Abdülhamid'in istihbaratı darbeyi haber vermemiş!

HABER MASASI
Abone Ol

Yakın tarihte en fazla merak edilen sorulardan biri de II. Abdülhamid’in bu kadar yaygın hafiye teşkilatına rağmen Makedonya’daki Jön Türk ayaklanmasını nasıl olup da haber alamadığıdır. Belgelere göre evet ama bizzat bu işle görevlendirdiği Paşası, istihbaratı Padişaha bildirmemiş, adeta ayaklanmaya yardım etmişti. Süleyman Demirel’in MİT’in kendisini darbeden haberdar etmediği ifadesini bir de bu tarihî olayın ışığında okumaya ne dersiniz?

Bundan tam 104 yıl önce, 3 Temmuz 1908'te patlak veren Jön Türk İhtilali, hakkında bir hayli araştırma ve yayın yapılmasına rağmen hâlâ tartışılıyor. İhtilalin sebebi olarak gösterilen Reval Görüşmesi'nde İngiltere ile Rusya arasında gerçekten de Osmanlı Devleti'nin paylaşılması kararlaştırılmış mıydı? Enver Bey hakikaten isyan etmiş miydi? Arnavutların Firzovik Toplantısı'nı kimler, niçin organize etmişlerdi?

Sorular çok! Ya cevaplar?
Aynı şekilde, çok daha hayatî mahiyetteki şu soru da cevaplandırılmayı bekliyor: İhtilâlin tartışmasız tek kahramanı Kolağası Resneli Niyazi Bey'in dağa çıkışı, bölgenin en büyük mülkî yöneticisi olan Makedonya Genel Müfettişi Hüseyin Hilmi Paşa tarafından önceden haber alınmış mıydı? 1908 Jön Türk İhtilâli tarihinin yeni baştan ele alınmasını gerektirecek kadar önemli olan bu soru, bugüne kadar gündeme getirilmemiştir.

Hüseyin Hilmi Paşa(solda) gerçekleri sakladı mı? Makedonya Genel Müfettişi Hüseyin Hilmi Paşa’nın, II. Abdülhamid’in güvenini kazanmış bir isim olmasına rağmen 1908 ihtilalini haber alıp Sultan’dan sakladığı yönündeki iddialar cevaplanmayı bekliyor. - Dağa çıkan İttihadcı İttihad ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden olan Resneli Niyazi Bey(sağda), çetesiyle birlikte Resne’de dağa çıkarak II. Meşrutiyet’in ilanına yol açan 1908 Jön Türk ayaklanmasının kıvılcımını yakmıştır.

Resneli Niyazi Bey'in dağa çıkışının Hüseyin Hilmi Paşa tarafından bilinip bilinmediği sorusuna esas teşkil eden iddialar, İSAM Kütüphanesi'nde bulunan Hüseyin Hilmi Paşa Evrakındaki 5 adet belgeye dayanmaktadır. Bu belgelerde Niyazi Bey, isyan hazırlıklarından, hangi gün, nasıl ve kimlerle hareket edeceğinden açıkça bahsetmektedir.

1 Temmuz 1908 tarihli ilk telgrafta Resneli Niyazi, arkadaşı Osman Efendi'ye, Cuma günü hareket edileceğini belirtmekte ve kullanılacak silahların saklanmasından bahsetmektedir. Belgelerden en önemlisi ise 2 Temmuz'da Niyazi Bey'in yine Osman Efendi'ye gönderdiği şu şifreli telgraftır:

“Pusu tutmak vesilesiyle hareketinizi setr ederek [gizleyerek] şimdi hareketle doğruca Lahçe civârındaki koruya iltica ediniz. Mevkinizi Bahri Çavuş'a bildiriniz. Biz de Cuma namazı edâ olunurken tüfekleri alıp doğruca size geleceğiz. Siz jandarmalarla köylü fedailerinizi müstashiben [yanınıza alarak] geleceksiniz."

Hüseyin Hilmi Paşa neden sessiz kaldı?

Resneli Niyazi burada, isyanından bir gün önce isyan gününü, vaktini ve gideceği yeri arkadaşına net bir şekilde bildirmektedir. Gerçekten de Niyazi Bey'in isyanı bu telgrafta temas ettiği gibi başlamış ve devam etmiştir.
İşin ilginç yanı, isyan hazırlıklarını, tarihini ve yerini bildiren bu telgraflar, Sultan Abdülhamid'in güya isyanı önlemek ve soruşturmak üzere görevlendirdiği Hüseyin Hilmi Paşa'nın eline geçmesine rağmen, mevcut bilgilere göre, Paşa'nın buna engel olmak için herhangi bir teşebbüste bulunmamış ve İstanbul'u da bu durumdan haberdar etmemiş olmasıdır.

Hilmi Paşa'nın bu şekilde hareket etmiş olması, ilgili telgraflara önem vermeyip göz ardı etmesine yorulabilir. Fakat biz durumun böyle olmadığını düşünüyoruz. Bize göre Hüseyin Hilmi Paşa'nın ele geçirdiği telgraflara rağmen harekete geçmemesinin 2 makul açıklaması olabilir.

Akla gelen ilk açıklama, bu telgrafların çok geç, yani isyan başladıktan sonra Hüseyin Hilmi Paşa'nın eline geçmiş olabileceğidir. Nitekim Resneli Niyazi ve Osman Efendi arasındaki yazışmalardan Yıldız Sarayı'nın, isyanın başlamasından 2 gün sonra, yani 5 Temmuz günü haberdar edildiğini biliyoruz. 3. Ordu Müşiri İbrahim Paşa, mevcut durum hakkında bilgi verdiği belgeye bu şifreli telgrafları ekleyerek Yıldız Sarayı'ndaki Başkitâbet Dairesi'ne 5 Temmuz tarihinde göndermişti. Saatlerin, hatta dakikaların dahi önemli olduğu bu tür ayaklanmalarda, 2 gün çok uzun bir gecikmedir. Eğer zamanında hareket edilebilseydi Resneli Niyazi Bey ve arkadaşlarının dağa çıkmalarına engel olunabilirdi.

İsyanı haber veren şifreli telgraf 2 Temmuz’da Niyazi Bey’in Osman Efendi’ye gönderdiği ve ertesi gün (3 Temmuz) gerçekleşecek isyanın saatini ve detaylarını belirttiği telgraf (solda) ve şifreli hali (sağda) hasıraltı edilerek ancak isyandan 2 gün sonra Yıldız Sarayı’na gönderilir.

Şifreli telgrafların Hüseyin Hilmi Paşa'nın eline geç ulaştığı yorumuna gelince, onların geç elde edildiğini gösteren bir delil yoktur. Müşir İbrahim Paşa'nın bu telgrafları 5 Temmuz'da İstanbul'a göndermiş olması, geç elde edildiklerini göstermez. Aksine, daha önceden ele geçirilen belgelerin, isyan başlayana kadar elde tutulduğu, daha sonra bunların İstanbul'a gönderildiği tespiti de pekâlâ yapılabilir.

Buradan hareketle, Hüseyin Hilmi Paşa'nın bu belgeleri önceden aldığı, dolayısıyla isyandan ve hazırlıklardan haberdar olduğu halde harekete geçmediği ve İstanbul'u da bilgilendirmediği iddiası, yukarıdaki sorunun bize göre doğru cevabıdır. Söz konusu telgraflar bir şekilde hasıraltı edilmiş; iş işten geçtikten ve isyan başladıktan ancak 2 gün sonra Yıldız Sarayı'na gönderilmiştir. Kaldı ki, Resneli Niyazi'nin isyan ettiği, aynı gün İstanbul'da duyulmuş ve ilk karşı hamleler de yapılmış bulunuyordu.

Sonuçları itibarıyla Hüseyin Hilmi Paşa veya bunlardan bilgisi olan diğer yöneticiler telgrafları dikkate almamak suretiyle isyana göz yummuşlar, yani görevlerini ihmal etmişler veya kötüye kullanmışlardır.

Paşa isyana göz yumdu; çünkü…

Hüseyin Hilmi Paşa'nın isyana göz yumduğu iddiasını destekleyen en can alıcı delil, kişiliği ve Jön Türklere duyduğu sempatidir. İttihad ve Terakki Cemiyeti'nin önde gelen isimlerinden Mithat Şükrü Bleda'nın, Hüseyin Hilmi Paşa'yı değerlendirirken Cemiyet karşısında 'mülayim' bir tavır takındığını ve İttihadcıların aleyhlerinde 'hiçbir girişimde' bulunmadığının altını çizmesi dikkat çekici bir noktadır. Ayrıca Meşrutî yönetime yeniden geçilmesini takip eden aylarda Hüseyin Hilmi Paşa'nın İttihad ve Terakki Cemiyeti tarafından Sadrazam yapılması, 1909'da 31 Mart Vak'ası üzerine hemen istifa edivermesi, sonraki günlerde İstanbul'daki durum hakkında, özellikle de II. Abdülhamid'in 'mukavemet edemeyeceği' değerlendirmesini ihtiva eden mektubu gizlice Hareket Ordusu kurmaylarına göndermesi de önemli ipuçlarıdır.

Bütün bu malumatı yan yana getirdiğimizde, Hüseyin Hilmi Paşa'nın ihtilâl hazırlıkları hakkındaki bu kritik belgeleri isyandan önce ele geçirdiği ama bunlar hakkında işlem yapacağı yerde bir şekilde göz ardı ettiği, hatta olaylara göz yumduğu tespitinin ağırlık kazandığı söylenebilir.

Gündeme getirdiğimiz bu iddiayla 1908 Jön Türk İhtilali'nin yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. İlk paragrafta dile getirdiğimiz soruların muhtemel cevaplarının bulunmasıyla Jön Türk İhtilali tarihinin yeniden yazılması gerekecektir ki, bu da yakın tarihimizin yeni bir manzarayla karşımıza çıkması adına anlamlı olacaktır.