzibarca kelimeler arasında Homer ve Virgil'den pasajlar serpiştirince sular seller gibi sözüm ona Habeşçe konuşur. Şakacı soylular ise onun sözlerine “çok güzel” anlamına gelen “Abul-e-de Bunga” ifadesini deforme ederek “Bunga-bunga” diye cevap verirler.
Doğrusu manzara seyirliktir. Bu arada yağmur çiselemeye başlar. İşte bu, hiç de şakaya gelmeyecek bir durumdur. Ya yağmur suratlardaki boyayı alıp götürürse? Neyse, şansları yaver gider ve alelacele içeri alınırlar. Tam o sırada Woolf'un sakalı düşecek gibi olur ama bu tehlike de son anda atlatılır. Ancak Woolf artık dayanamaz ve kıkırdamaya başlar. Neyse ki Prensi ara sıra sinir krizi tuttuğu söylenerek May'in şaşkın bakışları altında durum örtbas edilir. Ayrılık vakti gelmiştir; konuklar uğurlanır. Kazasız belasız atlatılan bu ziyaretin, yani şakanın ardından Oramiral May derin bir “oh” çeker ve Deniz Kuvvetleri'ne şu telgrafı gönderir: “Habeşistanlı soyluların ziyaretleri başarıyla tamamlanmıştır.” Karşılığında alacağı telgraf şöyledir: “Hangi Habeşistan prensleri?” İşte bu cevapla ayakları suya erer. Cole'ün olay gününün sabahında çektirdiği fotoğraf ertesi günkü gazetelerin ilk sayfalarına yerleşince ise yüreği yerinden oynar. 61 yaşında, yeniyetmeler tarafından tongaya bastırılışına mı, kıdemli bir oramiral olarak meslekî kariyerinin zarar görmesine mi hayıflansın, bilemez. Olaydan sonra her karaya çıkışında çocukların kendisiyle “Bunga bunga” diye alay edeceklerinden ise henüz habersizdir. Bu müthiş şaka, fıkra ve karikatürlere malzeme olarak basını uzun süre meşgul eder. Görüyorsunuz, üzerinden 102 yıl geçmiş olmasına rağmen bizi bile tebessüm ettirmeyi başarıyor. Ne diyelim; tebrikler Cole, güldürenin çok olsun!
Yararlanılan kaynak: Şumnu, E. Büyük Şaka! (Mayıs). Pirelli dergisi, Mayıs 1984. 236, 12-13.