ABD Akademisi 101: Zamirlere Giriş
Akademik özgürlük naralarının atıldığı ve liberalizmin kurtarılmış kalesi haline gelen üniversitelerde ifade özgürlüğünün sınırları kimin doğrusunu konuştuğunuza göre değişir.
İlk kez girdiğiniz bir ortamda, ilk kez katıldığınız bir toplantıda yahut bir derste konuşmaya genellikle kendinizi tanıtarak başlarsınız. Bu normal olandır. Karşınızdakilerin sizi daha iyi tanımalarını sağlaması ve iletişiminizi kolaylaştırması bakımından zaruridir de. Ancak bu “kendini tanıtma”, “tanımlama” pratikleri hali hazırda doktora yaptığım ABD’de ideolojik bir aygıta dönüştü. Nasılını anlatayım.
İdeolojik silah
Kendi dilimizi yahut yabancı bir dili öğrenirken karşımıza çıkan kişi zamirleri dilin başat aktörlerindendir. Ancak son yıllarda dilin aktörü olan kişi zamirleri Amerika akademisindeki liberal faşizminin de en büyük ideolojik silahı haline geldi. Özellikle son 10 yılda giderek artan LGBTQI+ propagandası akademide artık normal bir olgu olarak görülüyor ve hiç garipsenmiyor. Öyle ki, başvurulardan tutun da yüz yüze eğitimde ve pandemiyle birlikte akademinin olmazsa olmazı haline gelen online dersliklerde size “zamirlerinizi” belirtmenizi isterler. Üstelik bu propagandaya alet olmanız için LGBT’li olmanız da şart değildir. Hatta buna karşı olduğunuzu düşünerek gururla “he/him” “she/her” zamirlerini isminizin yanına yazsanız bile farkına varmadan siz de bu koronun bir parçası oluverirsiniz.
Zamirinizi nasıl alırsınız?
İlk dersinizin başında hoca kendini ve dersi tanıtır ve daha sonra herkese kendisini tanıtma imkânı verir. İşte propaganda ve ideolojik mücadele o anda başlar. Eğer dersin hocası sizden “isminiz, bölümünüz, dersi niye aldığınız” gibi sorular dışında bir de zamirlerinizi belirtmenizi de istediyse kendinizi daha da sıkışmış hissedersiniz. Doktora öğrencisi olarak girdiğim ilk derste tam da bunu yaşadım. Dersi alan 25-30 kişinin arasında benimle birlikte sadece 3 kişi “zamirini” belirtmedi. Kimi “hangisini söylerseniz söyleyin fark etmez” derken, kimisi gururla “they/them” dedi ve böylece sınıftaki liberallerin gözlerinde bir parıldamaya da sebep oldu. Belki de sınıftaki bu çoğunluk içinde bu saçmalıktan sıkılan, “herkesin birbirine 1. veya 2. tekil şahısla seslendiği veya ismini kullandığı dolayısıyla da kimsenin kimseye he/her diye seslenmediği bir ortamda biz bu saçmalığı neden devam ettiriyoruz yahu” diyenler de mutlaka vardır. Ancak kimse bu hususta düşündüklerini hissettiklerini özgürce ifade edemez. Zira sesinizi çıkarır, bütün bu saçmalıklara itiraz ederseniz sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsınız.
Akademide herkes eşittir bazıları daha eşittir
Akademide bu ideolojik faşizm zamirle sınırlı kalmayan bir propaganda ve baskı unsuru. Size profesyonel yetkinlik kazandıracak “eğitimlerle” aynı zamanda çeşitli “senaryolarla” LGBT öğrencilerini nasıl korumanız gerektiğini de anlatırlar. Öğrencileri sınıflara ayıran bir anlayışla, odak noktası onlara hakaret edilmemesi gerektiğinden başlar ve belli bir grubu ve onların ideolojisini korumaya gider. Bu eğitimlerde size derslerde öğrencilerin zamirlerini sormanız gerektiği de anlatılır. Katılımı zorunlu olan bu eğitimlere, “ben şu veya bu sebepten bu eğitimlerin ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ kısmına katılmak istemiyorum” derseniz ifade özgürlüğü kapsamına girer, anayasal hakkınızdır zira bu, ama açıkça böyle bir karar aldığınızda bölümde bir daha size iş verilmeyeceğini de ilave etmeyi ihmal etmezler. Dini bir sebeple buna ses çıkarmanız ise asla kabul edilemezdir. Bununla birlikte Amerikalı beyaz bir Hristiyan da olsanız bu propagandaya ses çıkarırsanız mezun olursunuz olmasına ama bir daha size akademide iş vermezler.
Amerikan üniversitelerinde işe alım komiteleri olur, öğrenciler de bu komitelere dahil olurlar ancak tabii ki nihai karar yönetimindir. Bu komiteler liyakate dayalı bir seçim yaparlar “genelde”. Zaten yetenekli insan enflasyonunun olduğu Amerikan akademisinde çok da büyük farklar olmaz işe alımlarda. Ancak yine de belli kriterler vardır. Başvuru sayfalarında hiçbir şart ve koşulda ayrımcılık yapmadıklarını söyleyen üniversiteler, işe alacakları kişiler arasında seçim yapmakta zorlanırsa, sizin bir “azınlık” olup olmamanız ciddi bir önem kazanacaktır. Tabii ki en makbul azınlık LGBT’lilerdir. Mesela, eğer komite bir LGBT’li bir Afrikalı ve bir Asyalı arasında kaldıysa ve bununla birlikte diğer iki aday az bir farkla daha iyi bir başvuru dosyasına sahip olsa dahi işe LGBT’li adayı alırlar. Sonra da sizlere bir duyuru maili gelir, “Alejandro Hoca kabul edilmiştir ve kocasına da okulda iş bulunacaktır.”
Akademik özgürlük naralarının atıldığı ve liberalizmin kurtarılmış kalesi haline gelen üniversiteler ideolojik kurtarılmış bölgelerdir ABD’de. İfade özgürlüğünün sınırları kimin doğrusunu konuştuğunuza göre değişir. Kişiye hakaret etmek bir tarafa size empoze edilen ve size, var oluş felsefenize ve kutsalınıza aykırı gelen hiçbir şeye sesinizi çıkartamazsınız. Bu durumu şöyle özetleyebilirim. Beraber doktora yaptığım Amerikalı arkadaşım William yukarıda bahsettiğim derste ve daha sonra aldığımız birçok derste zamir tercihini söylemeyen diğer kişiydi. Zaman içerisinde kendisiyle ortak derslerimizin çok olması ve bu sayede devamlı görüşmemiz sebebiyle arkadaş olduk. Bana tam olarak güvendiği ve muhabbetin Amerikan akademisindeki ifade özgürlüğüne geldiği bir noktada sesini biraz alçaltarak “ben bu zamir saçmalığından da nefret ediyorum, kendin ne yapıyorsan yap ama bana bu saçmalığı dayatma artık” dediğinde ben de ona “zamir belirtmediğinden belliydi böyle düşündüğün ama tabii ki emin olamadım” dedim. Daha sonra kendisi bir lise öğrencisiyken ülkesinin böyle olmadığını, acayip bir dönüşümden geçerek bu meselenin artık içinden çıkılamaz bir hale geldiğini, onun gibi düşünen ama çekindiği için bu konuyla ilgili tek kelime edemeyen birçok Amerikalının olduğunu hatta kiliselerin hepsinin LGBT bayrağı asmasından dolayı dindar biri olsa da hiçbir kiliseye gitmediğini söyledi bana. Zaman geçtikçe öğrendim ki bu propaganda artık üniversiteyle sınırlı değilmiş. 5 yaşındaki çocuklara kendi cinsiyetlerini seçebileceğini söyleyen öğretmenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazlaymış. Öğrencilere kimsenin cinsiyetini görünüşe göre tahmin etmemeleri tembih ediliyormuş. Eğer “atanmış cinsiyetleriyle” ilgili bir soruları veya sorunları varsa kendilerine danışabileceklerini de salık veriyorlarmış.
- Gelecekten haberler
- Pekâlâ diyebilirsiniz ki ABD’de olan sapkınlıklardan, ideolojik kavgalardan bize ne? Aslında size gelecekten haber veriyorum. 10 sene önce imkânsız diyeceğiniz şeyler artık normalleşmiş durumda bu ülkede. Genç neslin büyük bir çoğunluğunun bu konuyla bir derdi yok artık. Ayrıca bu mesele yalnızca dini hassasiyetlerle karşı çıkılması gereken bir mesele de değil. Toplumsal olarak Amerikalıları ne kadar derinden etkilediğini yalnızca buraya gelip buradaki uygulamalara bizzat şahit olarak idrak edebilirsiniz. Kültürel hegemonyasını çoktan kurmuş olan ABD zaten evimize hatta cebimize kadar sokmuş durumda bu konuyu. LGBT propagandasının aile kurumunun köküne kibrit suyunu dökmesi an meselesi. Anaokullarına henüz inmemiş olsa da bize de gelmesi yakındır. Üstelik size kötü bir haberim var: Amerikalı Müslümanların içinde hiç de azımsanmayacak sayıda bir grup LGBT ile hiçbir sorunun olmadığını ve “faşizme” karşı birbirlerinin müttefikleri olduğunu söylüyorlar. Ve hatta kendilerini Müslüman LGBT’li olarak tanımlayanlar da var. Yani, gerekli ve yeterli motivasyon sağlandığında maalesef kişinin inançlı olması, toplumun inançlı bir toplum olması buna engel olamayacak. Zaten dört bir yandan kuşatılmış olan aile kurumu ve Türk toplumu öyle görünüyor ki gerekli sağlam dini, milli ve ahlaki altyapı oturtulamazsa daha da kötüsü bu sağlam altyapı gençlerin “frekansı” yakalanamadan oturtulmaya devam ederse bu kasırgadan sağ kurtulamayacak gibi gözüküyor.