Bozgunun gölgesinde bayramı yaşamak
DOÇ. DR. ALİ ŞÜKRÜ ÇORUK
Balkan Savaşlarının en hararetli günlerinde payitaht İstanbul'da yaşamak… İmparatorluğun mesafe olarak uzak, kalbî olarak yakın olan Balkan şehirlerinden gelen haberlerle kâh ümitlenen, kâh hüzne boğulan insanların bayramları da nasıl bir ruh hali ile yaşadığını tahmin edebiliriz.
Bir tarafıyla maddî bir ibadet olan kurban vecibesinin yerine getirilmesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında yaşanan savaşlar ve sıkıntılara paralel olarak birtakım tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Özellikle 93 Harbi, Girit hadisesi ve şu günlerde 100. yılını büyük üzüntüyle idrak ettiğimiz Balkan bozgunu sırasında, toplumda kurban kesmenin mi yoksa kurban bedelinin orduya bağışlanmasının mı daha doğru olacağı konusunda tartışmalar yaşanmıştır.
Ağırlık kazanan görüş ise 'malen ve bedenen cihada katılmanın farz olduğu' böyle bir durumda 'farzın vacib karşısındaki önceliği' hesaba katılarak kurban kesmek yerine bedellerinin, yani kurban için ayrılan paraların orduya sadaka ve yardım olarak verilmesi olmuştur. Aynı şekilde bu dönemlerde kurban derilerinin cephede yaralanan askerlerin tedavisinde ve savaş sebebiyle yerini yurdunu kaybeden göçmenlerin ihtiyaçlarının giderilmesinde kullanılmak üzere devlet tarafından toplandığını görüyoruz.
Bulgarların Edirne'yi işgal edip Çatalca önlerine geldiği, İstanbul halkının devlet tarafından topyekün müdafaaya çağrıldığı, bütün kaynakların ordu emrine seferber edildiği günlerde yaklaşan Kurban Bayramı etrafında kamuoyunda sözünü ettiğimiz tartışmalar yapılmış, devletin yönlendirmesiyle bir orta yol bulunmaya çalışılmıştır.
Kurban derileri Belediyeye, etleri orduya!
Tartışmalara son noktayı koymak amacıyla Kıbrıslı Kâmil Paşa'nın sadrazamlığı, Cemaleddin Efendi'nin şeyhülislâmlığı döneminde hükümet tarafından kurban konusunda alınan karar Evkâf Nezareti vasıtasıyla kamuoyuna duyurulmuştur. Evkâf Nezareti tarafından yapılan açıklamada sadece kurban bedelinin orduya bağışlanmasının ibadet yerine geçip geçmeyeceği konusuna temas edilmemiş, kurban derileri ve etlerinin hangi kurumlara verileceği, halk tarafından orduya bağışlanan kurban etlerinin nasıl toplanıp orduya dağıtılacağı, bütün bu işlerin nasıl bir organizasyonla gerçekleştirileceği açık bir şekilde ele alınmıştır.
18 Kasım 1912'de, yani bayramdan 2 gün önce gazetelerde yayınlanan açıklamaya göre İslâmiyette kurban ibadetinin yerine gelmesi için 'irake-i dem', yani kan akıtılması, hayvanın kesilmesi gerekmektedir. Kişi kurban kesmek yerine bedelini orduya bağışlamakla bu ibadeti yerine getirmiş olmaz. Bununla beraber verdiği bedel sadaka yerine geçer. Bu ise dinen caizdir.
Hükümet her zaman için geçerli olan bu hatırlatmayı yaptıktan sonra kurban derilerinin ve bağışlanan etlerin nasıl toplanacağı konusuna açıklık getirmiştir.
Buna göre kurban derileri İstanbul Belediyesi tarafından toplanacak, karşılığında elde edilen gelir Balkan Savaşı sırasında İstanbul'a gelen göçmenlerin ihtiyaçlarının giderilmesinde ve yaralanan askerlerin tedavisinde kullanılacaktır. Balkanlardan çok sayıda göçmenin İstanbul'a sığındığı, kamu kurum ve kuruluşlarının yaralanan askerlerin tedavisi için hastane haline getirildiği, ayrıca bütün bu meselelerle İstanbul Belediyesi'nin uğraşmak zorunda olduğu düşünüldüğünde bu karar oldukça isabetlidir.
Kurban etlerine gelince; yardım komisyonları tarafından 'çiğ' olarak toplanmasına ve İstanbul'un değişik yerlerindeki imarethanelerde (Sultanahmet, Bayezid, Fatih, Kocamustafapaşa, Haseki, Eyüb'de Mihrişah, Üsküdar'da Cedid Valide, Şehzade, Laleli imaretleri) pişirilip kavurma hâline getirildikten sonra Anadolu Hisarı, Beykoz, Büyükdere, Beylerbeyi, Bakırköy belediye daireleriyle Altıncı, Yedinci, Sekizinci belediye dairelerince cephedeki askerlere gönderilmesine karar verilmiştir.
Balkan Savaşı'nın en zor günlerinde hükümetin bu çağrısına büyük destek veren halk, gerek kurbanların etlerini ve derilerini, gerekse kurban bedellerini 'sadaka' olarak devlete bağışlamıştır. Özellikle kurban bedeli olarak orduya yardım yapanların isimleri uzun listeler hâlinde gazetelerde yayınlanmıştır.
Baştan itibaren medrese öğrencileri tarafından toplanan kurban derileri Abdülhamid döneminin sonlarına doğru Hicaz demiryolunun inşasına katkı yapmak amacıyla devlet tarafından toplanmıştır. Ancak devletin kurban derileri üzerindeki tasarrufunun artması asıl 2. Meşrutiyet sonrasına rastlar. Özellikle Donanma Cemiyeti gibi orduya destek sağlamak amacıyla hareket eden kuruluşlar deri toplama işinde ön sırayı almıştır.
Ağırlık kazanan görüş ise 'malen ve bedenen cihada katılmanın farz olduğu' böyle bir durumda 'farzın vacib karşısındaki önceliği' hesaba katılarak kurban kesmek yerine bedellerinin, yani kurban için ayrılan paraların orduya sadaka ve yardım olarak verilmesi olmuştur. Aynı şekilde bu dönemlerde kurban derilerinin cephede yaralanan askerlerin tedavisinde ve savaş sebebiyle yerini yurdunu kaybeden göçmenlerin ihtiyaçlarının giderilmesinde kullanılmak üzere devlet tarafından toplandığını görüyoruz.
Bulgarların Edirne'yi işgal edip Çatalca önlerine geldiği, İstanbul halkının devlet tarafından topyekün müdafaaya çağrıldığı, bütün kaynakların ordu emrine seferber edildiği günlerde yaklaşan Kurban Bayramı etrafında kamuoyunda sözünü ettiğimiz tartışmalar yapılmış, devletin yönlendirmesiyle bir orta yol bulunmaya çalışılmıştır.
Kurban derileri Belediyeye, etleri orduya!
Tartışmalara son noktayı koymak amacıyla Kıbrıslı Kâmil Paşa'nın sadrazamlığı, Cemaleddin Efendi'nin şeyhülislâmlığı döneminde hükümet tarafından kurban konusunda alınan karar Evkâf Nezareti vasıtasıyla kamuoyuna duyurulmuştur. Evkâf Nezareti tarafından yapılan açıklamada sadece kurban bedelinin orduya bağışlanmasının ibadet yerine geçip geçmeyeceği konusuna temas edilmemiş, kurban derileri ve etlerinin hangi kurumlara verileceği, halk tarafından orduya bağışlanan kurban etlerinin nasıl toplanıp orduya dağıtılacağı, bütün bu işlerin nasıl bir organizasyonla gerçekleştirileceği açık bir şekilde ele alınmıştır.
18 Kasım 1912'de, yani bayramdan 2 gün önce gazetelerde yayınlanan açıklamaya göre İslâmiyette kurban ibadetinin yerine gelmesi için 'irake-i dem', yani kan akıtılması, hayvanın kesilmesi gerekmektedir. Kişi kurban kesmek yerine bedelini orduya bağışlamakla bu ibadeti yerine getirmiş olmaz. Bununla beraber verdiği bedel sadaka yerine geçer. Bu ise dinen caizdir.
Hükümet her zaman için geçerli olan bu hatırlatmayı yaptıktan sonra kurban derilerinin ve bağışlanan etlerin nasıl toplanacağı konusuna açıklık getirmiştir.
Buna göre kurban derileri İstanbul Belediyesi tarafından toplanacak, karşılığında elde edilen gelir Balkan Savaşı sırasında İstanbul'a gelen göçmenlerin ihtiyaçlarının giderilmesinde ve yaralanan askerlerin tedavisinde kullanılacaktır. Balkanlardan çok sayıda göçmenin İstanbul'a sığındığı, kamu kurum ve kuruluşlarının yaralanan askerlerin tedavisi için hastane haline getirildiği, ayrıca bütün bu meselelerle İstanbul Belediyesi'nin uğraşmak zorunda olduğu düşünüldüğünde bu karar oldukça isabetlidir.
Kurban etlerine gelince; yardım komisyonları tarafından 'çiğ' olarak toplanmasına ve İstanbul'un değişik yerlerindeki imarethanelerde (Sultanahmet, Bayezid, Fatih, Kocamustafapaşa, Haseki, Eyüb'de Mihrişah, Üsküdar'da Cedid Valide, Şehzade, Laleli imaretleri) pişirilip kavurma hâline getirildikten sonra Anadolu Hisarı, Beykoz, Büyükdere, Beylerbeyi, Bakırköy belediye daireleriyle Altıncı, Yedinci, Sekizinci belediye dairelerince cephedeki askerlere gönderilmesine karar verilmiştir.
Balkan Savaşı'nın en zor günlerinde hükümetin bu çağrısına büyük destek veren halk, gerek kurbanların etlerini ve derilerini, gerekse kurban bedellerini 'sadaka' olarak devlete bağışlamıştır. Özellikle kurban bedeli olarak orduya yardım yapanların isimleri uzun listeler hâlinde gazetelerde yayınlanmıştır.
Baştan itibaren medrese öğrencileri tarafından toplanan kurban derileri Abdülhamid döneminin sonlarına doğru Hicaz demiryolunun inşasına katkı yapmak amacıyla devlet tarafından toplanmıştır. Ancak devletin kurban derileri üzerindeki tasarrufunun artması asıl 2. Meşrutiyet sonrasına rastlar. Özellikle Donanma Cemiyeti gibi orduya destek sağlamak amacıyla hareket eden kuruluşlar deri toplama işinde ön sırayı almıştır.